Selimpaşa Topatan ve Bamya Festivalinde Silivri Belediye Başkanı, etkileyici bir konuşma yaptı. Seçim zamanlarındaki performansından daha iyi. Yani hitabet hünerini ilerletmiş. İlk bakışta duygusal, Cumhuriyet değerlerine bağlı, halkçı ve umut verici bir ton taşıyor gibi görünüyor. Ama biraz kazıdığımızda, içeriğin çoğu yerel yönetimlerin her dönem kullandığı klasik retoriklerle, popülizmin cilalı yüzüyle karşı karşıya kalıyoruz. Aslında ben yazılarımda kişiye odaklı yazılar yazmam. Bu da öyle. Ama kamu görevi üstlenmiş insanların kişiliklerinden bağımsız toplumsal rolü herkesi şu ya da bu şekilde etkiler.
Festival konuşması üzerinden birkaç noktayı tartışmak gerekirse ki, bir Selimpaşalı olarak bana bu gazetede ayrılan sütunlar da birkaç noktaya değinmek isterim.
“Topatan kavunu ve bamya kimliğimize lezzet katıyor” deniliyor ama ortada ne bu ürünleri ekip biçebilecek tarım arazisi kalmış durumda, ne de üreticiyi ayakta tutabilecek bir tarım politikası. Betonun kıskacında kalan topraklarda tarım yapmanın, yalnızca nostaljik bir dekor gibi her yıl tekrar ediyor. En hafif deyimiyle gerçeklikten kaçmak ya da üstüne tiril tiril bir tül perde çekmek gibi bir etkinlik.
1979'da ilk bölgeye geldiğimde Büyükçekmece'den , Güzelce'ye, Selimpaşa'ya uzanan sahil boyunca güneye bakan yamaçlarda Topatan Kavunu neredeyse bir endemik tür olarak ekildiğini gördüm. Büyükçekmece'de Cemalettin Yapıcı, hem balıkçı idi, hem de mevsimsel bahçecilik işi yapardı. Büyükçekmece sahil ve yamaçları betona teslim olunca bir daha kimse o boyutta bahçecilik yapamadı. Kendisine rahmet diliyorum. Gölün doğu boylarında sınırlı karpuz kabak işleri yapanlar var o kadar.
Güzelce'de Hasan Erol amca, kavun sezonu gelince yol boyunda ve Güzelce'de mis kokan Topatan Kavunu satardı. Erol ailesi bu kültürü inat ve ısrarla devam ettiriyor. Torun Furkan Erol dedesinin yerini almış. Güzelce meydanında Topatan satıyor. Kısaca bu kültürü devam eden birkaç aile var. Selimpaşa'da Aygören Atınç 78 yaşına rağmen dirençle devam ediyorlar. Aygören Atınç'ın bana verdiği tohumları Çatalca'ya ektim aynı tat, aynı lezzet yok. Ama bu nereye kadar? Son 20 yılda güneye bakan yamaçlarda artık kara görünmüyor.
Gelin gerçekliğe bakalım…
Bugün sadece Silivri'de değil, İstanbul'un kırsal tüm alanlarında konut rantı, arsa spekülasyonu ve TOKİ destekli yapılaşma nedeniyle tarım neredeyse sembolik hale gelmiş durumda. Kavun ya da Bamya, bu topraklarda geçmişten bir hatıra olarak var. Gerçek bir üretim alanı olmaktan çoktan uzaklaştı. “Biz bu festivalleri teşvik için yapıyoruz” diyenler çıkabilir. Ama ekilecek tarla yok ki! Tarla gibi görünen her kara parçası “arsa” statüsünde değil mi? Her an betona dönebilir. Olmayan yoğurda Yoğurt Festivali gibi eğlenceli büyük bütçeli etkinlikler yapmak ne kadar anlamlı ise bu etkinliklerde böyle.
“Efendilik taslamaya değil, hizmet etmeye geldik” diyor Başkan. Bu söz Atatürk'ün bir vecizesine gönderme yapıyor ve alkış topluyor. Ama sormak gerek: Gerçekten halka mı hizmet ediliyor, yoksa göz boyamaya mı? Festivallerle, konserlerle, geçici eğlencelerle insanlar birkaç saatliğine “huzurlu” hissettiriliyor ama ertesi sabah pazarda domatesin kilosunu 40 -50 lirayı gören o insanlar ne yapıyor? Yerel üreticiye dönük gerçek, yapısal bir destek politikası nerede? Tabi bundan bir yerel yöneticiyi sorumlu tutmak haksızlık olur.
Ancak bu tür gerçekle tezat gösteriler ne yazık ki bir yanılsamaya yol açıyor. İşte bir yerel yöneticinin sorumluğu da tam burada başlıyor. Gerçeklerle mi yüzleşeceğiz, illüzyon üretip sitemin tarım politikalarına meşruiyet mi kazandıracağız?
Festivalde Cengiz Kurtoğlu'nun sahne alması, “halk” için düzenlenmiş bir şov, ama bu tür etkinlikler genelde belediyelerin ciddi bütçeler ayırarak yaptığı gösteri toplumu gerçeklikten uzaklaştırma adına düzenlenmiş törenlerdir. Çok sınırlı bir kitleye motivasyon sağlayabilir ama Selimpaşalılar'ın, özellikle dar gelirli olanların kaç tanesi bir kg Bamya alabilir durumda? Ortada bir üretime özendirmenin bütün şartları yok edilmişken neyi eğlendiriyoruz. Kısaca gerçek bir tarım politikası değil, kültürel bir klişe ve duygusal manipülasyon, gaz alma, bir parmak bal çalma işi. Eh siyasetçiler bunu özellikle hep yapıyorlar!
Peki neye yarıyor? Yerel yöneticinin popiletesini artırmanın yanında, istemeyerek de olsa toplumsal çelişkilerin üstünü örtme olarak okunmalıdır. Konuşmanın tamamı, umut, birlik, dayanışma gibi kavramlarla bezenmiş.
Oysa bugün Silivri dahil pek çok bölgede: Üretici iflas ediyor. Gençler köylerde kalmıyor. Tarım arazileri imara açılıyor. Kırsalda işçilik yapanların sosyal güvencesi yok. Gıda fiyatları hem üreticiyi hem tüketiciyi eziyor. Ama festival konuşmaları bu sınıfsal çelişkileri, bu gerçek trajediyi romantize ederek üzerini örtüyor.
SONUÇ: HALKIN DEĞİL, GÖRÜNTÜNÜN YÖNETİMİ
Bu tür konuşmaların temel amacı, “yönetmek” değil, “görüntü vermek. Asıl mesele şu: Tarım bitmiş, üretici yalnız, köylü terk edilmiş… ama sahnede müzik çalıyor, bayraklar sallanıyor, konuşmalar alkış alıyor. Bu bir yerel illüzyon değil sadece. Tüm ülkeye yayılmış bir yönetim tarzı: Gerçeği değiştirmek yerine, gerçek dışı bir görüntü yaratmak. Eğer bu düzene karşı bir söz üretilecekse, sadece “eleştiri” yetmez. İktidarın hak hukuk tanımaz uygulamalarına tarımsal projelerle gerçek üreticilerin sesini duyurmak ve dönüştürmek olmalı. Popülizmin değil, üretimin esas alındığı alternatif bir yerel yönetim anlayışı ortaya konmalı. Bunun için hem kamucu hem ekolojik hem de halktan yana bir kalkınma ve yerel demokrasi perspektifine ihtiyaç var. Bedava tohum, bedava fide, bedava, bedava devam eden sürdürebilir olmayan, seçimlik destekler örgütlü ve planlı, denetlenebilir demokratik üretime dönüşmedikçe “Efendilik taslamaya değil, hizmet etmeye geldik” dememiz suya yazılmış söz olarak kalır!
İşte o zaman Topatan Kavunu, Selimpaşa Bamyası sadece bir festival malzemesi değil; halkın sofrasındaki bereketin sembolü olabilir. Yoksa sadece sergilenecek, fotoğrafı çekilecek, ver sosyal medyaya, sonra unutulacak.
Sahi “Kent Tarımı Projeleri ”ne oldu? Hani Üretici Kooperatifleri kurulup doğrudan tüketiciyle buluşturup, iktidarın zam ve enflasyoncu politikalarına alternatif bir model olacaktı. Aklıma geldi de sorayım dedim.