Sevginar Sali

Kendimizi daha çok sevelim : )

Geçtiğimiz günler bir doktor tanıdığımla sohbet ediyoruz. “Kaç yıldır çalışıyorum insanların bu kadar anlayışsız, birbirine karşı tahammülsüz olduğu bir dönem daha görmedim. Kendilerini bağırarak ifade ediyorlar. Doktor sırası beklerken bile dehşet bir kavgaya tutuşabilmeleri inanılmaz…” dedi.
Hoşgörmek…
Affetmek…
Kusuru kendinde aramak…
Nazik olmak…
Anlayışla yaklaşmak…
Bunlar toplumumuz içinde salgın hastalık gibi yayılan rahatsızlık yüzünden unutmaya yüz tutulan değerler, birlikte yaşama barışımızın teminatları… Artık herkes bir birine son derece kızgın, tahammülsüz… Aslında en büyük öfke de içimizde kendimize karşı biriktirip, taşımak zorunda kaldığımız… “Buraya ben aday olmalıyım”, “Bu seçimi ben kazanmalıyım”, “En iyi işi ben yapmalıyım”, “Herkes başarısız olsun bir ben başarılı olayım”, “Daha çok kazanmalıyım”, “Benim çocuğum sınavda daha yüksek puan almalı”, “En iyi model/marka araba benimki olmalı” falan da filan… Liste o kadar uzun ki yazmakla bitirmek mümkün değil…
Bir yerde okumuştum; insanların en eşit olduğu konu ölümmüş! Yaşarken bu yüzden belki adaletsizliklerin suyunu bu denli çıkartıyoruz… Ayrıca bir kişinin yüklendiği negatiflik bilmek kaç metre etrafına yayılıyormuş. Düşün aynı katta çalışan 30 kişinin negatif elektriği, artı bilgisayarlarının ve cep telefonlarının saçtığı radyasyon! Acaba biz kimyasal silah saldırısına uğradık da haberimiz mi yok!!!
Üstte saydığım sahip olduğumuzu sandığımız esasen kocaman bir yalan olan hangi konu bizi ölüm karşısında bir adım geri veya ayrıcalıklı konuma geçirebilir? Dolayısıyla yaşarken o kadar da önde ve üstün olmak için fazla kasmaya lüzum yok.
Bugün yine yeni bir haftaya girişeceğiz… Ben bu hafta başlarını, ay başlangıçlarını, yıldönümlerini önemsiyorum valla. Hele bir hafta nasıl başlarsa öyle gider mevzusu bende hiç şaşmaz. Bir saçmalıkla geride bıraktığım Pazartesi'nin devamındaki günler seri muhakkak çoğalır; etkisinin azalıp, çoğalması değişiklik arz etse de. Dibe vurmadan, çıkış da yok! Bitse de kurtulsam dediğim anların sonunda bile giderayak tersliklerle yaşanan hafta son vuruşunu yapmayı ıskalamaz.
Bağırıp, çağırarak, kabalaşıp, karışı tarafı zorlayarak elde edeceğimiz bir şey yoktur. Hiç birimizin bilmediği bir şey değil sadece hafta başında hatırlayalım istedim. İyi niyet, anlayış ve nezaketle kırmak zorunda kalmadan geçmeniz gereken pek çok kapı engelini aşabilirsiniz.
Kendinizi daha çok sevmenin birkaç ipucu : )
* Ufak şeyleri dert etmeyin ve kusursuz olamayacağınızı kabullenin.
* İyi ve dürüst insanların çok başarılı olamayacakları düşüncesini bir yana bırakın.
* Canınızı sıkan bir şey olduğunda kendinize sorun: Bir yıl sonra bunun bir önemi olacak mı?
* Gerçeği olduğu gibi kabul edebilme olgunluğuna erişin ve her şeyi akışına bırakmayı öğrenin.
* Her gün kendinize biraz sessiz zaman ayırın.
* Yaşamınızdaki insanlar bazen çekilmez hale geldiğinde onları minik çocuklar ve yüz yaşında ihtiyarlar olarak düşünün.
* Çöpü çıkarma sırasının kimde olduğunu hatırlamıyorsanız gidip siz çıkarın.
* Olumsuz düşüncelerinize yüz vermemeye çalışın.
* Sorunlarınızı öğretmeniniz olarak görün ve dersinizi iyi öğrenin.
* İlişkilerinizde esnek olun. Suçluluğu değil masumiyeti görmeye çalışın. Bırakın çoğu zaman başkaları haklı olsun.
* Kendi görüşlerinizden tamamen farklı makale ve kitaplar okuyun ve bir şeyler öğrenmeye çalışın.
* Önce karşınızdaki kişiyi anlamayı hedefleyin. Herkesin onayını alamayacağınızı unutmayın. Övgü ve yergi aynı şeydir. Bir davranışın ardındakini görmeye çalışın.
* Herkesin farklı olabileceği gerçeğini anlayın ve saygı gösterin.
* Sahip olmak istediğiniz şeyleri değil, elde etmiş olduklarınızı düşünün.
* Bugününüzü son gününüzmüş gibi yaşayın; gerçekten de öyle olabilir.
* Hayatı olduğu gibi kabul edin. Yüreğinizin sezgisine güvenin. Daha sabırlı olun.
* Kendi cenazenize katıldığınızı farz edin ve olanları hayal dünyanızda izleyin.
Yüzünüz gülsün. Her şey geçer. Gevşeyin! Gerekirse ipin ucunu birazcık bırakın…
İyi haftalar herkese : )

YORUM YAP