Oktay Saparca

Cumhuriyet ve tarım

Mustafa Kemal'in zihninde; 600 yüzyıl savaşmış Osmanlı'dan arda kalan, yaralı, kör, topal, çocuklar, kadınlar ve din insanlarından oluşan 13 milyonluk bir toplumluluktan ulus yaratma hevesi vardı.

Balkanlar, Kafkaslar, Yemen, Çanakkale derken kurtuluş savaşından sonra, sınırlı eğitimsiz insan gücü ve kırsal bir Anadolu kalmıştı.

Atatürk; laik demokratik dünyanın en gelişmiş, modern yönetim şekli olan Cumhuriyeti, Türk halkına uygun bir yönetim görürken, Türkiye halklarını da, yerleşik hayata geçmiş, iyi beslenen,  iyi barınan ve aynı zamanda sanayisini de, en azından uygarlık düzeyine çıkarma planlaması yapıyordu.

Daha cumhuriyeti ilan etmemişken, 17 Şubat 1923 tarihinde 1.İZMİR İKTİSAT kongresini toplar. Ülkenin dört bir yanından gelen 1135 delegenin raporları ile ülkenin portresi çizilir.

Birileri size, %95 i sadece buğday ile beslenen, tek tanıdığı tarım aleti öküz ve saban olan atalarımız, çay, şeker, portakal, muz, pirinç, Peynir, fındık, patlıcan, kavun, karpuz ve yüzlerce gıdanın adlarını bile  duymadığını, anlatan oldu mu?

İzmir İktisat kongresi 15 gün sürer.  Sonuç; toplumun tamamını doyuracak sistem devlet tarafından kurulmalı, 600 yüz yıldır sadece savaşmış, tarım reformunu kaçırmış halka, tarım yapmayı öğretmek, halkı üretime katmak, kurulacak ağır sanayi etrafında da, sivil teşebbüsleri desteklemek gibi planlamalar yapılır.

İzmir iktisat kongresinden çıkan en önemli sonuç, insanları bulundukları yerde istihdam etmektir.

Göçlerin doğuracağı sorunlar o gün sonuçlarının ne kadar vahim olacağı vurgulanmış olsa da, hala bunun topluma verdiği sıkıntılar gelişmiş ülke olmamızın önündeki yegâne engel olarak önümüze gelmektedir.

Hala Ülkenin %20 si kırsalda yaşarken, Avrupa da bu rakam %2'lere kadar düşmüş diye, saçma bir söylemi tamamen cehalete veriyorum.

Toplumun ne kadarının nerede istihdam edileceği, liyakat ve planlamaya dayanmıyorsa, toplumdan değil, kitlelerden konuşuyoruz demektir.

Cumhuriyetin ilanından önce planlanmış İKTİSAD ve kalkınma projesi üzerinden yüzyıl geçse de, tüm sosyal bilimlerin şaşkınlıkla irdelediği bu olay, müthiş deha Atatürk'ün ürünüdür.

Atatürk bu başarıyı vatansever kaliteli, zeki ve liyakatli bir kadro ile çözdüğünü ifade ederken, İsmet İnönü'nün de hakkını iade eder.

Cumhuriyetten sonra yürütmenin başında İnönü vardır.

Topluiğne bile üretemeyen ülkede şöyle bir planlama yapılır.

Kömür yataklarımızın olduğu yerlerde ağır sanayi, Ereğli, Karabük, Nallıhan, İskenderun demir çelik gibi ağır sanayi kurulur.

Liman ve rezervlerimizin olduğu yerlerde, Batman Rafinerisi, Aliağa, İskenderun, Kırıkkale, İzmit, rafineleri kurulmuş ve planlanmıştır. Çimento fabrikaları kurulmuş. Sulama ve elektrik enerjisi üretimi için ilk baraj yapımları Cumhuriyetin eseridir.

Tarım, sanayi ve iş gücü; coğrafya ve ekoloji ciddi bir planlama içinde organize olmuştur.

En kritik noktalara demiryolları döşenmiş, pamuk ekim alanları ve insan istihdamı dikkate alınıp tekstil bölgeleri oluşturulmuş. Şeker fabrikaları pancar üretiminin en iyi yapıldığı bölgelerde planlanmıştır.

Üç beyaz UN, ŞEKER ve PAMUK halkımızın literatürüne girdikten sonra, daha Cumhuriyettin on beşinci yılında, Türkiye dünyanın en iyi üretici ülkeleri arasına girmiştir.

Kendi kendine yeten 7 ülkeden birisi olmak, Yerli malına değer kazandırmak, toplumu üretime katmak Cumhuriyetin ilk on beş yılının, başarı öyküsüdür.

Ülkenin dört bir yanında, Köy Okulları, Eğitim Enstitüleri, Araştırma ve Tarımsal enstitüler kurulmuş.

Karadeniz'de, çay, fındık,

Trakya'da Ayçiçeği,

Orta Anadolu buğday ambarı yapılmış,

Ege'de pamuk turunçgiller,

Akdeniz'de Turunçgiller Muz gibi tropik bitkiler,

 Güneydoğu tütün, karpuz, buğday,

 Çukurova pamuk ve turunçgiller ve tüm Anadolu ilk on beş yıllık planlaması ile tüm dünya ile rekabet eden ülke konumuna gelmiştir.

Türkiye kendi kendine yetebilen bir ülke iken, daha sonraki idari politikalar bizi alt sıralara indirmiştir.    

TİGEM ve Tarımsal Enstitüler yörelerinde tarımı geliştirmiş örnek üretimler sergilemek amaçlı kurulmuş, istenilen başarı sağlanmıştır.

Gıda ihtiyacının büyümesi, yeni nesillere yeterli gıda üretimi için, gelişen teknolojiyi, tarım ve gıda üretiminde yaygınlaştırmak, yeni nesilleri doyurduğu gibi, dünya ile rekabet edebilir seviyeye ulaştırmak olan alt yapı yatırımları, günümüze aktarılamamıştır.

Yeni siyasi düzen, halka bilgi ve teknolojiyi götüren enstitü ve diğer tarımsal kurumları işlemez hale getirmiş, birçoğunu da kapatmıştır.

  1. dünya savaşı bitmiş, yenidünya düzeni kurulmuş, Türkiye'de yenidünya düzeninde kendini konumlandıramamıştır.

Üreten değil biat eden Türkiye hayalleri kuranların yeniden güçlendiği görülmüştür.

İnönü “Toprak reformu”  demiş, Ağaların düzenini yıkıp “Köylü milletin efendisidir “ diyen Atatürk ün hedeflerini planlamaya geçmişken.

 Başlarını Menderes'in çektiği toprak ağaları toprak reformuna karşı olup, DP'yi kurarlar, bununla birlikte çok partili demokratik düzene de geçilmiş olur.

6 Ağustos Hiroşima'ya atılan atom bombası II. Dünya savaşını bitirmiş, yenidünya liderliği de ABD ye geçmiştir.

Bir ayağı Avrupa'da, gövdesi Ortadoğu'da, demokrasiyi sindirememiş Genç Cumhuriyet,  ABD için iyi bir İstasyon olacaktır.

ABD, Öncelikle işine yarayan bir siyasi yapıyı iktidar etmekle işe başlayacaktır. Cumhuriyetin kurucu partisi CHP, ABD ile hiçbir diyalog kapısı bırakmamış, hedefini üretim ve demokrasi üzerinden kurgulamıştır.

ABD, Menderes ve topraklarını muhafaza etmek isteyen toprak ağalarının organizasyonlarına omuz vererek Türkiye'ye girme planları yapar. Hala bu coğrafyada en anlamlı slogan “din elden gidiyor” sloganıdır ki, bu da DP yi iktidar yapmıştır.

ABD öncelikle toplumları beslenme ve gıda ile kendine bağımlı kılar… “Marshall yardımları”  süt değil süt tozu, hayvansal yağ değil, bitkisel margarin kullan sloganı ile ülkenin kaderini değiştirme yolunda ilk adımını atar.

Türkiye o tarih itibari ile ne istihdamını, ne de nüfusuna oranla sağlıklı üretimini, dünya ile kendi gelişimini aynı seviyelerde tutamadı.

Kendi içinde gelişim gibi görülse de, 13 milyonluk ülke, 85 milyon olurken her alanda olduğu gibi tarım ve hayvancılıkta da dünya ile rekabet edebilir duruma gelememiştir.

Sen doğur Allah rızkını verir hamasi söylemleri, hiçbir koşulda karşılık bulmazken, toplum bilimi ile de çelişir.

“SABAN KILIÇTAN ÜSTÜNDÜR” M.K.Atatürk

YORUM YAP