Bir çelişki mi, yanlıştan dönmenin erdemi mi? Hangi CHP?
Muğla'da 28.09.2025'de Türkiye'nin demokratik çevre ve hak savunucusu kurumların ittifakıyla yüz binlerin buluştuğu büyük miting, “Toprağımızı Vermiyoruz Platformu” çağrısıyla tarihe geçti. Homeros'un “Herkese aitim ama kimseye ait değilim” diye dile gelen zeytin ağacının gölgesinde, yurttaşlar toprağa, suya, havaya sahip çıkmak için omuz omuza verdiler. Bu miting, yalnızca bir çevre hareketi değil; Türkiye'de halkın kendi geleceğine el koyma iradesinin ete kemiğe bürünmüş haliydi.
Bu büyük buluşmada ittifak içinde olan bütün konuşmacılar çevre hakkının temel yaşam hakkıyla eşdeğer kıymetli kararlı mesajlar verdiler. CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve tutuklu İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun sözleri bu yazının konusu olması nedeniyle; Özel, “Torunlarımız için adalet bekliyoruz” diyerek doğa tahribatının sadece bugünün değil, gelecek kuşakların yaşam hakkını gasp eden bir siyaset olduğunu vurguladı. İmamoğlu ise, “Hiçbir vatansever, içinde insan ve doğa sevgisi olan, Allah korkusu taşıyan hiç kimse ormanların talan edilmesine, zeytinliklerin yok edilmesine seyirci kalamaz” mesajını yayınladı.
Zindandaki İmamoğlu daha önce Kanal İstanbul'u “katmerli ihanet projesi” ilan ederek, İstanbul'un 8 bin 500 yıllık su kaynaklarının yok edilmesinin tarihsel bir felaket olacağı uyarısını yapmıştı.
CHP'nin ulusal düzeydeki bu çevre duyarlılığı hem politik hem de entelektüel açıdan bir meşruiyet zemini oluşturuyor. Soma'dan İliç'e, Akbelen'den Kazdağıları'na kadar her direniş, emekçi sınıflarının ve köylülerin “yaşam hakkı” ortak paydasında birleşiyor.
MUĞLA'DAN SİLİVRİ'YE UZANAN KÖPRÜ
Ancak işte tam bu noktada Silivri'ye bakıyoruz: CHP'li belediyenin yönetiminde, Çanta-Balaban'da kurulmak istenen Boğaziçi Çimento San. A.Ş.'nin “klinker öğütme tesisi” halkın itirazına rağmen sahipleniliyor.
Bir yanda Muğla'da “Toprağımızı Vermiyoruz” diye haykıran CHP, diğer yanda Silivri'de “Çimentoya evet”e göz kırpan CHP… Bu, yalnızca politik değil, felsefi bir çelişkidir. Çünkü çevre mücadelesi, parçalı bir alan mücadelesi değildir; Soma'da işçinin ölümüyle Akbelen'de zeytinin kesilmesi, Silivri'de toprağın çimento tozuyla boğulması aynı zincirin halkalarıdır.
Eğer CHP'nin üst düzey yöneticileri, Muğla mitinginde toprağı ve zeytini savunurken haklı olarak büyük alkış alıyorsa; Silivri'deki yerel yöneticilerin çimento fabrikasına sahip çıkması o alkışı boşa düşürür, partinin kendi içinde bir samimiyet krizine yol açtığını anlamak zor olmasa gerek?
Burada mesele, CHP'nin içindeki hizipler ya da yerel aktörlerin tavrı değildir. Mesele, halkın gözünde partinin çevre ve emek politikalarının tutarlılığıdır. Silivri'deki çelişkiyi teşhir etmek, CHP'ye zarar vermek değil; tam tersine partinin gerçek çevre çizgisine, yani yaşam hakkını savunan çizgiye omuz vermektir.
Muğla'da zeytin kutsalsa, Silivri'de insanın soluduğu hava neden bu kadar kolayca çimentoya teslim ediliyor? Kanal İstanbul ihanet projesiyse, Çanta'daki çimento tesisi Silivri için ne anlama gelir?
“Toprağımızı Vermiyoruz” diyerek ittifaklarıyla birlikte yüz binleri toplayan CHP, Silivri'de neden halkın yanında aynı netlikle durmuyor? Anayasanın 56. Maddesinde yazan yurttaşlık hakkının korunması mı? Halk hangi CHP ye güven duyacak? Ve zindandaki yöneticilerinin itibarı mı? Yoksa hatasından dönmek yerine CHP'nin çevre politikalarında güven sorununa neden olan, sponsorlu video paylaşımlarıyla belediye başkanının ısrarcı çimento sermayesi savunuculuğu mu?
Soruyoruz, CHP'nin seçmen ve gerçek dostları tarafından hangisi önemli? Öyle İlçe kongresinde önergeyle Özgür Özel'e “Mavi Boncuk “takılması oylaması gibi popülist basit işler yerine, sorunları tartışmak, “Silivri'nin havası, suyu, toprağına yönelen tehdit ve tehlikenin bertaraf edilmesi kıymetli olmaz mıydı? “İktidara yürüyen” bir partiye daha kıymetli bir iş yapılmış olmaz mıydı? Özgür Özel'i hangisi mutlu ederdi?
YAŞAMIN YANINDA, ÇİMENTONUN KARŞISINDA
Bugün Muğla'da yüz binler, yarın Silivri'de yüzler; ama özünde aynı kavga… Toprağını, suyunu, ormanını savunanların kavgası. CHP için bu, bir seçim hesabı değil; tarihsel bir sınavdır.
Eğer gerçekten “Toprağımızı Vermiyoruz” diyorsanız, Silivri'de de aynı kararlılığı göstermek zorundasınız. Çünkü halkın hafızası, Soma'da 301 işçinin vasiyetini, Akbelen'de zeytin dallarını, İliç'te göçük altında kalan işçileri unutmadı. Ama bir şeyi de unutulmayacak: “Bütün bunlar AKP iktidardayken olmuştu” diye hatırlanacak.
Silivri'de de “Çimento Tozuna” neden olanları unutmayacak! Ve kuşaklar boyu “Çimento Tozu” tarlaları, bahçeleri, çatıları, çocukların akciğerlerine sinsice sızdığında herkes bu “Çimento Fabrikanın” CHP zamanında yapılmasına izin verildiğini hatırlayacak! Ne belediye başkanının ne ilçe başkanının ve hatta belki de genel başkanın kimler olduklarını hatırlamayacak! En acı yanı da asıl fatura SOL'a kesilecek. Birileri canını dişine takıp zindanlardan çürüme pahasına direnirken, birilerinin buna gölge düşürmesi kabul edilemez.
Çimento tozu mu, zeytin dalı mı? Karar anı burada, şimdi, Silivri'de. Çevre, yaşam ve gelecek için çimento fabrikasına hayır. Umarım Silivri'nin aklı selim samimi CHP'liler bu suça ortak olmaz.
Not: Boğaziçi Çimento San. A.Ş.'nin “klinker öğütme tesisi” için hazırlanan ve faaliyet alanı NACE Kodu 23.5 / 23.51.01 – Çimento İmalatı olarak tanımlanan rapor, Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği (TMMOB) tarafından değerlendirilmiş ve söz konusu rapor Silivri Çevre Derneği ile Silivri Demokrasi Platformu'na ulaşmıştır. İlgili kurumlar, yakın zamanda bu raporu kamuoyu ile paylaşacaklarını açıklamışlardır.
Bu yazıda dile getirdiğimiz iddiaların doğruluğu, TMMOB'un bilimsel değerlendirmesiyle bir kez daha teyit edilmektedir. Dolayısıyla mesele yalnızca yerel bir tartışma değil; Muğla mitinginin arkasında bıraktığı tarihsel ve güncel taleplerin Silivri'de de karşılık bulduğu, çevre mücadelesinin ülkenin dört bir yanında aynı hakikatle yüzleştiğinin ironik ama öğretici olması umuduyla yazılmıştır. Çünkü yanlıştan dönmek herkese iyi gelir. Ve bir erdemdir.