Daha evvel de yazılarımda sütün tüm dünyada denk fiyatlara pazara indiğini paylaşmıştım. Yine dünyada ortak pazar sütü olarak bilidiğimiz süt % 3,5-4,0 yağ / % 3,2 -3,4 protein içeren süttür. Tüm dünyada üretilen süt miktarının % 95 oranında ki süt, bu standartlarda sığır sütüdür.

Dünyadaki süt üretimi yapan sığır ırklarını %80 oranında holstein oluştururken % 20 oranında simental, montofon ( brown swiss ) ve diğer ırklar oluşturur.

Devletin yanlış uygulamaları kırsalı gereği gibi planlayamamış olması kendimize örnek gösterdiğimiz ülkeler arasında ne kadar geride olduğumuzu kanıtlamakta. Diğer ülkeler bir inek başına 8 tondan fazla yıllık süt üretirken biz sadece 3.5 ton civarı üretim yapabiliyoruz.

İnek bakımı ve beslemeyi Avrupa'da en pahalı yapan ülkelerinde başında geliyoruz.

Yine Türkiye dünyada fabrikaya bağımlı sığır beslemesi yapan ülkelerin başında geliyor. Türkiye fabrikalarda üretilen yemlerin %70 oranında ham maddesini ithal etmektedir.

Türkiye'de 1930 /45 yılları arasında Anadolu'da bölgesel olarak beslenmesi uygum olan ırklara devlet kontrolünde (TİGEM tarım işl. ) planlama yapılmış, fakat daha sonra gelen iktidarlar projeyi uygulamadan kaldırmıştır.

Karadeniz bölgesinin engebeli arazisine Jersey ırkı sığırın uygunluğu düşünülmüş, Karaköy tarım işletmesini bu ırkın ıslahı ve korunmasını, damızlık ihtiyaçlarını karşılaması için konumlandırmıştır. Trabzon kaşarı ve bölgesel peynirlerin farkındalığı bu ırkın süt kalitesinden olup keçi gibi engebeli arazide otlama özelliği olan İngiliz menşei bir ırktır. Jersey ırkı sığırlar dünyada bilinen ağırlığına oranla en yüksek süt üreten ırktır. % 7 yağ oranı ile manda sütünden sonra en yağlı sığır ırkıdır. Süt proteini de normal sığır sütü oranındadır.

Simental ve esmer ırkı sığırları orta Anadolu'dan Sivas, Malatya, Erzurum'a doğru, daha geniş meraların olduğu bölgelerde yetiştirilmiştir. Yürüyebilen dayanıklı iklim farkındalığı gözetmeyen bu ırklar, geniş kapasiteli yüksek üretim yapan sığır ırklarıdır. İki tarım işletmesi Konya'da, Amasya'da, Sivas ve Sultansuyu Malatya'da yine bu ırkların damızlıklarının yetiştirilmesi ve ıslahı için uzun yıllar başarılı çalışmalar yapılmıştır. Simental ve esmer ırkı sığırlar İsviçre ırkı sığırlar olup, dünyada ikinci ve üçüncü sırada popülasyona sahip ırklardır.

Daha büyük kapasiteli işletmeler ve kesif ağırlıklı beslenen Holstein ırkı sığır dünyanın en yüksek süt üreten sığırlarıdır. Daha hassas olan bu sığır ırkları daha az hareket kabiliyetine sahip olmasından dolayı, mümkünse meraya gönderilmeden beslenmesi, verim kabiliyetlerinden yararlanmayı da kolaylaştırır.

Holstein ırkı sığırlar daha sulak kaba yem ekilebilecek yerlere ülkenin batısına ve Trakya'ya yaygınlaştırılmıştır.

Bu planlamaların hepsi çöp olmuş, isteyen istediği gibi karman çorman bir düzen kurulmuştur. Dünyada örneği olmayan bir şekillenme yaşanmıştır.

Gerçek hayvancı şehirlere göçmüş, şehir insanları hayvancılığa yönelmiştir. Dünyanın hiç bir yerinde doktor, avukat, sanayici, tekstilci, gayrimeşru hatta artist, şarkıcı aklına gelen sektörün yatırımcısı olmamıştır, Türkiye de çiftlik denilince akla gelen bu insanların yatırımlarıdır.

Batmış inek çiftlikleri tüm insanların dikkatini çekmektedir, devletten kredi çekip yatırım yapmayan, piyasayı dolandıran çiftlikler devamlı gündemin sıcak konusu olarak önümüze gelir.

Her şeyde olduğu gibi yaşanmış örneklerden değil, yatırım yaparken krediyi devletten alıp, Allah'ın duası ile yola çıkanların bilimi ve tecrübeleri inkar edenlerin bıraktığı atıl çiftliklerle dolu.

Almanya'da bir ineğin ortalama 9 ton süt ürettiği yerde, aynı ırk ve kapasiteye sahip bizim ineklerimizin 3,5 ton süt üretiyor olması her şeyi anlatmaktadır.

Aslında bu gün yazımda dikkati çekmek istediğim yer, bir toplumun devlet olmasındaki en kıymetli şey, gıda planlaması ve toplumunu her koşulda beslemeyi başarabilmesindeki sırrı anlatacağım.

Devletler daha iyi organize olmuş devlet yapılarının kendileri için en doğru olan uygulamalarını alır, toplumlarına birikimlerine değer katarlar. Toplumlar geçmiş birikimlerini, hafızalarını, evrensel birikimleri gelecek nesillere aktarmak gibi bir sorumluluğu taşımak zorundadır. 

İnsanların olduğu gibi toplumların da var olması, beslenme ve gıda sorununu çözmeleri ile başlar. Hiç bir gelişmiş toplum yoktur ki temel beslenme gıdalarını, imkanları olmasına rağmen başka bir toplumdan karşılasın. Daha evvel ki yazılarımda da bu konuyu işlemiştim.

Toplumlar temel gıda maddelerini, halkının kullanımına ve erişimine azami standart sağlarlar. 

Örneğin; Çok uzun yıllardır ticaretim ve sektörel bilgi alışverişim olduğu ülkelerden güncelleme yapılmış olanlarını takip amaçlı yazışmalar yaptım.

Bu yıl süt ürünlerinin önümüzdeki yıla kadar maliyeti kota anlaşmaları sağlanmış durumdadır. Almanya; Fransa, İngiltere ve Hollanda da bağlantım olan üretici ve Çiftlik Veteriner Hekimleri ile temasa geçtim.

Almanya kendi koşullarını,  imkanlarını, üretime ve çevresel faktörlerin etkilerini düşünerek, üreticinin de sektörde kalmasını cazip kılacak, kazancı sağlayabilecek bir planlama yapmış.

Süt üreticisinin çiğ süt için sanayiciden 0,32 euro devlet bütçesinden 0,32 euro sağlayarak, toplamda 0,64 euro kazanmasını sağlamıştır. Gıda üretiminin şakaya gelmez ciddi bir iş olduğunun farkında olan ülke, dünyanın sanayi devi Almanya, yem girdilerini bir yıllık standarda bağlamış..

Hollanda'da Almanya gibi aşağı yukarı aynı yöntemle, üreticiyi daimi kılmanın koşullarını yaratmış..

Fransa' da farklı bir model var, fakat model ne olursa olsun tamamen kırsalda üreticiyi yaşatma ona keyifli bir yaşam kurgulama üzerine. Devlet görevini iyi yapıyor ve üreticiyi üretimde tutmayı koşulların uygunluğunda kurguluyor. Devlet tarım üreticisinin ürünlerini vahşi kapitalizmin eline bırakmamış. Üretimden tüketiciye ürünleri kapitalist düzene çıkar sağlamayacak şekilde planlamış, üreticinin kooperatifleşmesine ön ayak olmuştur. Üretici üretimden nihai tüketiciye kadar ürünlerinin ulaşmasını, karlılığını ve piyasasını kendisi kurguluyor. Devlet üreticiye doğrudan destek vermiyor, hatta onu daha verimli üretim için zorluyor. Fransa' da piyasayı üreticiye bırakmış... üreticiyi sektörün patronu yapmış.

İngiltere modeli daha farklı, üreticiye enerjide destek veriyor. İngiltere'nin hayvancılığı diğer Avrupa ülkelerine göre farklılık gösterir. İngiltere de hayvancılık yapmanın koşulu hayvan başına belli miktarda arazi olması koşuluna bağlı. İngiltere çok fazla yağış alan yüksek ot meralarına sahip bir ülke, sığırların mutlaka kaba ot ve meradan yararlanması gerekiyor. Bu ülkede hiç kesif yem kullanmadan sadece meradan hayvancılık yapan işletmeler çok fazladır. Devletin tarım teşkilatları planlama yapma, üreticinin sorunlarına yönelik destekleme, üreticiyi yaşatma yollarına sonuna kadar değerlendirmiştir.

İngiltere'nin birçok bölgesinde % 60'lar oranında süt sokak sütü olarak kullanılıyor. İngiltere'de kırmızı mazot çiftçi mazotudur % 50 indirimli satılır. Yine yeri durumu konumu oranında, bazı konumlarda elektrik ve enerji desteğinin tamamına kadar, destek verildiği görülür.

İngiltere'de toprak kişilerin tapulu malı olmayıp kullanabildikleri sürece kendilerine tahsis edilir. Babadan oğula işlenmeyen araziler aile içinde devredilemez, emanet devlet bünyesinde kalır. İşletmesini büyütmek isteyen devletten arazi talep eder. Gereğinden fazla arazi varsa devlet senin işlemen için en uygun imkanları ve olanakları sizin için temin eder.

Türkiye'de bu işler nasıl yapılıyor?

Devam edecek…

YORUM YAP