Uğur Türkyılmaz

Tarih yazıcılığı

İlk insanlar kendilerini ve çevrelerini tanıdıkça bilgi pınarına kaynak sağlamaya başlamışlardır. Bilgi o zamanlardan günümüze yığınsal olarak birbiri üzerine birikerek gelişmektedir. Tecrübe edinilen bilgiler doğal olarak sözlü ve davranışsal olarak aktarım yapılırken yazının icadı ile belirli nesneler üzerine işlenerek yazılı metinler ile bilgi birikimi daha uzun zaman aralıklarına aktarım sağlanabilmiştir.
Yaşanılan zamanda olan olayların yazılı hale getirilmesi ile ilk tarih yazıcılığı örnekleri Hititler'de görülmeye başlanmıştır. Birçok devletin kendi faaliyetlerini yıllık olarak kaydetmiş olduğu bu “anallar” bu türün en doğal örnekleri niteliğindedir. Eski Türklerde kitabeler, Osmanlılarda vakayinameler, Ruslarda kronikler bunlara örnek verilebilir.
Tarih yazıcılığı zaman içinde çeşitli evreler yaşamıştır. İlk başlarda bu eserler yer ve zaman belirterek tarihin tanımına uygun olarak yaklaşımlarda bulunsalar da sebep-sonuç ilişkisi kuramadıklarından zafiyet göstermektedirler. Bu tarz yazıma “Hikayeci Tarih Yazımı” denmektedir ve bu türün ilk temsilcisi Heredot'tur. Yazmış olduğu tarih ile tarihçilerin babası unvanını taşımaktadır.
Milli birlik ve değerlerin güçlendirilmesi, topluma çeşitli yararlılıkların kazandırılması adına Thukydides tarafından “Öğretici Tarih Yazıcılığı” geliştirilmiştir. Bu tür Avrupa ve Türkiye'de 19. Yüzyıla kadar yaygın olarak benimsenip kullanılmıştır.
“Araştırıcı Tarih Yazıcılığı” ise günümüzde kullanılan ve yapılan çok yönlü araştırmalar sonucunda elde edilen verilerin yeri, zamanı, sebep ve sonuçları belgelere dayandırılarak eserlere aktarılması ile oluşturulmaktadır. Verinin alındığı kaynaklar yazılan eserde dipnot olarak belirtilerek yazılan eserin güvenirliliği işaret edilir.
Cumhuriyet ile birlikte Atatürk'ün öncülüğüyle Türk Tarih Kurumu 1931 yılında faaliyet göstermeye başlamıştır. Bu sayede Türklerin dünya medeniyetine katkıları sağlıklı bir şekilde araştırma imkanı sağlanmıştır.

YORUM YAP