Sevginar Sali

Güçlü görünme kaygısı...

Özlem Hatipoğlu imzalı vaziyetimizi anlatan şahane bir yazı... Benim düşündüklerimden size çok daha iyi geleceği kesin...
***
“Nedense hepimizde bir güçlü olma, güçlü görünme kaygısı var. Başımıza ne gelirse gelsin, etkilenmemişiz gibi davranmaya bayılıyoruz. Bu bir tür ‘yıkılmadım ayaktayım' sendromu olsa gerek.
Özellikle de bir sevgiliden ayrıldığımızda yapıyoruz bunu; aşk acısı çekiyor olmayı kendimize yediremiyoruz. Üzüldüğümüzü kimse bilsin istemiyor, evimize kapanıp yalnız başımıza ağlıyoruz. Eşe dosta ”Ben çok mutluyum, onu çoktan unuttum. Zaten gerçekten sevmiyormuşum” gibi şeyler söylüyoruz.
Aslında mutsuz olduğumuzu kimseye hatta bazen kendimize bile itiraf edemiyoruz.
Peki neden? Çünkü biz çok güçlüyüz!
‘Perişanım ama o beni mutlu sansın' takıntısı ile, sosyal medyaya ‘gezip eğleniyorum, mutluyum!' fotoğrafları koyuluyor. Bir yandan eski sevgilinin profiline gizli gizli bakılarak ”Allah'ım o çok mutlu, ben burada çok mutsuzum.” diye kahrolunuyor. Perde arkasında her iki taraf da ağlıyor ama görünürde her ikisi de çok mutlu. İçlerinden biri çıkıp “Ayrıldığımıza çok üzgünüm,” dese, belki ilişki yeniden başlayacak.
Üzülmek de üzüldüğünde ağlamak da çok insani hallerdir ve sevdiğimiz bir insandan ayrıldığımız zaman böyle hissetmemiz çok doğaldır.
Annesini babasını kaybetmiş “hiç ağlamadım,” diyen çok kişi tanıdım. ”Ağlamadınız, çok mu güçlüsünüz? Hiç üzülmediniz mi?” Tabii ki hayır. Burada bütün mesele güçlü görünmek için çabalıyor olmak!
Güçlü olmak zorunda değilsiniz. Bir üzüntü yaşadığınızda onu hissetmek için, hem de dibine kadar hissetmek için kendinize izin vermeniz gerekiyor. Güçlü duruşunuza bir mola verin, biraz güçsüz olun, biraz ağlayın. Nasıl ki komik bir şey olduğunda kendinize gülmek için izin veriyorsunuz, rahatça bir kahkaha patlatıyorsunuz, aynı şekilde bağıra çağıra ağlamak için de kendinize izin verin.
Hissetmek için kendinize izin vermediğiniz duygu sizi yorar. Sevgilinizden ayrıldığınızda ağlayın, bir yakınınızı kaybettiğinizde ağlayın. Bunu yapmazsanız, aradan yıllar geçse de o acıyı üzerinizde taşımaya devam edersiniz. ‘Zamanla geçer...' büyük bir yalan. Siz kendinize o duyguyu yaşamak için izin vermedikçe zamanla hiçbir şey geçmez.
Üzüntü yaşamamak için antidepresan ilaçlara sığınan bir sürü insan tanıyorum. Eş dosttan duyup “İyi geliyor, sakinleştiriyor, rahat uyuyorum, hiçbir şey düşünmüyorum,” diye leblebi gibi yuttuğunuz o haplar sizi yanlızca bir süre duygusuz bir robot haline getirir. İçiniz ne hissediyorsa bedeninizin de onu yaşaması gerekiyor. “Geçti, bitti canım çok eskide kaldı zaten” diyerek ancak kendinizi kandırırsınız. Ağlayın. Bir saat, iki saat, üç gün, beş gün ağlayın. Hatta böğüre böğüre bağırın, o acıyı doya doya yaşayın. İnanın sonunda bitecek, gerçekten bitecek. Biliyorum, ağlamaya bir başlarsam, bir daha kimse beni susturamaz gibi geliyor size ama işin aslı öyle değil…
Ağlamak ve acıyı yaşamak için kendinize izin verdiğinizde acının tükendiğini göreceksiniz!
Acı çekmekten çok korkuyoruz, o kadar korkuyoruz ki acıyı hissetmemek için elimizden geleni yapıyoruz. “Acımadı ki!” diyen çocuklar gibiyiz ama işte öyle değil; acıdı, hem de çok acıdı!
İşte bunu kendinize itiraf ettiğiniz zaman rahatlayacaksınız.
Acıdan kaçmaya çalışmayı bırakın yoksa onu daha da büyütürsünüz!
Geçmiş bir zamanda çok canınız yandı ve şimdi siz yine canınızın yanacağından ve bu acının altından kalkamayacağınızdan korkuyorsunuz. Bu yüzden kendinize üzülmek için izin vermiyorsunuz. Yarım ağızla üzülüyorum diyorsunuz ama akması için gözyaşlarınıza, isyanınızı bağırıp haykırması için gırtlağınıza izin vermiyorsunuz. Bu yüzden hep boğazınızda bir düğümle yaşıyorsunuz, boğazlarda düğüm, gözlerde akmamış yaşlar, içinizde gömdüğünüz ve unuttuğunuzu zannettiğiniz bir dolu üzüntüyle, bazı şeyleri hiç yaşanmamış sayarak, içinize bakma cesaretini asla bulamadan. Nereye kadar?..
İçinize bakın, gömmüş olduğunuz travmaları bulun, onlar için ağlayın, bağırın. Kötü şeyler yaşamış olduğunuzu, bunların sizi fena halde acıtmış olduğunu kabul edin. Ancak ondan sonra gerçekten rahatlarsınız. “Başıma neler geldi ama ben hiç üzülmedim,” demek marifet değil. Hiç kimseye güçlü görünmek zorunda da değilsiniz. Bu gayreti bırakın. Hepimiz insanız ve hepimizin güçsüz yanları var.
Bunu kabul ettiğinizde mutluluğu yaşamak için izin verdiğiniz gibi acıyı da yaşamak için kendinize izin vereceksiniz ve inanın böyle bir hayat yaşamak çok daha güzel!
Herkesin en kısa zamanda içine bakmak için gereken cesareti bulmasını diliyorum.”
***

YORUM YAP