Ahmet Yücegök

İSTANBUL’UN EN GÜZEL KOYU


Burası …

Silivri, Kumluk Mevkii …

Yakın zamana kadar …

Silivri’nin en güzel yeriydi …

Halkın denize çok rahat inebildiği , girebildiği bir yerdi...

Burası …

Silivri’ nin , Muratçeşme Mevkii’nden sonra , yağmacıların vahşice talan ettikleri, halkın rahatça denize girilebilir kıyılarıydı …

Burasını ,Türkiye sınırları içinde bulunan en güzel koylardan biri olarak görenlerin olduğunu biliyorum…

"Kumluk Mevkii " demek ,bir anlamda "Yeşil " demek,”Deniz” demek,”Kum " demek bunların bir arada bulunduğu alan demek …

Evet …

Şu an işgal altında sayılır…

***

Konumuz bu yerleşim alanı…

Yerleşim alanı diyorum,aslında burada yerleşim olmaması lazım. Ki,bildiğim kadarıyla ,deniz kenarlarının talan edilmeye başlandığı ilk yıllarda buraya yapı yapılamıyordu…

Şimdi …

Her taraf beton …

Kıyı kenar şeridi denizin içine kadar uzamış …

***

Peki …

Tam olarak durum ne ?.

Kıyılar işgal altında ama yerinde duruyor bir yere gitmiş değil …

Evet …

Müdavimleri için …

Cuma günü akşamdan başlayan bir serüven bu ...

İlk önceleri Minibüsler,kamyonlar,otobüsler,otomobiller geliyor.Ardından özel arabalılar.Hatta marka takılan aynalı gözlükleri ile hippi kılıklı gençler …

Sonrası …

Sonrası , malum …

Toz,duman ve kulaklara hoş gelmeyen , kulakları rahatsız eden yüksek volümlü o müzik sesleri

***

Kumluk Mevkii denilen bu yerin bir geçmişi var. 1960’lı yıllara kadar oralar tarla.Ekiliyor.Yeteri kadar mahsul alınmasa da tarla sahipleri , her yıl bir şeyler ekiyordu...

Bununla ilgili olarak anlatılan bir çok hikayeler var…

***

Budenize yakın tarlaların sahipleri olan ailelerin , ayni zamanda denize uzak yerlerde de tarlaları var.Oralarda , ne ekersek ek ürünü iyi. Ama , deniz kenarında bulunan bu yerlerde alınan verim kötü. O dönemin aile reisi oğlunu ve kızını evlendirdikten sonra tarlaları pay ederken , erkek evlatlarını kollamış, denizden uzak olan mal yapan yerleri erkek evlatlarına, mal yapmayan deniz kenarlarını kız evlatlara veriyor.Ki, bu 1960’lı yılara kadar devam etmiş…

Sonra, denize yakın yerlere,kıyılara yapılaşmalar başlıyor...

O " mal yapmaz " denilen kum tarlalar müthiş para eder oluyor...

Her,tarafta "sıfır denizarsalar,tarlalar " tabelaları ile doluyor…

Derken …

Denize uzak yerleri kapmış olan babasının erkek evlatlarının bu durumu kabul etmek istemiyorlar kız kardeşlerine tarlaları takas etmek için teklif ediyorlar v.s.

Gayet iyi hatırların …

Gümüşyaka’lı bir baba , o yıllarda , oğullarını kayırmış , Gümüşyaka’da, deniz kenarındaki tarlalarını değil de Gazitepe’deki yerlerinden vermiş, baba vefat ettiğinde neredeyse kardeşler bir birine giriyordu...

Demem …

Buraların geçmişiböyle …

***

Her Hafta Cuma günü bulundukları semtten adeta bir ülkeden başka bir ülkeye ya da, bir ilden başka bir ile göçer gibi . Büyük çapta kamyonlar,minibüsler,üstü açık kamyonetler , ne ararsan var …

Araçların içinde neler yok ki …

Urfa’dan ,Siirt’ten Adana’ya gelen pamuk toplayıcılar gibi kap kacak ne varsa hepsi …

Bu manzara …

Bazılarına hoş gelebilir…

Ne var bunda , diyebilir …

Derim ki …

Çok şey var …

Hem o gelenler için hem deniz kenarında babadan kalma evi olanlar için doğru çözüm bu görünen manzara değil …

Ha …

İstanbul’un her hangi bir semtinde oturan Deniz’i bilen ama hiç görmemiş, iyot kokusunu tatmamış, genizlerine tuzlu deniz suyu kaçmamış birisine hafta sonu Silivri’nin bu köşesinde denize girmek hoşuna gidebilir. Gün boyu güneş yüzü görmedençalışan biri için gerçekten hoş bir kaçamaktır belki ...

Ama, göze hoş gelen bir manzara değil bu ...

Ayrıca …

Geliş gidişleri tehlikeli olduğu gibi herkesin katlanabileceği eziyet değil gidiş gelişler …

***

Lakin …

Biliyorum ki …

Silivri Belediyesinin bu bölge ile ilgili bir düzenleme yapma isteği ve programı mevcut..Sakın ha , moralinizi bozulmayın …

Çünkü …

Silivri , İstanbul’un , en güzel koyuna sahip …

NEYDİ O GÜNLER !

----------------------------

Yakın zamana kadar pek değişmiş sayılmazdı görüntü olarak . Yine o bildiğimiz yokuş . Yine, yazın toz duman , kışın çamur …

Poyraz rüzgarlarını estiği zaman deniz temiz.Lodos olursa içi çer çöp dolu olur…

Bu günde ayni …

Fatih Mahallesi tarafından Bahçe’ye iniş ya daçıkış hiç değişmemiş, inip çıkarken o kavurucu sıcak ,sanki yüzünüze gelen alev topu …

Aşağıya inmişsen , ilk işin buz gibi suyun başına oturmak,ellerini ve ayaklarını buz gibi suyun içine sokmak…

Çok eskiden Balıkçıların olduğu yerden,şimdi ki Balık Lokantası ,Çay bahçeleri ve Büfelerin bulunduğu yerden bu dediğim esas Boşnakbahçe’ye gelme olanağı yoktu… Dalgakırandan Boşnakmahçe’ye geçmek istiyorsan yolunun üstünde büyük kayalar vardı.Onların üstünden atlayarak geçerdin.Şimdi , o kayaların üstü toprak doldurulmuş,yakında ,Silivri’ye "birkaç yüz metre toprak " ilave edilir...

***

Boşnakmahçe dediğim yer hep yazları değil ilk baharın da en güzel yaşandığı bir piknik yeriydi. İlk ve son bahar zamanı önce gelen yer bulurdu…

Onun az ilersinde yamaçta, ona benzer başka bir bahçeye benzer düz bir alan vardı. Belli ki orası da kazmalarla bahçe haline getirilmiş. Oradaki manzara da inanılmaz güzeldir …

Birkaç defa komşularla Hıdırellez’i orada kutlamıştık...

Neydi o günler !.

GEÇMİŞTEN BU GÜNE

-------------------------------

Balkanlardan …

Yaşadıklarıyerlerden Osmanlı-Rus Savaşı sonrası ,canlarını kurtarmak için göç edenlerin hikayesi bu …

Yazılı hiçbir belge yok…

Çünkü …

Okuyup yazanı olsa bile …

Yazma alışkanlıkları yok…

Anlayacağınız …

Ülkemiz insanına özgü bir durum …

***

Yıl 1878 .

Yani …

Cumhuriyetten önce …

Yani …

Mübadele görmemişler …

Yani …

Cumhuriyet kurulup , karşılıklı anlaşmaların yapılmasından önce gelmişler. Orada kendilerine ait ne varsa bırakmışlar …

Bu gün Ortadoğu’da komşularımızda yaşanan insanlık ayıplarını o gün yaşamışla …

***

Başta söylediğim gibi …

Göç nedeni …

Maldan öte …Can korkusu …

Can korkusu …

Her şeyin önüne geçmiş …

Öküz arabaları ile yollara düştüklerinde yanlarına alabilecekleri fazla bir şey yok. birkaç yatak , yorgan ve beraberinde , hayvanların taşıyabileceği kadar Gıda ve giyecek …

Bunların dışında ne varsa hepsini bırakıp , daha güvenli gördükleri İstanbul’a doğru yollanmışlar…

Yollar berbat…

Geleceğin belli değil …

Nelerle karşılaşacaklar …

Çok,çok tahminleri var…

Birileri …

Onların geçimlerini de düşünerek , bu günkü K.Sinekli köyünü öneriyor.Bakıyorlar ama bu öneri kabulgörmüyor…

Tren yoluna yakın K.Sinekli ama , sonradan düşünüyorlar " trençocuklara ,hayvanlara zarar verebilir” .Ve, en önemlisi de düşman bulabilir …

***

Hayvancılık ve İstanbul’un yakacak ihtiyacını karşılama gibi sebepler gibi ekonomik nedenlerle Danamndra’yı uygun buluyorlar...

Sonra …

Yunan ve Bulgar istilaları olunca tekrar İstanbul’a kaçıyorlar ,gidiyorlar, istila birince tekrar dönüyorlar v.s…

Ardından …

Kurtuluş savaşı ve Çanakkale v.s…

***

Bu gün TAPUSUZ KÖYLER diye adlandırdığım bu köşede ve sık,sık dillendirdiğim bir sorunun tarihçesi bu anlattıklarım…

Ve, "Tapusuz Köyler " hikayenin aktörleri bu köylerde ikamet edenler. ..

Bu insanlar …

Çok şeyleri eksik olsa da hiçbir zaman Devletineküsmemişler ve "Vatanına Milletine”sıkı sıkıya bağlı kalmışlar bu güne değin …

***

Yazımın başında bahsetmeye çalıştığım bu acıklı hikayeyi…

Şimdi hayatta olmayan …

Babaannemden dinlemiştim. ..

Bazıları tekrar olacak belki ama ataları 1876-1878 Yılı göçmeni biri olarak tarihe not düşmeadına yazmak istiyorum …

***

Bu gün Bulgaristan sınırları içinde olan , o zaman Romanya sınırlarında kalan Razgart’ın bir köyünde yaşıyorlar …

Bulgar komşuları ile hiçbir sorunları yok .Ta, ki Osmanlı-Rus Savaşı’na kadar. Bu savaş sonrasında Balkanlar paylaşılacak .Herkesin kendine göre bir hesabı var …

Ruslar , bu bölgedeAvrupalılara karşı tampon bölge oluşturmak için " Slavlaştırma " hareketi başlatıyor …

***

Atalarımız …

O güne kadar birlikte yaşadıkların tarafından tacize uğruyorlar. Türk ve Müslüman olduklarıiçin kullandıkları su kuyulara" domuz kulağı " atıyorlar. Yılbaşlarında " bunların oturduğuyerlere yakın büyük ateşler yakarak " domuz” kızartıyorlar…

Velhasıl " Müslüman bir Türk olarak "hoşlanmadıkları " ne varsa hepsini yapmışlar…

Onlar da dayanamayıp İstanbul’a doğru yola koyulmuşlar…

Ama …

Öyle planlı veprogramlı bir yolculuk değil bu yolculuk…

Bunu adı göç…

Göç ama …

Nerede konaklayacakları belli olmayan bir göç …

Babaannem anlatırken ,tüylerinin diken,diken olduğunu fark ediyordum…

Neyse…

Yurtlarına gelmişler , Danamandra’ya yerleşmişle ama burada da rahat edememişler…

Balkanlar kaynıyor …

***

Ruslar Yeşilköy’e kadar geliyor. Belli koşullar oluşunca tekrar dönüyorlar…

Bulgarlar ve Yunanlılar …

Ve …

Nihayet …

Kurtuluş Savaşı başlıyor…

Çanakkale v.s. …

Ve …

Savaş bitiyor …

Ama …

Bu defa da …

Düzenli orduya geçişte sıkıntılar başlıyor…

Kurtuluş savaşı boyunca düşmana karşı dağlarda savaşmış olan " çeteler " bu defa düşmana değil de köylerde " altınıvar " var duyumunu aldıklarına dağa kaldırmaya başlıyorlar …

Derken …

Etraf sakinleşiyor…

***

Ve …

O günleri unutmayan Babaannem , havanın açık olduğu gecelerde evin sundurmasında otururken , bu günün K.Sinekli Mahallemizden geçen trenin düdük sesi ve "Atatürk " "Mustafa Kemal " adı anıldığında gözleri yaşarırdı…

Sorduğumda " o günler aklıma geldi " derdi…

***

İşte …

Bu köşede sık ,sık bahsettiğim TAPUSUZ KÖYLER meselesinin arka yüzünde bunlar var…

***

Torba yasa çıktı,çıkacak …

Lakin …

Umudum yok …

ÜLKEMİN İLKLERİ

------------------------------

Köşkte yapılan devir teslim töreni ile Cumhurbaşkanlığı seçimi tamamlanmış oldu. Cumhurun Başı ilk defa Cumhur tarafından belirlendi.İlk defa böyle bir seçim yapıldı.İlk defa bu kadar adaletsiz bir seçim kampanyası yaşadı Türkiye. İlk defa bir kişinin ÜÇ şapka ile dolaştığına tanıklık ettik…

***

11.Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül eski oldu….

Sayın Abdullah Gül …

Bundan böyle…

Bu gün kendilerini "Muhafazakar Demokrat " olarak tanımlayanların , geçmişte zamanlarda ,değişik trenlerin ,değişik kompartımanlarda ,değişik "güç sahipleriyle birlikte " yolculuk edenlerin gönlünde " muhafaza edecekleri bir değer " olarak anılacaktır ...

ANAYASA MESELESİ

-------------------------------

Elimizde bir Anayasa var…

Hukuk Devletinde herkesin uyması gereken kurallar manzumesi …

Hepimiz ona uymakla mükellefiz .Cumhurbaşkanı ve Başbakan dahil. Öyle bir defa delmek veya birkaç defa yandaş dolaşılacak bir durum olamaz…

Belli yaşta olanlar iyi hatırlarlar "Anayasa "konusunda çok hassasız. Ona uymayanlara çok ağır cezalandırılanların verildiğine şahidim ...

***

Bence …

En büyük kırılma 17 ve 25 Aralık tarihinde yaşadık .Tarihin en büyük yolsuzluklarına gözümüzle ve kulağımızla tanıklık edebiliriz…

Lakin …

Bir şey gözden kaçsın istemiyorum …

Orada bir ilk yaşandı …

Bir savcı "şunları gidin alın diyor,başbakan almayın diyor.Savcı görevinden alınıyor.Hakimler değişiyor.Polislerin görev yeri değiştiriliyor. En vahimi de mahkeme kararları uygulanmıyor.Yargı kararları birileri tarafından uygulatılmıyor …

Bütün bunlar bir hukuk devletinde oluyor …

***

(15) Ağustos’tan (28) Ağustos’a kadar geçen sürede olanlar yasal mıydı ?.

Cumhurbaşkanı seçimi mazbatanın alındığı zaman bitmemiş miydi ?. Anayasamıza göre o gün Başbakan olan kimse Milletvekiliği ve Başbakanlığı düşmedi mi ?.

Yasaya göre …

O kişinin …

Parti Genel Başkanlığı sona ermedi mi ?.

O zaman …

27 Ağustos günü Parti kongresine hangi şapka ile gitti ?.

Ve…

En son …

28 Ağustos günü edilen o yemin …

***

İktidarın yandaşları bütün bunları görmeyip.

Muhalefet ne yapmış onu tartışıyor...

Efendim …

"Muhalefet öyle mi olurmuş v.s… "

***

Nasıl bir ülke olduk anlamakta zorlanıyorum…

Bir Başbakanbulunduğu görev sırasında Anayasayı,yasaları ve kuralları aklın almayacağı kadar ihlal eder. Hatta , bilerek ve isteyerek çiğner sonra da "Balkon Konuşması " gibi bir takım garip gösterilerle " bundan böyle herkesi kucaklayacağım” der.Ki, bunu en az (5) defa yapmıştır. Sabahına varmadan bir bahane bulup aklın hayalin almayacağı kadar muhalefete hakaret eder.En son "Balkon Konuşması " AKP’nin Olağanüstü Kongresinde ,Aslında Cumhurbaşkanı ama Başbakan ve AKP Genel Başkanı şapkasıyla …Ayni konuşmanın iki paragraf sonrasında Muhalefete veryansın etti.Dediğim gibi hem AKP Genel Başkanı ,Hem Başbakan ve ayni zamanda " Cumhurun Seçtiği Cumhurbaşkanı " sıfatıyla …

İşe bakın …

Bir adım ileri gidelim derken (101) adım geriye düştük …

Tekrar,tekrar söylüyorum …

Herhangi bir ülkede doğru veya yanlış , iyi veya kötü yapılmış,edilmiş ne varsa ilk sorumlusuiktidardır…

Muhalefet adı üstünde "MUHALEFET " etmek durumunda , toplum ona bu görevi vermiş…

Kısaca …

Demokrasiler kurullarbellidir, kişinin özgürlük sınırı diğerinin sınırına kadardır.Orada biter…

Demokrasiler bir anlamda kurallar sistemidir ve her kurum o belli olan kurallar çerçevesinde üzerine düşün görevi yapar…

***

Almanya,Fransa,İtalya veya Kanada …

Neresini sayarsanız sayın …

Siz hiç buralarda , her hangi bir iktidarın başının "her akşam " değil "bir akşam " bile televizyona çıkıp " bu muhalefet var ya bu muhalefet ,bakın,bakın yine ne haltlar yemiş " dediğini gören ,duyan var mı ?. ..

Bana hiç rastlamamış olabilir …

Soruyorum …

Duyan gören var mı ?.

***

Kendini çok şey bildiğini zanneden bazıları neredeyse " muhalefeti "idam sehpasına havale edecekler …

Muhalefetin , " muhalefeti” …

Pes yani …

***

Sevsinler böyle muhalefet gazeteciliğini …

Sevsinler böyle sivil toplum sözcülüğünü …

Ve…

Sevsinler böyle demokrasi havarilerini…

DENEYİM VE BİRİKİM

--------------------------

Hepimizin bildiği gibi Değirmenköy Silivri’nin en eski Belde Belediyesi idi.Ta ki, 29 Mart 2009’a kadar. Gelenek haline geldi. Şayet ,yapılmaz ise en azından ,Değirmenköy’lülerden çok fazla tepki alacağından eminim.

Bu yıl ikincisi yapılan "Tarım Fuarı " Silivri Belediyesinin ilklerindendir. Ve,onunda yöre insanına , en azDomates Festivali kadar katkı sağlayacağından kuşku duymuyorum...

Bu süre içinde yapılan festivaller oldu.

Her birinin özelinde o mahalleye , Silivri’ye katkısı olduğu gibi Ülke Tarımına da katkısı tartışılmaz …

Fuar olsun …

Domates Festivali olsun …

Silivri Belediyesinin sorumluluk alanındakiler moral oluyor.

***

Ve…

Hakkını teslim etmek lazım ki , bu tür organizasyonlarda Silivri Belediyesi müthiş bir deneyin ve birikim sahibi …

NE OLUYOR ?

-----------------------

Yerel Seçim tartışmaları ,Cumhurbaşkanlığı seçimiderken , okulların açılışını neredeyse unuttuk.Oysa, şunun şurasında ne kaldı ?.

***

Önümdeki fotoğrafa bakıyorum …

Yalnız Silivri özelinde değil yurdun her tarafında ayni …

Milli Eğitim tam bir fiyasko…

Eğitim emekçileri , adı "Milli " ama Millilikle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir durumla karşı karşıya . Keza, Öğrenciler …

***

Son duyum …

Okul Müdürleri bir takım gerekçeler göstererek okul yönetimleri alt üst ediliyor " yöneticiyi öğretmene ve veliye seçtiriyoruz " adı altında eksik kalmış siyasi örgütlenmesini tamamlıyor.Tam bir aldatmaca . Liyakat yerine , en başta ,belli bir sendikanın üyesi olanların arasındanatamaların yapıldığı yönünde …

***

Bu …

Büyük bir kıyım demek …Yıkım demek …

Kısaca …

Perişanlık demektir …

Ama …

Sanki …

Olay …

Gargaraya geliyor gibi …

Sahi …

Ne oluyor ?.

GEÇMİŞ OLSA BİLE

-----------------------------

Herkesin …

"30 Ağustos Zafer Bayramı "

Ve …

" 1 Eylül Dünya Barış Günü "

Kutlu olsun …


YORUM YAP