Ali Gülcü

Mandalina Ağacı

İçine kapanması, sessizleşmesi, yapraklarının dökülmesi ve nihayetinde kuruması mandalina ağacının tercihi değildi.
Balkonda oturduğum bazı geceler kendi kendine iç geçirdiğine, mırıldandığına, gülümsediğine ve şarkı söylediğine şahitlik etmişliğim var!
Ya bana aldırmıyordu veya varlığımın farkında olmayacak kadar başka yerlerdeydi.
Başka yerler; bünyesinde insan aklının almayacağı, türlü renkleri barındıran, sadece ağaçların ve çiçeklerin bildiği kadim diyarlar mıydı acaba?
Şimdi düşünüyorum da, yoksa bana mı sesleniyordu mandalina ağacı? Keşke sesini daha iyi işitmek için can kulağı ile dinleseydim, keşke dilinden, ruhundan anlayabilseydim!
Hoş, sonradan anlamak çaresizliğin, pişmanlığın üzerini örtmüyor.

Farklı dünyaların canlılarıydık, onun türlü renkleri bünyesinde barındıran kadim diyarları vardı, benim midyelerim, kitaplarım ve balıklarım…
Balkondan başka ortak noktamız da yoktu üstelik!
Mandalina ağacı, mandalina ağacı olduğunu ve ne yapması gerektiğini bilmiyordu.
Aralarına karışabileceği kalabalığı, gölgesine saklanabileceği, örnek alabileceği, görmüş geçirmiş başka bir mandalina ağacı da yoktu ki etrafında!
Onun gibi boy atsın, onun gibi çiçek açsın, onun gibi turuncu, ıslak meyveler versin!
Yalnızdı mandalina ağacı.
Bir saksının içine hapsolmuştu kökleri.
Denize ve güneşe yakın olması gerekirken ruhundan, dilinden anlamayan insanların yaşadığı bir dünyanın köşesinde, balkonda buluvermişti kendini…
Mandalina ağacının başına gelenleri izlemek, benim kaderim miydi?
Yoksa tercihlerimin sonuçlarını izlemek, mandalina ağacının kaderi mi?

Gül ektik kurumuş mandalina ağacının yerine.
Toprağını değiştirdik.
Saksı, aynı saksı.
Dur bakalım…

YORUM YAP