Hasan Baki Çifçi

İnsan Belediyeciliği: Kavramın içyüzü, hakikatin yükü

1989'dan buyana Büyükçekmece, Çatalca, Silivri, Esenyurt, kısmen Avcılar ve onların belde belediyeleriyle kimisiyle yakın kimisiyle uzak ama ilgi alanım içinde ilişkilerim ve gözlemlerim oldu. Birkaçınınseçim kampanyalarını yürütüp, kimilerine belediye dergileri editörlük ve Mimarsinan Belediyesine festival (balık)organize ettiğim de olmuştur. Zamanın Gürpınar Belediyesine şimdi 600 emekçinin yaşadığı Sosyal Konut Kooperatif organize ettiğimde! Hepsinde de belediye başkanlarının iğneyle kuyu kazar gibi en hoşa gidecek, halkın hafızasında kalıcı kısa ama özlü, en güçlü imaj oluşturacak sözcüklerin gücünü kullandıklarına tanıklık ettim. O iddialı sözlerin içinin doldurulup doldurulmayacağı kimsenin umurunda değildi! Gerçek şu ki o büyük iddiaların hepsi “beton rantı, çarpık kentleşme, çevre talanı, siyasetin “müteahhitlik” üzerine kurduğu servet transferlerinden başka bir işe yaramadı!
Ancak itiraf etmeliyim ki son Silivri belediye meclis toplantısında belediye başkanı çalışmalarını sunumu sırasında çok iddialı, evrensel derinliği olan çok insani, içeriğinde doğumdan ölüme kadar insana dair ne varsa barındıran öyle söylem telaffuz etti ki hepsini gölgede bıraktı.“İnsan belediyeciliği.” Söylemesi kolay, duyması güzel, sahiplenmesi prestijli bir kavram…
Ne var ki, siyaset tarihinin bize öğrettiği temel bir gerçek var: Her güçlü kavram, yanlış ellerde içi boşaltılmaya mahkûmdur. Demokrasi, adalet, özgürlük, eşitlik… Hepsi gücünü pratikten alır; pratik yoksa kavram vitrine asılmış bir slogan olmaktan ileri gidemez.
Bugün neoliberalizmin otoriterliğinin, savaş ve kırımların, yalan ve doğa talanları, insan haklarının ayaklar altında çiğnendiği, küresel ve ulusal manipülasyon ve+ PR denilen kişi ve sermeye çıkarlarını toplum çıkarıymış gibi zihinlere enjekte eden bir çağda “insan belediyeciliği” gibi insana dair bir söz elbette çok kıymetli.
Ama pratik gerçekler öyle demiyor!“Sütten dili yananlar için, yoğurdu üfleme” doğal tepkisiyle sorumuzu sormadan geçersek, insan için olandan, insan yanımız eksik kalır. Rakamlarla, asfalt tonajlarıyla, törenlerle, kurdelelerle süslenen bir hizmet listesi,bir anda “insan belediyeciliği” diye pazarlana bilinir mi?
Oysa gerçek çok daha derindir, çok daha ağırdır. Genelden yerele gelirsek, sözü söyleyenden bağımsız olarak; İnsan belediyeciliği bir asfalt dökümü işi değildir.İnsan belediyeciliği bir imaj ve algı cümlesi değildir.İnsan belediyeciliği bir sunum tekniği hiç değildir.
İnsan belediyeciliği, bir uygarlık seviyesidir.Bir zihniyet meselesidir.Bir ahlak, kültür ve demokrasi meselesidir.Ve tam da bu nedenle kolay değildir. Söylemiş olmak için söylenmemelidir. Söylüyorsanız gereğini yapmak gibi tarihi ve ahlaki bir görev yüklenmiş olursunuz. Bu yük söyleyeni ya nirvanaya çıkarır yada çukur en dibine fırlatır. Bizde bir ata sözü vardır:Büyük lokma ye, büyük söz söyleme.
KAPİTALİZMİN DAR KALIPLARI: BELEDİYECİLİK NE DEĞİLDİR?
İnsan belediyeciliğini anlamak için önce onun ne olmadığını bilmemiz gerekir.Kapitalist sistemde yerel yönetimler, çoğu zaman üç şeye indirgenir:
1. Altyapı işletmesi
2.Taşeron hizmet organizasyonu
3. İhale dağıtım merkezi
Bu üç basamakta şekillenen bir belediyecilik, sermayenin ihtiyaçlarına göre işler;halkı müşteri, kenti pazar, doğayı meta olarak görür.Kapitalist belediyecilik için su bir hizmet değil, gelir kalemidir.Ulaşım bir kamusal hak değil, bütçe açığını kapatma aracıdır.Toprak, hava, su, yaşam alanları; yatırımcıya ve bağışçıya göre yönetilmektedir.
Ve işin ironik yanı şudur:Bu model sağcı–muhafazakâr bir iktidarın elinde nasıl işliyorsa,muhalefetin eline geçtiğinde de aynı şekilde işlemeye devam eder.Çünkü zihniyet aynı kalır:Rant akmalıdır. Sistem sürmelidir. Sermaye incinmemelidir.İşte bu yüzden, parti amblemleri tabelalar değişir ama belediyeciliğin özü değişmez.Gerçek İnsan Belediyeciliği: Mütevazı ama devrimci bir şeydir.
Gerçek insan belediyeciliği, üç kolon üzerine kurulur:
1. Kamuculuk:Hizmeti meta olmaktan çıkarır.Halkı müşteri değil yurttaş olarak görür.Belediyeyi şirket gibi yönetmez;toplumsal ihtiyaçları önceleyerek yönetir.
2. Demokrasi: Halkı yalnız seçim sandığında değil;her planda, her bütçede, her projede söz sahibi kılar.Mahalle meclisleri, açık şeffaf bütçeler, kent konseyleri,katılımcı planlama gerçek anlamını bulur.
3. Ekolojik Ahlak:Doğayı korumayan hiçbir belediyecilik “insani” değildir.Bir şehrin suyu zehirleniyorsa,hava kirleniyorsa,toprağı tarımsızlaşıyorsa,ağaçları kesiliyorsa,hap gibi asfalt dökülüyorsa…O belediyecilik insanlık değildir;şehirciliğin en karanlık versiyonudur.Gerçek insan belediyeciliği,bir kentin vicdanıdır.
Peki Neden Boşaltılıyor Bu Kavramlar?Çünkü kapitalizm güçlü kavramlara dayanamaz.Kapitalizm şeffaflıktan rahatsızdır.Katılımdan rahatsızdır.Halkın sesinden rahatsızdır.Doğanın haklarından rahatsızdır.Bu nedenle en güçlü kavramları bile araçsallaştırır:
“İnsan belediyeciliği” → algı stratejisine dönüşür,
“Demokrasi” → meclis çoğunluğunun el kaldır–indir ritmine dönüşür,
“Katılım” → meslekodaları, sendikaların, demokratik kitle örgütü, çevre ve diğer STK'ların olmadığı toplantıların vitrin sloganına dönüşür,
“Şeffaflık” → sunum dosyasındaki ışıltılı grafiklere dönüşür. Ve biz, farkında olmadan,büyük sözlerin küçük çıkar hesaplarına gömülmesine tanıklık ederiz.
Oysa Mümkün Olan Başka Bir Belediyecilik Var! Evet mümkündür.Ve aslında çok da yakınımızdadır.Belediyecilik dediğimiz şey;kent kültürünü değiştirir,demokrasiyi tabana yayar,kapitalist talanın fren mekanizması olur.İnsan belediyeciliği gerçek anlamıyla inşa edilirse:
“Açık Bütçe” vatandaşın en mazlumunun önceliğine göre başlar.
“Açık İhale” herkesin gözü önünde olur.
“Katılımcı Stratejik Plan” halkın masasında ve iradesiyle olur.
“Mahalle Meclisleri” hakikatin birinci eli olur. (tabi kurmuşsanız)
“Çevre hakkı” belediyeciliğin çekirdeği olur.
“Kooperatif ekonomisi” yerel kalkınmanın omurgası olur.
“Şeffaflık” iddiadan çıkıp gündelik pratik haline gelir.Bu ise yalnızca teknik bir mesele değildir:Bu kültürel, siyasal, ahlaki ve sınıfsal bir tercihtir.Bir belediye, hangi ideolojiye yaslandığını hizmet kalemlerinden değil;kime hizmet ettiğinden,kimin çıkarını gözettiğinden,kimin yanında durduğundan belli eder.
BÜYÜK KAVRAMLAR KÜÇÜK HESAPLARA KURBAN EDİLMESİN!
Bugün Türkiye'de geleceğe model olabilecek bir belediyecilik kültürü yok. Denenmedi değil. Fatsa'nın Terzi Fikri'si, Dikili gibi çok nadir denemelerde bunu deneyenlerin başlarına ne geldiğinin de tarih yazdı.Bugün içi boşaltılmış parlak, içi ısıtan sözleri her yerde havada dolaşıyor. Umut dağıtanlar muradına ererken, umut bekleyenler hep duvara tosluyor.
Ama biz biliyoruz ki:Bu kavramın gerçek anlamı,sermaye için değil kent için,yandaş için değil yurttaş için,rant için değil yaşam için belediyecilik yapmaktır.İnsan belediyeciliği,bürokratın değil yurttaşın sesidir.Yatırımcının değil tarımın, doğanın, çocuğun, yaşlının hakkıdır.Meclis çoğunluğunun alkışı değil,halk çoğunluğunun rızasıdır.
Büyük kavramlarınsorumlulukları da büyüktür. Bu nedenle hakiki insan belediyeciliği,her şeyden önce bir hakikat belediyeciliğidir.Siyaset değişir,kişiler değişir,partiler değişir.Ama hakikat değişmez:belediyeciliği; insanı, doğayı ve kamuyu savunabildiği ölçüde vardır.Aksi hâlde sadece güzel bir söz olarak kalır.
Sözün özü: İki sözcüklü bir kavram üzerinden bana bu yazıyı yazdıranlara teşekkür etmeliyim! Toplumsal ortak gelecek, yurttaşlık hakkı, bilimsel akıl, demokratik refleks, “bir ağaç gibi hür, bir orman gibi kardeş” gelecek, ancak tartışabilen toplumların eseri olabilir. “Reis ne diyorsa doğrudur” diyen toplumlara Allah acısın…

YORUM YAP