Ali Gülcü

Yarım Pekin Ördeği

Ayda iki defa biniyorum; Yenikapı-Mudanya feribotuna…
Trafiğe yakalanmamak için sabahın köründe, dört gibi çıkıyorum evden, o saatte  yarışma yapıp hediye veren radyo istasyonları var!
Güne iyi başlamamı sağlayacak, hareketli şarkılar arıyorum…
Havaalanı karmaşasını atlattıktan sonra yol keyifli, ah şu otopark uzak olmasa, eski miting alanını otopark yapmışlar, eski otopark; inşaat!
Kaldırımı falan kapatmış adamlar, karşıya geçiyorsun yan yana iki pavyon, bir sabah kavgaya tesadüf ettim, kadınlı erkekli iki gurup  karışmış, bardaklar, şişeler, çeşitli dillerde küfürler…
Şimdi bir şişe gelse ya kafama diye geçirdim içimden öyle uzanıp kalayım kaldırıma!
Vatandaş işin aslını bilmez uydurur; "toplantıya gidiyorum diye çıkıyormuş evden soluğu pavyonda alıyormuş, dost tutmuşmuş kendine! Kadının başka bir sevdalısı daha varmış kapı önünde yumruk yumruğa dalaşmışlar, şişeyi tepesine geçirmiş elin adamı,öldü diye bırakmış…On altı dikiş varmış, insan içine çıkamıyormuş..."
Pavyonların bitişiğinde Çin lokantası var…Kısmet olursa bir gün yarım Pekin ördeği yeme niyetindeyim…
Eskiden Maxi'de Çin lokantası vardı, heves ettim oturdum, mönüye baksam ne anlayacağım, garsona; sen kafana göre getir dedim aradan ya on beş dakika geçti ya geçmedi, garson param yok mu sandı yoksa başka bir sebepten mi, poposu yüzüme yüzüme yarım bir kümes hayvanını koydu masanın üzerine…
Nasıl boş baktıysam artık, güldü garson; "yarım Pekin ördeği, afiyet olsun..."
Ezik hissedince, Çin kültürüne o kadar da uzak olmadığımın altını çizmek için;
"Sake yok mu?" dedim…
Yokmuş! Zaten o Japon içkisiymiş! Pirinç rakısına bağlayacaktım olayı ya neyse…
Şirketten yemek fişi verirlerdi, koçanı bıraktım el kadar yarım Pekin ördeğine, ayın geri kalanında; salam ekmek!
Geçen sene Kuşadası'nda bir Çin lokantasına oturdum; Pekin ördeği istedim…
"Yok" dedi garson.
 Çin lokantasında nasıl olur da Pekin ördeği olmaz diye diklendim…Pirimle çalışan Çinli bir usta varmış, işler iyi gitmeyince ayrılmış, yerine usta bulamayınca…
Haşlanmış sebzeden yapılmış adını unuttuğum bir çorba içmiştim… Sirkeli sarımsaklı işkembe çorbasının karşısında düğmelerini iliklesin ööle yavan bir şey, tabaklar da küçücük üstelik…
Feribot sabah yedi buçukta, ben altı, altı buçukta orada oluyorum…
Kahve dükkanları açık, gencecik kızlar, çocuklar çalışıyor, sabahın kaçında kalkıp geliyorlar? Nasıl enerjikler? Karganın kahvaltısını yapmadığı bu saatte, bir güler yüz…Helal olsun!
Hava güzelse filtre kahve alıyor, dışarıya serpiştirilmiş masalardan birine oturuyor, yolcuları izliyorum…
Kabatepe, Gökçetepe arasında deniz ulaşımını sağlayan feribot karaya oturdu ya, Yenikapı-Mudanya feribotundan yola çıkıp lafı kazaya bağlayacaktım…Ortaya bu yazı çıktı!
Aman kafaya şişe gelmesin...

YORUM YAP