Hasan Baki Çifçi

İnsana yabancılaşmak

“Hayvan olmak istiyorsan olabilirsin elbette. Bunun için insanlığın acılarına sırt çevirmen ve yalnız kendi postuna özen göstermen yeterlidir.”
Karl Marx'ın analizinde kapitalizm, sadece üretim araçlarını değil, insanın özünü de dönüştürür. İnsan, başkalarının acısına kayıtsız kaldığında, kendi insanlığından uzaklaşır. Bu yabancılaşma; işçinin emeğine, yoksulun açlığına, doğanın talanına, savaşın yıkımına, mültecinin çaresizliğine karşı aynı soğuk kayıtsızlıkta kendini gösterir.
Kapitalizm, bireye şunu fısıldar: “Kendi çıkarına bak. Acı çeken sen değilsen mesele yoktur.”
Ve bu fısıltı, milyonların kulağında çınladığında, insanlık büyük bir sessizlik korosuna dönüşür.
SAVAŞ, AÇLIK, DOĞA TALANI
Bugün uzak diyarlarda patlayan bombalar, yakılan ormanlar, çöken madenler, yoksulluk içinde ölen çocuklar… Bunların her biri ayrı bir trajedi değil; aynı sistemin farklı cepheleridir. Kapitalist kâr hırsı, savaşta silah satar, barışta maden ruhsatı alır. Gıda pazarında fiyatla oynar, fabrikada işçiyi köle gibi çalıştırır.
Ve bütün bu yıkımın ortasında, “küçük payına” razı edilen, “sus payı” ile susturulan geniş kitleler vardır.
İnsanın bireyci çürümesidir bu.
Oysa insanın özü toplumsal ilişkilerinde gizlidir. Birey, yalnız kendi çıkarını düşündüğünde, toplumsal bağlarını kopardığında, kendi özüne de yabancılaşır.
Bu bireyci çürüme, yoksulun açlığına “kendi sorunu” diyen, işçinin grevine “beni ilgilendirmez” diyen, orman yangınını “tatilimi bozmasın” diye izleyen tavırda kendini gösterir.
Ve bu duyarsızlık, sermayenin en büyük müttefikidir.
Türkiye haritasında Kazdağları'ndan Akbelen'e, Erzincan'dan Soma'ya… Her yerde aynı tablo:
Doğa siyanürle, toprak betonla, deniz atıkla boğuluyor. Irmaklar zehir akıyor.
Emek sömürüsü taşeronlaştırma ve güvencesizlikle derinleşiyor.
Savaş politikaları milyonları yerinden ediyor.
Ama bunların hepsi, sessizlik duvarına çarpıyor.
Genelden özele gelirsek Silivri'de, çimento fabrikasının kurulmasına sesiz kalmak bütün bunlara ortaklıktır. "Ne alaka?" diye düşünenler olabilir. Ama bizim onlara cevabımız şudur: Kapitalist küresel dünyasında her şey zincirin birer halkasıdır. Gazze'deki soykırımdan bağımsız değildir. Orada insan kırımı burada doğanın kırımı. Farkını siz söyleyin.
Oysa mesele yalnızca Silivri'nin nefes hakkı değildir; doğayı, emeği, barışı, toprağı ağacı, suyu, kurdu, kuşu, yılanı, çıyanı aynı anda başta savaşlar olmak üzere her türlü doğa talanına karşı yaşam hakkını savunma meselesidir. Ekosistemin bütün paydaşlarına saygı duymaktır. Betonsuz yaşayabiliriz ama bir nefes temiz hava olmadan olmaz.
Kapitalizmin üç cephede yürüttüğü talan —emek, doğa, barış— karşısında, sessiz kalan herkes, fiilen bu düzenin çarkına omuz vermektedir.
Bugün Silivri'de “Benim payım küçük de olsa çıkarım var” diyen, yarın toprağı çoraklaşınca, suyu kirlenince, çocuğu hasta olunca, kaybedeceğinin hesabını çok geç anlayacaktır.
İnsan olmak, sadece kendi postuna değil, başkasının yarasına da mehlem olmaktır.
İnsanlığın yeniden inşası ancak ortak mücadeleyle mümkündür.
Silivri, Çimento fabrikasının kurulması halinde bilinen tahribatlarına karşı nasıl bir sınav verecek bilmiyorum. Hayır diye bilirsek sadece bir fabrikanın değil, sessizlik zincirinin de kapısını kırmış olacağız. Sadece kendi canımızı değil, bütün canlara yaşam hakkına ses vermiş olacağız. Açık ve şeffaf olmayan karar alanlara karşı "Bir dakika bizim de sözümüz var" demokratik hakkı, yurttaşlık bilincini harekete geçirme ve anayasal hakkın kullanımın yolunu açacaktır.
Bu güzel günlere açılan yeni bir kapı, bir bebeğin ilk nefeste "Merhaba hayat" diye ilk çığlığı kadar kıymetlidir.

YORUM YAP