Ali Gülcü

Bahardan önce, kıştan sonra...

Tanıdık bir şey gördüm karşıdan gelen adamın yüzünde, mahalle aralarında, ıslak sokaklarda yürüyordum. Selamlaştık. Tek tük de olsa bacaları tütmeye başlamış küçük çocuğu, hastası olan ahşap evlerin… Duvarların arasında ne yaşandığını kim bilebilir? Mutlu, hayattan keyif alıyor görünmeye çalışmak gibi bir tesellimiz var. Hastalık yazacaktım, teselli dedim. Avunma belki de?
Lüfer ucuzlamış sahi! Tanesi yirmi beş liraya düşmüş. Alıp dolaba atmak lazım.
Sundurmasının altına masa atmış tostçuya oturuyorum. Sahibi değişmiş besbelli, tanımadığım sarı saçlı, mavi gözlü bir çocuk. Yarım ekmeğe karışık istiyorum, biber salçan varsa bir tarafına sürersin. Sıcacık çayla girişiyorum tosta, kalabalık, sokağın diğer ucundaki markete giren çıkan, yan taraf aktar, kapıda sohbet eden iki kişi.
Şimdi düşündüm de mevsimlerin arasında kısacık boşluklar var sanki! Aklıma gelenleri unutmayayım diye not defterimi çıkarıyorum sırt çantamdan, kargacık burgacık karalamaya başlıyorum.
Ne oluyorsa o boşluklarda oluyor, sersemliyoruz.
Kıştan sonra bahardan önceki boşlukta ayaklarımız yerden kesiliyor mesela.
Mantık yaz aylarını beklemeden valizi elinde tatile çıkıyor.
Gönlüne söz geçiremeyeni, gözlerine sis ineni, oldurmaya çalışanı, ne yapacağını bilmeyeni.
Biz her bahar değil de bahardan önceki boşluğu doldurmaya çalışırken aşık oluyoruz sanki?
Sonbahardan önceki boşlukta da dağılıyoruz. Dökülmeye başlayan neredeyse sararmış, kurumaya yüz tutmuş yapraklara hüzünlenmeler, yavru sokak köpeklerine ağlamalar, melankolik bulutların döktüğü yağmurlarda ıslanmalar…
Deniz kenarı tenha balık lokantalarında anason tadında kurduğun hayallerde kaybolmak mı istersin?
Gecenin bir yarısı okul kaçağı tadında yıllardır yaşadığın şehrin ışıklarını ilk defa görüyormuş gibi bakına bakına uzun yürüyüşler yapmak mı?
Issız çay bahçelerinin kuytusunda ağaçların dallarında saatlerce renkli, küçük kuşları aramak mı? Bulamadığına üzülmek mi? Tam da bu mevsimde görünürler halbuki.
Baharda yeni serüvenlere yelken açmak istiyor, sonbaharda kaybettiklerini özlüyor insan!
Kar yağmaya başlayınca kabuğuna çekilmeyeceksin de ne yapacaksın?
Kat kat kıyafetlerin ceplerine duyguları tıkıştırmak da neredeyse buz tutmuş camları hohlayıp isimler yazmak da daha kolay hem.

“Agacım nasıdı tost?”
“Eline sağlık kardeşim.”
“Ne yazıyon agacım?”
Mevsimlerin arasındaki boşlukları desem şimdi!
“Öğleden sonra dersim var, ona hazırlanıyorum!”
“Ne öğretmenisin sen agacım?”
“Coğrafya!”
“Anladımdı ben zaten, ya öğretmen ya asker dedim içimden. Zamanla insan sarrafı olduk biz de naapçan? Kahve içer misin agacım?”
Sarrafa şekerli Türk kahvesi söylüyor tekrar deftere dönüyorum.
Belki mevsimlerin arasındaki boşluklar da sıkışmış, çaresiz hissediyordur?
Yayılsa, genişlese, uzasa? Elleri olsa, uzatsa, dokunduğu her yer veya etrafında ne varsa işte boşluk olarak anılmaya başlayacak ya, yapamıyordur, yapsa da olur fakat içi elvermiyordur.
İki mevsimin arasında doldurulamayacak boşluk olarak kalmak da zor.
Bir mevsimden ne bekler insan?
Yağmurdan, ayazdan, güneşli günlerden, uykusuz gecelerden, alarm sesiyle başlayan sabahlardan?
Çadırından çıkamayan, geçmişte yaşayıp, bizon dolu yeşil çayırlarda koştuğu, yeşil derelerde çırılçıplak yıkandığı günleri özleyen yaşlı, bilge, bir Kızılderili olsaydım, “soluk benizlilerin tüm beklentisi, dünyayı unutmaktır” der ve eklerdim “fakat farkında değiller.”
O yüzden sanat var. Kendimizi kahramanın yerine koyduğumuz filmler, okurken kaybolduğumuz kerpiç gibi kitaplar.
Gözlerimizi kapattığımızda ruhumuzun duyduğu müzik?
Dünyayı unutursa, unutmak da bir başlangıç, bir kapıysa, adımını attığı anda yeniden doğmuş gibi mi olur soluk benizliler?
Bir sabah kalktığında hatırlayamadığı için işlediği tüm günahları affedilir mi?
Aslında cennetlik midir tüm Alzheimer hastaları?
Sebebini anlayamadığımız tanıdık bir şeyler görüyoruz. Bazen başka bir insanın yüzünde, bazen bir fotoğrafta, resimde, mahalle arasında ilk defa gördüğümüz bir evde, dumanı tüten, pencereden çıkarılmış isli soba borularında…
Anlayamadığımız hislerimiz oluyor, hüzünleniyoruz mesela, ağlama ihtiyacı ile gülme isteğinin birbirine karıştığı anlar.
Bahar gelene kadar kabuğumuza çekileceğiz yine sonra yeni maceralara yelken açacağız. Sonbaharda kaybettiklerimizi özleriz nasılsa!

16 Ekim 2021

YORUM YAP