Ahtapot dediğiniz canlı basit bir hayvan değildir. Onlar, evrimin denizlerde yarattığı en üstün zekâ örneklerinden biridir.
*500 milyon nöronları var ve bunun üçte ikisi kollarında bulunuyor. Yani her kolu adeta kendi zekâsına sahip bir “mini beyin” gibi hareket ediyor. Kolları aynı anda farklı görevler yapabiliyor: biri yiyecek ararken diğeri saklanacak yer bulabiliyor.
*Problem çözme ustalarıdır: Kavanozları açıyor, karmaşık labirentlerden çıkıyor, düzenekleri çözüyorlar. Laboratuarda defalarca görülmüş; kilitli kutulardan yiyecek alabiliyorlar.
* Alet kullanıyorlar: Hindistan cevizi kabuğunu toplayıp kendilerine zırh gibi kullanıyorlar. Bu, geleceği planlama ve korunma içgüdüsünün zekâyla birleşmiş hâli.
* Oyun oynuyorlar: Şişeleri su püskürterek hareket ettirmekten, objelerle “eğlenmeye” kadar oyun davranışları sergiliyorlar. Oyun, zekânın en yüksek göstergelerinden biridir.
* Bilinç ve duygu taşıyorlar: Merak ediyor, öğreniyor, hafızalarında tutuyor, hatta kişilik özellikleri var. Bazısı cesur, bazısı çekingen. Acıyı sadece refleks olarak değil, duygusal düzeyde hissediyorlar.
Ve tüm bunların yanında şunu unutmayın:
*Ahtapotların ataları 500 milyon yıl önce vardı. Modern ahtapotlar 270 milyon yıl önce evrimleşti.
*İnsan ise sadece 300 bin yıl önce ortaya çıktı.
Yani onlar bizden yüz milyonlarca yıl önce, denizlerin en zeki ve duyarlı varlıkları olarak yaşamaktaydı.
Dolayısıyla hiçbir canlı “insan için” yaratılmadı! Ne ahtapotlar, ne ağaçlar, ne de diğer türler. Hepsi kendi evrimsel yolculuğunun bağımsız kahramanı…
Artık bırakın bu hastalıklı “her şey insan için” masallarını!
Ahtapotlar tabaklarda tüketilecek et değil, zekâsıyla hayran olunacak kadim canlılardır