Hüseyin Kuru

Depremlerin düşündürdükleri

Türkiye'nin son 100 yılında büyüklüğü 6 şiddetli ve üstünde tam 58 deprem meydana gelmiştir.. resmi kayıtlara göre de 80 binin üstünde de insanımız kaybedilmiştir.

17.Ağustos.1999 tarihinde meydana gelen Marmara depremi 7,4.. hemen akabinde de 12.Kasım.1999 tarihinde 7,1 şiddetinde vuku bulan Düzce depremleri ile ülkemiz maddi ve manevi anlamda büyük bir yıkım yaşamış, tarihin en büyük felaketlerine maruz kalmıştır.

Ortaya çıkan tablo vahimdir.. buna göre;

* 17.480 kişi kaybedildi.. 23.781 kişi yaralandı.

* 96.808 bina yıkıldı.. 231.364 bina hasar aldı.

Bu tablo ülkede ki yapısal sisteminde iflasını gösterdi.

                                                        ***

Ölen insanların, yıkılan evlerin yanı sıra başka bir yıkım daha vardır: Ekonomi! Marmara Bölgesi, sanayinin, endüstrinin ana bölgesi, ithalat-ihracat geçişlerinin ana koordinasyon noktası ve buna bağlı depremle beraber kimi zaman tamamen duran, kimi zaman ise ciddi sekteye uğrayan bir ekonomimiz var. Neden?

Çünkü yapısal sistemimiz ABD ve Japonya gibi güven vermiyor.. binalarımız çürük.

Yedi bölgeli Türkiye'de neredeyse altı bölgeyi besleyen Marmara 45 saniyede sekteye uğrarsa varın ekonomiyi de, geleceği de siz düşünün?

Uzmanlara göre bu felaketlerin faturası yüzlerce milyarlık mali faturalardır.. tabi ortaya çıkan tablo ise tam bir felaketti ve dramatik sonuçlar doğurdu.

Bu vehametin mali tablosu kadar bir de ülkede uygulanan yapısal olarak çok sağlam ve dayanıklı bilinen betonarme sistemin de resmen iflas ettiğini gösterdi.

Önüne gelenin inşaat yaptığı bir ülkeden ne bekleyebilirdik ki?

                                                        ***

Her zaman ifade ettik, bu ülkede inşaat sektöründe faaliyeti olan 400 binin üzerinde firma, kişi ve kurum faaliyet gösteriyor. Tabi bir de arsa sahibi olan insanların bu işe heves etmesini de düşünürsek işin hangi boyutlara vardığını siz düşünün..!

İş döndü dolaştı müteahhidin kârı, mal sahibinin alacağı kat sayısına takıldı kaldı. Kimi bölgelerde “aman bina yenilensin yeter” mantığıyla zaten sıkıntılı olan zeminler hiç önemsenmeden emsallere 1 değil 2-3-5 kat verelim denilerek, hem emsaller, hem kat sayıları artırıldı. Fazla kazanma hırsı ile iş tamamen ticari kaygılarla iş yapmaya kaldı, yazık..!

Bu sebeple hem denetimsiz ve kalitesiz, hem de bilinçsizce yapılar inşa edildi. Bu da yapı stoğunu artırdı. Her zaman ki gibi bu işlerin sonucunda milli servetler zayi ediliyor.

                                                        ***

Bir dönem kaçakla mücadele yerini “İmar Affına” sonra da diğer ismiyle “İmar Barışı”na bıraktı. Başvuran binalarda ki beton sınıfı C15'in altındaysa direkt yıkılacak denildi. Sadece beton sınıfına göre binaların yasallaşmasının önü açıldı. Önümüzde deprem için laboratuvar niteliğinde bir 17.Ağustos örneği varken hâlâ işin betondan, demirden ibaret olduğunu düşünmek ne kadar akla yatkındır?

Bunlar var olan yapılarla ilgili olanlar.. ya yeni yapılanlar?

Onlardaki tehlikeyi ne yapacağız?

Burada bir tespitte bulunalım.. mesela birkaç yıl evvel Van'da meydana gelen bir deprem yaşandı.. bu binalar yapı denetime tabi olmasına rağmen yerle bir oldu..!

Hâlâ depremden depreme hatırlanırken yer bilimciler -prosedür olarak görülürken- zemin etüt çalışmaları ciddiye alınmadığı gibi işin vahametini konuşmak işin uzmanlarına kaldı. Olup bittikten sonra ahkam kesmek kolaydır.. lakin işin teknik detay ve uygulamaları üzerine bu ülkede sadece betoncuların konuşması da cehaleti göstermektedir.

Bilgi yoksa fikirde yoktur.

                                                        ***

Bu yazıda geçmişte yazdığım yazılardan bir derleme ve notlar çıkardım.. devam edelim;

“Alman sismolog, Potsdam merkezli Jeolojik Araştırmalar Merkezi'nin (GFZ) uzmanlarından Prof. Dr. Marco Bohnhoff olası Büyük İstanbul Depremi konusunda uyarılarda bulunarak.. bu kapsamda geliştirilen projelerle Marmara bölgesindeki yer hareketlerini anbean izleyen Bohnhoff, DW Türkçe'nin sorularını yanıtladı:

 

  • İstanbul'da büyük bir deprem yaşanma tehlikesi yüksek. Ve ne yazık ki geçen her gün İstanbul için büyük deprem tehlikesi daha da artıyor. Mesele İstanbul'da bir deprem olup olmayacağı değil, ne zaman olacağı. İstanbul'da beklenen deprem 7 ile 7,4 arasında bir büyüklükte olacak. Depremin nerede olacağını tektonik plaka sınırlarını bildiğimiz için öngörebiliyoruz. İstanbul' dan sadece 20 kilometre uzaklıkta, Marmara Denizi'nde olacak. 7,4 büyüklüğüne ulaşabilecek bir deprem olasılığı yüzde 70.
  • Tsunami tehlikesi var ama bu Sumatra ya da Japonya'da tanık olduklarımıza benzemeyecek. Çünkü Türkiye'deki iki levha yatay olarak hareket ediyor, tsunami deniz tabanının dikey olarak yükselmesi veya alçalmasında söz konusu oluyor. Geçmişteki büyük depremlerde de İstanbul Boğazı'nda, 6 metre yüksekliğe ulaşan tsunami dalgaları olduğu hakkında bilgiler mevcut. En önemli konu sismik dalgalar, çünkü asıl bunlar binalar için sorun teşkil edecek.
  • Sismik dalgaların algılanmaya başladığı an ile bunların kente ulaşması için geçen süre aslında uyarı için kullanılıyor. Ama ne yazık ki tıpkı Los Angeles' ta olduğu gibi İstanbul için de erken uyarı için koşullar çok kötü. İstanbul için depremin başlaması sarsıntıların yaşanması arasında en fazla 2 ila 6 saniyelik bir süre var. Bu süre en iyi ihtimalle trafik lambalarının kırmızıya dönüştürülmesi, tünel ve köprülerin kapatılması, doğalgaz akışının kesilmesi için kullanılabilir.
  • Depremden korunmanın en etkili yolu depreme dayanıklı binalardır. Bu ne yazık ki çok maliyetli. Türkiye'de de güvenli, depreme dayanıklı inşaatlar için yatırım yapılıyor ama tabii bu ne yazık ki hiçbir zaman tam anlamıyla yeterli değil. Dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi İstanbul bölgesi depreminde de büyük bir deprem olması halinde çok sayıda can kaybı olacaktır. Bizlerin hedefi deprem öncesinde daha fazla önlem alınmasını sağlamak, yaşanacaklara hazırlıklı olmaları için halkın bilgilendirilmesidir.

***

“Deprem gerçeği konusunda yazı yazmak kötü bir şey.. sonuçta insanların duymak istemediği, korktuğu ve ürktüğü bir konu. Ancak ortada toplumsal bir sorumluluk var ve sektörde çalışan herkes gibi bizlerinde bunu konuyu irdelemek, üretmek ve düşüncelerimizi dile getirmek zorundayız.

Malumunuz uzun zamandır bu konularda yazılar yazıyoruz ve Dünya'dan örnekler vererek çare ve tedbir noktasında öneriler getiriyoruz…

Bu hafta New York ta yaşanan deprem paniği üzerine Amerika'nın batısında oturanlar doğusunda meydana gelen bu depremle ilgili paniği abartılı buldu ve bu deprem bizde olsaydı yataktan bile çıkmazdık dedi! (Basın, 25.08.2011)

ABD'nin batısı St. Andreas fay hattının geçtiği, depremlerin yoğun olarak yaşandığı ve evlerin

%99 unun ahşap karkas olduğu bir bölge olması ne kadar enterasan değil mi.. Adamlar deprem de yataktan çıkmayız demişler, iyi mi!

                                                        ***

Ahşap teknolojinin ülkemizde tanınmaya başlamasının miladı ise 17.Ağustos.1999 yılında meydana gelen Adapazarı depremidir. Bu depremin gücü 7,4 şiddetinde ve zemin, yapılar ve kontrolsüz yapılaşmanın getirdiği, birbirlerine yakın ve sıklıkla olması zarar ve ziyanı artırmıştır.

Bu depremin maddi açıdan bakıldığın da bazı temel sonuçları ve kaybedenleri olduğunu görüyoruz;

1-      Betonarme sistem kaybetmiştir.

2-      Resmi kurumlar kaybetmiştir.

3-      Sektör mantalitesi ve tüm sistem kaybetmiştir.

Manevi açıdan bakıldığında ise yaşanan ölümlerin arka planında büyük trajediler ve dramlar meydana gelmiştir. Yaşanan bu büyük felaketin getirdiği çaresizlikler içinde; emniyetli, güvenli ve dayanıklı bilinen betonarme sistemin yerle bir olması hayal kırıklığı yaratmış ve yeni arayışlara girilmiştir. Böyle bir felaket hem toplumsal hem de sektörel anlamda bazı dersler ve örnekler içerdiğini söyleyebiliriz.

Eskiler, bir musibet bin nasihattan iyidir der.. nasihatın ölçüsü çok pahalıya mal oldu.. akabinde ise yaşanan süreci ise zaten hepimiz biliyoruz.

İşin vahim tarafı kamu kurumlarının, belediyelerin, üniversitelerin hatta devletin bile deprem anında ne yapacağını pratikte hiç bilmemesiydi.

Mazeret olarak ta ‘hazırlıksız yakalandık' cevabı ise evlere şenlikti!

Yaşanması mukadder olan bir felakete önlem ve tedbir almamak her halde sadece millet olarak bize mi mahsus, acaba?

Hep iddia ediyoruz, ahşap teknoloji üzerine yazılanlar, sistemin aslında ne kadar doğru malzemelerle kurulduğunu göstermesi açısından bile önemlidir.

Tabi ki yazılarımızda betonarme ve çelik gibi sistemle ahşap karkas sistemin kıyaslamasını yapıyoruz, küçümsemiyoruz.. sadece mukayese ediyoruz.

Burada ki amaç sistemleri küçümsemek değil, bilimsel veriler ışığında işin ne kadar doğru olduğunu yansıtabilmek.. devam edelim.

                                                        ***

Depremler konusunda toplumsal bilinçlenme ve kazanımı 17.Ağustos.1999 da meydana gelen Adapazarı deprem felaketi ile başladı. Fakat bu kazanım toplumsal bilince değil sanki dillendirilmesi bile istenilmeyen bir karabasana dönüştü. Netameli ve toplumsal olarak ta biraz da unutmak istediğimiz bir konu olması hasebiyle 10 yıldır da hiçbir şey yapmamamızdan belli değil mi?

Hafıza-ı beşer nisyan ile malüldür der eskiler.. yani insanlık/toplum unutmaya amadedir. Bu konu son 2 aydır hem ülkemizde hem de Dünya'nın farklı ülkelerinde meydana gelen büyük depremlerin tekrar gündeme gelmesi ile kamuoyunda tartışılmaya başlandı. Her zaman ki gibi bildik ve tanıdık sahneler tekrarlandı, yüz binlerce ölü, yaralı, zarar ziyan vs.. iyi de bu sahneler niye gelişmiş ülkelerde yaşanmıyor?

Dikkat edilirse her felaket sonrası bu konu işleniyor ve uzmanlar tekrar İstanbul senaryosunu görsel ve yazılı basında tartışmaya başlıyor.. bir hafta sonra da hayat aynen devam ediyor ve unutuluyor. Bu süreçte herkes kendi mesleğine göre çare, tedbir ve öneriler de bulunuyor. Yapıların güçlendirilmesi vb. gibi önerilerin yanı sıra sıkıyönetim ilan edilmesini bile öneren çıkıyor.. konu neydi, sayın bilim adamı ise ne buyurmuş!

                                                        ***

Halbuki olası bir Marmara depreminde İstanbul başta olmak üzere bölgede meydana gelebilecek felaket senaryolarını söylemenin sonu yok.. iyi de çare ne?

Peki tedbirler, çareler ve öneriler noktasında kayda değer bir şey var mı, o zaten yok. Yerel yönetimlerin bu konuda bilgisi var mı derseniz, zannetmem.

Ceset torbası biriktirmek veya 20-30 kişiyle yapılan deprem tatbikatları neyin nesi, anlamak mümkün değil. Tedbir alıyor aklı sıra.. yahu son 5 yılda yapılanları geç.. hadi onlar denetim firmaları tarafından kontrolleri yapılan binalar diyelim, ya öncekiler?

Hep baştan savma işler, günü kurtarma demeçleri vs.. deprem konusunda Dünya ne yapıyor, ne çareler arıyor, örnekleme var mı, yok.

                                                        ***

Colorado Üniversitesi jeologu Roger Bilham, bu yüzyıl içinde en büyük deprem felaketlerinin yaşanacağını ve yılda ortalama olarak bir milyon kişinin deprem yüzünden yaşamını yitireceğini tahmin ediyor. Yapılan araştırmalara göre deprem tehdidi altında yaşayan metropollerin başında Tokyo, İstanbul, Los Angeles, San Francisco, Osaka-Kobe-Kyoto bölgesi, Meksico city, Dakka, Manila, Karaçi, Lima, Bogota ve Tahran var. Londra College Üniversitesi uzmanı Bill McGuire, Tokyo'dan "ölümü bekleyen kent" olarak söz etmekte.. 35 milyon nüfuslu Tokyo deprem açısından gerçekten de çok tehlikeli bir bölgede kurulmuş. Gene bir araştırmaya göre ülkemiz de birçok doğal afet riskiyle karşı karşıyadır. Bunlar: Deprem %61, Sel %14, Toprak Kayması % 15, Kaya Düşmesi % 5, Yangın % 4, Çığ % 1 olarak verilir.

Deprem bölgeleri haritası' na göre, yurdumuzun % 92'sinin deprem bölgeleri içerisinde olduğu, nüfusumuzun % 95'inin deprem tehlikesi altında yaşadığı ve ayrıca büyük sanayi merkezlerinin % 98'i ve barajlarımızın %93'ünün deprem bölgesinde bulunduğu bilinmektedir.

Bu oranlar özellikle deprem afetinin boyutlarını, etkilerini tahmin etmek açısından büyük öneme sahiptir. Bu rakamlar Türkiye'nin deprem afetine karşı ne denli risk altında olduğunun çok açık bir ifadesidir. Dünyada da bu tür örnekleri verebiliriz.

Ancak doğal afet riski taşımayan birçok ülkede ahşap sistemle ev inşa edilmesini anlamak, idrak etmek ve düşünmek lazım geldiğini söylüyorum. Mesela ABD nin doğu ve batısı okyanus kıyısında tsunami, tufan ve kasırga gibi doğal afetlere açık olmasına rağmen evlerin ahşap sistemle inşa edilmesinde ki mantığı doğru anlamak lazım..!

                                                        ***

Devam edelim.. mesela ahşap sistemle inşa edilen 250 m2 bir villanın ağırlığı 40 tondur.. aynı m2 de betonarme bir ev ise 200 ton, çelik sistemle inşa edilirse ise 250 ton geldiği halde kasırga veya tufanlar da uçmasın veya yıkılmasın diye niye insanlar ahşap evlerde ikamet ediyor dersiniz?

Çünkü yapıların ahşap sistemle inşa edilmesi kamu güvenliği ve toplum sağlığı açısından tercih edilmesi veya ettirilmesi tamamen bir devlet politikasıdır.

Bu yapılar hem deprem riski taşımaması ve güvenli olması, hem de daha sağlam ve dayanıklı olması bir tercih sebebidir. Mesela deprem riski taşımayan İskandinav ülkelerinde ise betonarme sistem neden tercih edilmiyor derseniz, o ülkelerin tercihleri de farklılık gösteriyor.. bu ülkelerde iklimsel özellikten dolayı yalıtım ve izolasyonların beton ve çeliğe göre çok daha üstün olması ve bu ülkelerin aşırı soğuk olması ahşabı ön plana çıkarıyor diyebiliriz.   

Bizler ise ülke olarak betonarme binalar yaparak daha sağlam, daha güvenli, daha dayanıklı olacağına inandığımız için bu sistemi kullanıyoruz, öyle değil mi?

İyi de o zaman bu Amerikalılar beton yerine neden peki ahşap sistemi tercih ediyorlar dersiniz?

Halbuki biz daha sağlam, daha güvenli, daha dayanıklı bildiğimiz beton yerine bu Amerikalılar bizden fazla ne biliyor da bu betonu yasaklayıp ahşabı kullanıyorlar?

İşte işin püf noktası burası.. bu iş tamamen bir vizyon meselesi.. sağlıklı nesiller yetiştirmek, keyifli, konforlu ve yaşam riskini minimize eden bu sistemi tercih etmelerinde sayısız faydalar olduğunu bilmeniz gerekmektedir..!

                                                        ***

Ülkemizin bir deprem ülkesi olması gerçeği asla değiştirmeyecektir.

Bu süreçte yapılan düzenlemeler ve kararlarla ciddi adımlar atıldı.. kentsel dönüşüm, yapı denetim, dask, binaların kayıt altına alınması, yapısal karne vs. gibi. Ancak gene de betonarme konusunda çok ciddi bir ısrar var, anlamakta mümkün değil.

Bakınız, betonarme yapılmasın demiyorum.. işin doğru şekilde ve ehil insanlar/şirketler tarafından ve yasal kriterler, standartlar ve normlarda yapılması konusunda fikir beyan ediyorum.

Riskli alanlarda, zemini zayıf ve rakım seviyesi düşük alanlarda 10 kat betonarme bina yapılmasına kim izin veriyorsa veya inşa ediyorsa işte bu işe olmaz diyorum.. Beylikdüzü, Avcılar örnekleri ortada.. sanki aynı yerde duruyoruz, değişen çok bir şey yok!

Kader tedbir isterken bizler neden ve niye inat ediyoruz, anlamak mümkün değil..!

Eskiler Nato kafa, nato mermer derlerdi.. şimdi nato yu bırakıyoruz, lakin beton duruyor..!

İyi haftalar...

YORUM YAP