Oktay Saparca

Hayvancılığın Başkenti İZMİR...

Önceki yazımda Avrupa'da süt hayvancılığının durumundan bahsetmiştim, süt üreticisini yaşatmak daimi kılmak için devlet süspansiyonlarını anlatmıştım.
Bu hafta Türkiye'nin tek Uluslararası Tarım Ve Hayvancılık Fuari EXPO İzmir'i ziyaret ettim. Hayvan üreticisi ve sektör çalışanları ile gerek fuar gerekse çiftliklerde beş gün birlikte oldum.
40'tan fazla ülkede yüzlerce kez fuar ziyaretçisi ve katılımcısı olduğum, fuar ziyaretçisi olan devlet başkanları, krallar, cumhurbaşkanları gördüm hiç bir yerde bu kadar rezalet görmedim.
Yetkililerin fuarlara katılma maksadı sektörün tüm aktörlerini bir arada görmek sorunlarını dinlemek varsa kendi mesaj ve eylemlerini iletmektir.
Royal Show İngiltere'de kraliyet ailesini fuar ziyaretinde resimledim, yanlarında kulaklığı olan sadece bir koruma ile tüm stantları dolaştılar, Fransa'da Cumhurbaşkanı Mitterand sabahtan akşama Sima Paris Fuarını ziyaret etti daha niceleri.
Bir ülkede tarım, orman, gıda ve hayvancılığı kapsayan bir bakanlık olacak ve hiçbir ehemmiyeti olmayacak, bilin ki burası Türkiye.
Bir ülkede tarım politikaları iktidar olan hükümetin tek eline bırakılamaz, tarım politikaları devlet menfaatlerini kucaklıyor olmalı, en geniş kitlelerin ortak kararları ile tarım politikası belirlenmelidir.
Tek adam devlet anlayışı akıl tutulmasından başka bir şey değildir.
Tarım Bakanı ziyaretçileri adeta koruma polisleri ile ziyaretçi ve katılımcıları yararak etrafında oluşturduğu kat kat bürokrat ve polis çemberi ile şov alanına doğru ilerleyip klasik Katarlı olduğu kıyafetlerinden anlaşılan, beş altı şahısla protokoldeki yerini aldı.
İlk konuşmacı fuar organizasyonu ardından İzmir Ticaret Odası Başkanı ve daha sonra Belediye Başkanı Tunç Soyer katılımcılara ve başta Bakan olmak üzere tüm protokole teşekkür ederek, kısa bir konuşma yaptı.
Fuar katılımcıları Tunç Soyer'e ilgi gösterip konuşmanın ardından alkışla yerine uğurlandı, protokolün içinde hiçbir kimsenin alkışlamadığı veya alkışlamaya cesaret edemediği dikkatten kaçmadı.
Protokolde Bakanın yanında oturması gereken seçilmiş Büyükşehir Belediye Başkanının, yerinde kim olduğunu bilmediğim bir şahıs oturuyordu.
Ülkenin eski başbakanının aday olduğu yerden açık ara seçilmiş Tunç Soyer mütevazi kimliği ve mimikleri ile köylünün sempatisini topluyordu.
Aslına bakılırsa yeni yönetim sisteminde, atanmış bakan atanmış olmasından dolayı seçilmişin ardından protokole oturması gerekir.
Tarım Bakanı yüksek volum müzik eşliğinde sahneye davet edildi. Bakanın üzerinde seçim propagandasında Obama'nın sahneye çıktığı anın enerjisi vardı. Sayın Bakan köylü Ödemiş havzasında her gün 300 süt ineğini kestirirken bu neyin neşesi!?
Arap kıyafetli, bakanın solundaki adam için, Tarım Bakanı diye anons edilmişti, bakan sahneye çıkınca öncelikle bu şahsa tarım sözcüsü gibi bir ifade kullanarak katılımı için teşekkür etti, ardından milletvekillerimiz, ticaret odası başkanı fuar organizasyonu Kooperatif başkanlarına hoşgeldiniz derken, Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'e teşekkür etmediği kimsenin gözünden kaçmadı.
Prompterden önündeki metni okumaya başladı, her iki tarafa yerleştirilmiş olan prompterdan okuyorken, doğal konuşma yapıyor muş havasına girmesi, insanların gözünden kaçmıyor, belli ki kimse de “bu kadar havaya girmeyin komik oluyor” diyemiyordu.
Bakanın ürün desteklemeleri, hayvan popülasyonları, dünyadan verdiği örnek rakamlar için önündeki kağıda bakmaması bile işin içinde olan insanlara ne kadar ciddiyetsiz olduğunu gösteriyordu.
Bakan “Avrupa'da en yüksek hayvan popülasyonu bizde” derken, onların ürettiğinin üçte biri kadar verime sahip olmadığımızdan bahsetmiyordu.
Yine Bakan “En yüksek üretici desteklerini biz veriyoruz” gibi aslı olmayan önüne yazılmış, metinden okurken üreticinin gözünün içine bakması anlaşılabilir bir şey değildi. İçimden “işte siyasetçi dediğin böyle olacak” dedim, kızarıp bozarmıyordu.
Üretici karşısında üreticiye ne destekler verdiklerinden bahsediyor, üretici desteği veren kim, alan kim diye düşünüyordu, Bakan bey bu ülkeyi, bu ülkenin insanına anlatıyordu, üretici kimi kime anlatıyor anlayamıyor boş boş bakıyordu.
Bakan bey belediyelerin tarıma ve hayvancılığa yaklaşımlarının tamamen siyasi şov olduğunu, köylünün yanında olan kurumun Bakanlık olduğunu söylüyordu. ‘Silivri Belediyesi saman dağıttı, bu da şov mu?' demek geldi içimden.
Sahneyi bulmuşken yazılmış olan metin de oldukça uzun, Bakan bey uzun uzun konuştu, soru yok, itiraz yok.
Dünyanın tarımda ilk on, hayvancılıkta ilk sekizde olan ülkesi, refah içindeki ülke Türkiye derken kendimi Danimarka'da zannettim, öyle ki konuşmasında defalarca Hollanda ile mukayese yapıldık.
Konuşma bitti bir tane üretici dahi iki avcunu yan yana getirip alkışlama ihtiyacı duymadı, hayatımda hiç inek görmemiş, dalından Portakal koparmamış protokol ayakta alkışladı.
Bugün bir istatistik vardı çok can yakıyordu, 7 milyon yoksul çocuk, süt, peynir, yoğurt, yumurta, bal ve et ürünleri olan hayvansal proteinle ile beslenemiyor. Ülkenin %70'i yeteri kadar beslenme şansına sahip değil, bu durumdan sorumluluk çıkarmayan yöneticilere emanet ülkenin insanı olmak utanç verici.
Orman, gıda, hayvan ve tarım sektörünün hiçbir paydası olmayan insanlar ile ancak bu kadar kötü olabileceğimiz yaşadıklarımızla sabit.
Daha bu yaz çıkan orman yangınlarının, ormanlarımızın tamamen yandıktan sonra kendi başına söndüğüne şahit olduk, bu vesileyle tek bir yangın söndürme uçağımızın olmadığını da öğrenmiş olduk.
Ekmek fiyatlarının tavan yapması hububat ve bakliyatın %100'ün üzerinde zamlanması, pazarda geçen yıla oranla ürünlerin birkaç misli zam alması, tarımın ve lojistiğin ne kadar kötü yapıldığını gösteriyor.
Üretici girdilerinin tarımı durma noktasına getirdiğini ve çiftçiyi çözümsüz bıraktığına şahit olduk.
Hayvancılık içinde aynı şey geçerli, bir sonraki yazımda bizzat görüştüğüm işletmelerin neler yaşadıklarını ve önümüzdeki yıl dayanma gücü kalan çiftliklerin, sütü kaça mal edeceklerini yazacağım.
30 yıldır içinde olduğum sektörün hiçbir günü, bir başka günü tutmadığı için piyasa takibi devamlı güncellenmelidir.
Sevgili Bakana dönmek istiyorum İstanbul yerel seçimi iptal edildiğinde Silivri'ye seçim çalışmalarına bakan forsu ile siyasi çalışma yapmaya geldiler.
Olaya neresinden baksanız etik değil, atanmış Bakan bir devlet memuru olarak siyasi seçim çalışmalarına geliyor. Aslına bakılırsa bu idari yöntemde hiçbir durum şaşırtıcı da değil.
Sevgili Bakan sabahleyin Merkez Damızlık Sığır Yetiştiriciliği Birliği ve il birlikleri ile toplantı yaptı öğlen saatlerinde köy muhtarları ve Önder Çiftçi üyeleri ile toplantı yaptı.
Bir Bakanın bu şekilde teşkilatları ile toplantı yapması çok doğal.
Sevgili Bakan sahneye çıkmadan evvel sahneye çıkan bir şahıs “Bakan soru kabul etmiyor, şu anda sorusu olan bir kağıda sorusunu yazıp ismini de yazıp bana ulaştırsın” dedi, Bakan daha sahneye gelmeden konuyu dahi bilmeden, bir de yiyorsa altına isminizi yazacaksınız, kimse soru soramadı ya da sormadı.
Cumhurbaşkanlığı yönetim şekli tüm kurumların işleyişini değiştirdiği gibi siyaseten atanan bakan yardımcıları, sadece siyaseten iş yaptırma gücü olanlara rahat çalışma alanları oluştur.
Uzun yıllar kurumlardan yetişmiş müsteşarların duyarlılıkları aranılır oldu, çünkü bu yapılar değişti. Hantal gözüken kurumlar çok hızlı çalışır olmuş keser misali hep kendilerine yontulan bir düzen kurulmuştur.
Devlet; içinde barındırdığı halkını hiçbir konuda ayrım yapmadan, adil bir şekilde kucaklayan yapılar değil miydi?
Yine yakın zamanda sevgili Bakanım muhtarları toplayıp bölge vekili nezaretinde bilgilendirme yaptığını basından okuduk.
Bakanlık bütçesinde gözükmeyen meblağ ile bu yıl yaz sezonuna yangın söndürme uçağı alınacağını söylemiş, inşallah olmayan bütçeleri ile nasıl alınacağını bilmediğim uçakları alarak bizleri utandırırsınız, belki...
Şuraya yazalım ki hayvansal protein tüketemeyen çocuklar yarın Türkiye'sinin istikbali olamayacaktır.

YORUM YAP