Mevsim bahar olunca...

İncecİk bir dere akıyor, eski değirmenin yanından, meşe odunu kokusu, fırından yeni çıkmış ekmek kokusu... Beyaza boyalı kerpiç evler, duvarları gündöndü sopasından geniş avlular, köyü kasabaya bağlayan yol üzerine bırakılmış süt güğümleri, başına neler geldiyse artık bir gözü açık uyuyan yaşlı köpek,uzaktan görünen mavi deniz...
Bu köyde yaşasaydım nasıl bir hayatım olurdu diye düşünüyorum bir süre; çoban oluyorum, balıkçı oluyorum, çiftçi oluyorum, kahveyi işletiyorum.
Bir sigara içimlik sürede elimde sopam, sırtımda kepenek koyunların peşinden yürürken görüyorum kendimi, bir akşamüstü livarım türlü balık dolu eve dönüyorum, telaşlı telaşlı gübre atıyorum tarlaya , omzumda havlu, başımda kasket çay dağıtıyorum...
Hepsi birden olmaya karar veriyorum sonra hepsinden vazgeçiyorum...
Eskiden çok sıra kavgası çıkarmış değirmenlerde, ağzı olsa da konuşsa yaşlı değirmen bir keresinde diye başlasa anlatmaya, anlatırken başka bir hikaye daha gelse aklına, gözlerimizi aça aça dinlesek, göbeğimizi tuta tuta gülsek hüzünlensek hikayelerin sonunda...
Eskisi kadar şaşırmıyoruz değil mi?
En son ne zaman hayret ettiğimi düşündüm de...
Köy minibüsü yanaşıyor cami avlusunun önüne Orhan Gencebay çalıyor; Mevsim Bahar Olunca, mevsim bahar olunca adamın içinden şarkı olası geliyor...

YORUM YAP