Ali Gülcü

Balık gelecek de...


Balık gelecek de, anlatmaya hikâye çıkacak… Rüzgâr, aklını başından alıyor adamın, kumlar gözüne gözüne… Olmadık düşler kuruyorum, balığın en büyüğü oltama gelecek, kamışı sırtlandığı gibi doğru denize… Kılığa kıyafete bakmayıp, olduğum gibi suya gireceğim peşinden, biraz yüzdükten sonra kamışı yakalayıp, balığın gücüne rağmen karaya çıkacağım…
Kamışı tutarken, mübarek misinayı koparmasın diye dualar okuyacağım içimden, can havli ile o çekecek ben, çekeceğim...
Tık yok!
Hani bir defa vursa, harcadığım paranın gözünün yaşına bakmayacağım…
"Bugün de böyle” diye geçiriyorum içimden…
Ellerim yeşil parkenin ceplerinde oturuyorum, soğuk yahu, hava güze çoktan döndü de, dur bakalım, pastırma sıcaklarına kadar… Tek tük emekliler kaldı yazlıklarda, yakında nem kemiklerini sızlatmaya başlayınca, soluğu İstanbul’da alırlar, bir de yeni açılan otellere gelen, deniz görmemişleri var…
Sahilde bikini ile yürümeler, ateş yakmalar, şarkı söylemeler, paçaları sıvayıp kabuk toplamalar, neyeyse artık yüksek sesle atılan kahkahalar…
Yirmi sene önce kralını yaptık oğlum biz o işlerin, yenileyin kendinizi, başka şeyler bulun!
Şu uzun saçlı, küpeli, zayıf, karakuru gitarcılardan yirmi sene önce de vardı, şimdi de var…
Devrimciyim ayaklarına kızlara sarkmalar, romantiğim, karizmatiğim, seksiyim havaları…
Tutsan, tersyüz etsen, cebinden metelik yerine annesinin kredi kartı çıkmazsa ben de bir şey bilmiyorum…
Şimdi canları sıkılıp da bana sararlarsa hapı yuttum!
"Balık var mı ağabey?”
"Bakabilir miyiz ağabey?”

"İstanbul’da biz de balığa gidiyoruz ama böyle tutmuyoruz, bizim oltada tüyler var ağabey…”
"Kıyıda balık olur mu ağabey?”
"Şu yazlıkta oturuyorum, kamışı alsam gelsem, yem verir misin ağabey?”

Ah şimdi yazarken aklıma geldi, yaşı seksene dayanmış, yaşlı bir, tuzlu su uyanığı var…
Evde kimdense artık, eşinden mi, çocuklarından mı bilmem, fırçayı bir yiyor, soluğu yanımda alıyor… Kurnaz ya, benim kurtları kapacak!
Zengin, daha önce anlatmıştı, Bebek’te, Sarıyer’de apartmanları varmış, mühendismiş sonra… O zamanların mühendislerine astronot muamelesi çekilirmiş, bilirsiniz…
Bir tatlı dilli, bir sevecen…
İlgisi, "kurtların paketini beş liraya alıyoruz amca” cümlesini duyunca son buluyor…
Kiminin parası çok kıymetlidir ya, kitibiyozon daniskası!
Bu gürültüde, balık olsam ben de yakalanmam canım kardeşim.
Gider bir kayanın kuytusunda kafayı dinlerim…
Denizde bile rahat yok!

YORUM YAP