Sevginar Sali

Bindik Bir Alamete Gidiyoruz...



Sabah ulusaldaki gazetelerin ülke gündemine ilişkin attığı manşetlerden ziyade kutuplaşmış köşe yazarlarımızın yorumlarını dinleyince 'Neler oluyor Allah aşkına' diye içimden geçirdim.
Fikir dahi yürütemiyorum. Karamsarlığa kapılmamak için sadece içimde derinden bir ses diyor ki; iyi ve doğru olanı hiçbir şey gölgeleyemez. Ve aynı zamanda yanlış ve haksız olanın zaferi asla mümkün değil.
Bozuk malzemeyle iyi bir yemek yiyip, midenizi bozmamanız, zehirlenmemeniz mümkün mü?
Değil işte benim umudum da buna bağlı.
Doğru ve iyi olan, her yerde her zaman kazanır!
Sabah işte bu konulardan ve dengesiz hava durumunun yarattığı etkiyle sersem sersem işlerimi yapmaya çalışırken, rahatsızlığımın teşhisini kendi kendime koymaktan aciz kaldığımı fark ettim.
Bir arkadaşım, 'Kendimi kuşatılmış hissediyorum'… diye içinde, aklında kurduklarını paylaşıp rahatlama ihtiyacı hissetmiş olmalı.
Evet, hislerimiz ortaktı.
Bu kuşatılmış hissi var toplumumuzun bir kesiminde hakim. Ama her zamanın kadrolu karamsarı ben; tuhaf bir şekilde her şeyin düzeleceğine dair nedeni ve kaynağını bilmediğim bir inanç duyuyorum içimde.
İlknur Sönmez'in bir tespiti vardı bundan bir yıl önce; Silivri'nin kurtuluşunun iyice dibe vurmadan mümkün olmadığını söylerken, Türkiye için de aynı durumun geçerliliğini ifade etmişti.
Silivri ile ilgili söylediklerinin 29 Mart ışığındaki gelişmeler ile değerlendirildiğinde geleceğe ve olabileceklere umutla bakma gücüm artıyor.
Evet, hızla dibe doğru ilerliyoruz ve oradan çıkacağız!

Gelelim şu "Al gülüm ver gülüm" muhabbetine…
Alan razı, veren razıyken (Hele ki veren özel şirket, alan/kazanan kamuyken. Bizim tam aksi yönde gelişmelerden rahatsızlık duymamız gerekmiyor mu?) üçüncülere ne etmek düşer bunun takdirini kamuoyuna bırakıyorum benim asıl dert ettiğim şey kendi adına Metin Karakaş'ın o kadar emeği yüzüne gözüne bulaştırma durumu. Tam da ilçe başkanı olmak üzereyken bu kadar üst üste hata yapar mı insan, neden yapar onu sorgulamak gerekir. İktidarı ters köşeye yatıracağım derken, tuş olmak üzere ve siyaset bilgisi neden bunu algılamasına yardım etmiyor şaşırıp da kalıyorum. Ben ilçe bakanlığını istediğini düşünüyordum ama gözünü, aklını kör edip yanlış üstüne yanlış yapmasının nedenini hırsından başka bir şeye bağlayamıyorum. Bir çuval inciri berbat edecekse ilçe başkanı olmadan önce yanlış yapma potansiyelinin sınırlarını sergilemeli belki!
Sokaktan bir insanı çevirseniz de o Hamoğlu'nun Silivri Belediyesi'ne yaptığı bağış konusunu 'manidar' bulsa hiç şaşırmayacağım. Karakaş'ın dilinin altındaki baklayı cesaretle ifade edemeyişi veya olmayan bir şeyi varmış gibi gösterme çabasının ucuzluğu ona ne kadar çok şey kaybettiriyor nasıl göremiyor anlamıyorum.
Yaptığı şeyin tek gözle görülür sonucu Özcan Işıklar'ı sinir etmek. O kadar ince eleyip kamu yararı için sık dokuduktan sonra adam ne kadar sinirlense bu imaların karşısında hakkı. Ama belediye başkanı olmak böyle bir şey; istediğin kadar, istediğin ölçüde ve kişilere sinirlenemiyorsun. Sinirlenince "Aaa koca belediye başkanına yakışmadı" diyebiliyorlar. Belediye Başkanına yakışan taş gibi sabırlı olmak.
Karakaş, bu son olayda gerçekleştiremediği çıkışıyla muhtemelen belediye başkanı ayarında bir siyasetçi olduğunu göstermek istedi. Bu gösterisi olsa olsa ilçe başkanlığı konusundaki rakiplerini memnun etmiştir. Ben şahsen hiç  beğenmedim. “Reklamın iyisi, kötüsü olmaz” sözünü ise oldum olası hiç sevmedim.
Usta aşçılığı ile tanınan birinin tavada yumurta kırıp önünüze sunması gibi bir şey!
Karakaş'a naçizane tavsiyem hırsa fren, akla gaz! Yoksa hayaller başka bahara kalacak!

YORUM YAP