Ali Gülcü

Sulu Dereye Gidip, Susuz Gelmek

Yakından tanıyanlar bilir, öyle kibar bir adam değilim...
Titiz hiç değilim!
Belki biraz takıntılıyım...
Edirne’de kuru fasulyesi meşhur bir lokantada oturuyorum, siparişi verdim, beklerken karşıma yaşlı bir amca oturdu...
Hava soğuk, yerler buz, içerisi kalabalık, camlar buğulu...
Buralarda su para ile değil, sürahide bedava hala... İç içebildiğin kadar...
Adını yazamayacağım lokantanın güzel bir uygulaması var; daha oturur oturmaz biber turşusunu getirip masaya bırakıyor adamlar... Ye yiyebildiğin kadar, kütür kütür...
Amca sirkeli, sarımsaklı işkembe çorbası istemişti önden o geldi, kuru fasulyeyi baba yiğit bir tabakta getirip önüme bıraktılar, yanına kuru soğan...
Ekmeği kırdım, tam fasulyenin suyuna bandıracağım, amca benden önce davrandı, çorbayı çekti!
“Çekti” değil de “içti” olacaktı diye düşünenlere açıklama yapayım “çekti” burada doğru kelime...
Amca, çorba dolu kaşığı ağzına yaklaştırdı ve uzaktan çekti!
Bu çekiş, emiş ve yalayış yutuş esnasında çıkan sesi nasıl kâğıda dökmeli bilmem ki?
Hüüp değil...
Lüüp değil...
Daha kallavi, içinde sessiz harfleri “s” leri ve “ş” leri daha çok..
 
 
Devamı 01 Şubat 2011 tarihli Hürhaber Gazetesi'nde

YORUM YAP