Sevginar Sali

“Koyun can, kasap et derdinde...”

Yapay gündemler arasında gerçeklerimizi unutma meylimiz ciddi bir suiistimal altında… Ve ne yazık ki bundan kaçacak yerimiz yok… Referandum tantanası altında yanı başımıza kurulacak olan termik kömür santralleri de unuttuk! Silivri'ye cezaevi yapılırken ayaklanan kitle ve oluşturulan kamuoyunu anımsıyorum da arkasından, kaç blok daha eklendi kimsenin ruhu duymadı. Şimdi Trakya'ya bir değil kaç santral kurulacak da karşı koyanlar yine bir avuç insan… Belki de bu Trakya insanının rahatlığına düşkünlüğünü hesap ederek söz konusu yatırımın bölgemizde yapılması düşünüldü.
Silivri Çevre Derneği Başkanı Alı Korsan ve yöneticileri yarın Greenpeace aktivistleri ve avukatlarıyla Çayırdere'ye giderek, santralin üzerine kurulacağı arazilerin sahipleriyle görüşecek, yasal karşı duruşlarının dayanaklarını güçlendirmek adına girişimde bulunacaklar. İnşallah bizim Kurfallı mahallesine çimento fabrikası kurulması gündeme geldiğinde yaptığımız görüşmeler tarzında bir netice almazlar… Dünyanın tarıma ihtiyacı çok büyük ve artan nitelikte ancak çiftçinin giderek topraktan beklentisi tükenmekte!
Yine de umut etmeye devam edelim ki inşallah çimento fabrikası önlendiği gibi Trakya'nın verimli toprakları üzerine termik kömür santrali yapımının önüne de geçilebilir. Toprağın kıymetini bir anda öğreneceğimize güvenmiyorum tabi… Canımızın kıymetini henüz gözden çıkarmadığımıza dair inancıma dayanıyorum!
Silivri'nin şansı daha ne kadar yaver gider bilmiyorum ama şu anda derdini atlatabileceği kimsenin santral mevzularını düşüneceği yok. Herkes referandum derdinde. “Koyun can, kasap et derdinde” vaziyetindeyiz…
Referandum sonucuna göre hala bir şansımız olup olmadığını öğrenmek için çok da fazla zamanımız kalmadı…
Bir şey yaparken “yararı” kadar muhakkak ki “zararları” da var… Sadece yararlarını hesap ederek bunu anlamak da anlatmak da doğru değil. Sadece zararları da ifade etmeye yeterli olmaz.
Bunların yanı sıra sahip olduğumuz koşulları muhakkak hesaba katmalıyız. Viyana'da kömür termik santral şehrin ortasında kimseye bir zararı olmadan işletilebilir ama Türkiye'de bu süreç felaketler silsilesi ile gerçekleşebilir! Mevzu santralin işleyişi değil bizim işletme mantığımız ve bunu denetleyecek, bu süreci yürütecek düzen düzeyine erişmediğimiz…
Bizim ülkede maalesef yargıdan çok siyasilerin karar ve niyeti insafında ilerliyor işler. Eskiden, hani daha az her kesin, her şeyi bildiği dönemleri özlüyorum… Bugün zararını, yanlışlığını bile bile bazı uygulamaları savunmak zorunda kalan insanların, kamuoyu önderlerin durumu bu eksende çok daha yaralayıcı.
Bilmenin yetmediği, doğruları savunabilme cesaretinin hakim kılındığı günler yarından yakın olsa olmaz mı?
Komşunuza bakarak kendi durumunuz hesap etmeden iş yaparsanız ne olur? Er ya da geç kendinizi çok güç bir durumda bulursunuz. Aynı şeylerin benzer sonuçlar doğurması için sahip olunan koşullar aynı düzeyde olmalı; mutlak suretle! Atıyorum komşumun çok iyi bir işi var maaşı da yüksek. Benim işim o kadar istikrarlı değil, ancak ayı döndürecek kadar para kazanıyorum. O lüks bir araba satın aldığında gezilerde keyfini sürer, ben satın aldığımda muhtemelen bütçe açığından dolayı sinir krizleri arasında gidip gelmek durumunda kalırım.

GÜNÜN SÖZÜ
“Bir kimse kızdığı zaman, yaşam enerjisi, su ya da kaygan kayalar gibi akmak yerine, her iki tarafa itilir ve keskin uçlu bir hale gelir. Bu, bedenin içine girer ve organlara zarar verir. Kızgınlık aynı, bedende yara açan ve çıkarılması zor bir mızrak gibidir.”
*Marlo Morgan

YORUM YAP