BAKİ ÇİFTÇİ

Bölücü

Yedi candılar, her biri ne karınca incitmiş ne de bir serçeye yan bakmışlardı. Sokaklarında yaşayan kedi ve köpekler en çok onları görünce koşup ayaklarına dolanacak kadar yakın bulurlardı kendilerine. Her biri işçi, emekçi, köylü çocuklarıydılar. Küçük bir evi ortak geleceklerinin yuvasına dönüştürmüşlerdi. Hepsi de tam da sınıfsal, sosyal yapılarına uygun Türkiye İşçi Partisi'ne girmişlerdi. Hem okuyor hem de emekçi halk kitlelerinin kurtuluşu için sosyalist bir iktidarın kurulmasına inanıyorlardı. Sade dünyalarında büyük hayalleri vardı.

Bir gece kanlı, kirli bir el uzandı bu mütevazı öğrenci evine. Hanenin mahremiyetini kalleşçe ihlal ettiler. Silahsız savunmasız gencecik fidanları arkadan vurabilecek kadar da korkak ve zalimdiler. Karanlık dehlizlerin kanla beslenen, emperyalist Nato'cu gladyo tetikçileri aldıkları emirleri vatan millet aşkıyla kamufle edip, zafer sarhoşluğu içinde döndüler inlerine.  Tarih 8 Ekim 1978. “Bahçelievler Katliamı” diye kara bir leke daha eklendi Türkiye tarihine. Tam 43 yıl geçti, bu ülkenin aydınlık damarlarını kesmekle uğraşıyorlardı.  Bu ve benzeri kıyımlar kanayan bir yaradır insanlık vicdanında hala.

Son 43 yıldan beri bu kanlı tarihe o kadar çok kıyım ve katliamlar eklendi ki, her güne bir anma ve yas tutma günü az gelir. En çok da silahsız savunmasız insanlara tek tek ya da kitlesel kıyım ve katliamlar katlanabilir sınırları çoktan aşmış durumda. Kahramanmaraş, Çorum, Sivas, Gazi, Suruç, Ankara Gar… On yedi bin faili meçhul, silahlı çatışmalarda taraf olsun ya da olmasın hayatlarını kaybeden gencecik insanlar.

 Egemen sistem eliyle aynı sosyal kadere mahkum edilmiş insanlarımızın bir yarısını milliyetçi – mukaddesatçı, bir kısmının yoksulluğunu maaşa bağlayarak, hak adalet, eşitlik demokrasi ve barış isteyenleri düşmanlaştırıp iktidar devşirmek, itiraz edenlerle, biat edenlerin bir çok sosyal nedenleri varsa da sonuç;  iktidarlar, dayandıkları bir avuç sermaye sınıfının çıkarları ve bekasını koruyan sistem adına insanlığa karşı işledikleri suçların alışılmış yöntemleri her günümüzü kötülüğe boğmaya devam ediyor hala.

Tarih kaç bin kez yazmıştır bilinmez; yönetenler ne zaman suç ve talanlarını saklamak zorunda kalsalar, ne zaman yönetme aczine düşseler, ne zaman üzerini örtmek istedikleri sorunları varsa en bilindik yöntem ırkçı, milliyetçi, dinci düşmanlaştırma ve provokasyonları devreye sokmaktır.   Türkiye tarihinin darbeleri, darbe kalkışmaları, dini ve etnik toplu katliamlar, sansasyonel siyasi davalar,  içte terörle mücadele hezeyanları, dışta savaş tamtamları... Hak, hukuk, adalet, iş ekmek taleplerine, “Siz bir merminin kaç para olduğunu biliyor musunuz” azarları.

19 yıllık tek başına iktidarın bütün bunlardan muaf olmasını düşünmek abesle iştigal olur. Kaç kez izledik bu trajediyi? Balık hafızalı değilsek, baktığını göremeyecek kadar kör, duyduğunu, okuduğunu anlamayacak kadar cahil, insanlıktan çıkmış bir vicdansız değilsek, Allahtan korkan, kuldan utanan, ar damarı henüz patlamamış olanlar hatırlayacaklardır. Yalnız bir şeyi eklemezsek tarihe haksızlık etmiş oluruz. Ağzı dualı, eli ayağı abdestli, imanlı oldukları iddiasında olanların pek yaman çıktığı da tarihin garip cilvesi işte. Önceden kurgulansa ancak bu kadar olurdu.

Tarih 30 Temmuz 2021, Konya Meram'da yedi (7) can katledildi.  1978 Bahçelievler Katliamı'ndan tam 43 yıl sonra. Ülkenin her köşesini vatan bilmiş, yuva kurmuş insanlara karşı işlenmiş cinayetler, husumetten kaynaklı kaç Türk ailenin başına gelebilir bir kıyımdır bu vahşet? Alman faşistlerinin 29 Mayıs 1993'te Almanya'nın Solingen şehrinde, Türk bir ailenin evinin ırkçılar tarafından kundaklanması sonucu 5 kişinin hayatını kaybetmesi nasıl insanlığa karşı suçsa, göz göre göre, devletin korumasında oldukları iddia edilen Dedeoğlu ailesinden dördü kadın, üç erkek yedi (7) üyesinin,  katledilmeleri de aynı oranda insanlık suçudur. Silahsız savunmasız insanları, yine konut mahremiyeti ihlal edilerek zalimce katledilmesinin sebepleri ne olursa olsun sonuçları Türk ve Kürt, halklarımız arasındaki duygu birliğinin kopmasına, birlikte yaşama ve birlikte bir gelecek inşa etme hakkına indirilmiş ağır bir darbedir.

Her önüne geleni bölücülükle suçlayanların, böyle bir durumun kendi başlarına gelmesi halinde ki asla istemeyiz, ne düşünecekleri konusunda duygudaşlık yapmaları, gerçek bölenin kimler olduğuna karar vermeleri için biraz vicdan taşıyor olmaları yeterlidir sanırım.

Geriye dönüp yakın tarihimizin Balkan, Rumeli ve Kafkasya göç ve acılarını hatırlayacak kadar atalarına saygısı olanlar bunu çok daha derinden hissedeceklerine eminin. Koruması altındaki insanları koruyamamış devletin, bütün yurttaşların adalet duygusunun örselenmesine daha fazla izin vermeden faillerin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde hukuk önünde cezalandırılması için gereğinin yapılmasını talep etmek en temel yurttaşlık hakkı olduğu kadar, birlik ve dirliğinde güvencesi olduğu da unutulmamalıdır. Umarım Şenyaşar ailesinin başına gelen adaletsizlik,  Dedeoğlu ailesinin de başına gelmez. Sabırla bekleyip göreceğiz.

En kötüsü ırkçı milliyetçi düşmanlaştırmayı devlet politikasına dönüştür, bölücülüğün dik alasını yap, barış içinde demokratik bir gelecek talep edenleri bölücülükle suçla. Vicdanı olan söylesin bölücü kim?

YORUM YAP