Sevginar Sali

Ve kozlar paylaşılır : )

Pazartesi beklemiştim ama yangının çıkması için gerekli koşullar yoktu : ) Kutlu'nun Aralık ayında düzenlediği basın toplantısında ‘Mahalle yanarken…' şeklinde başlayan ve çoğumuzun bildiği sözü Işıklar'a uyarlayarak kullanması ile ilgili Silivri semalarında tam kabak birilerinin başına fena halde patlamadan soğumuştu ki ikinci dalga geldi… AK Parti'nin genç ilçe başkanı, mahallelerde yaptığı toplantılarda “Sen Bulgaristan'da ne yapıyorsun?” diye sıkça sormaya başlayınca mevzunun muhatabı yine hiddetlendi…
İlk konuya kızgınlığının sebebini Işıklar, AK Parti ilçe başkanının hakaret ile eleştiri arasında farkı gözetmediği üzerinden ifade etti. Açıkça kamuoyunun önünde bunu söylemedi ama kolay kolay hazmedebileceği bir benzetme değildi… Kutlu, lafın orijinali üzerinde değişikliğe gitmişti; ‘deli' tanımlamasıyla ama aslını bilen biliyordu, oralara da kolay çekebiliyor işte. Deliliği ise ben belediye başkanlığı ve siyaset yapmaktan çok uzak ve de ayrı tutamıyorum işin açıkçası. Her iki göreve de talip olan hakkıyla yapanlar günümüz koşullarında birazcık ‘deli' olmayı ve öyle görülmeyi göze alan kişiler bana göre.
Gelelim Cuma günü iktidar ile muhalefetin arasındaki tartışma fitilini ateşleyen ikinci mevzuya, “Benim özel hayatımı ulu orta yerde ağzına alamazsın” tarzında tepkisini ortaya koydu Işıklar… Özel hayatı bence de kesinlikle değil ama yaptığı pek çok şey bir kişi belediye başkanıysa kamuoyunda tartışılır, siyasi rakipleri tarafından yeri gelir bal gibi de kullanılır. Mani olamazsınız, sinirden anca kendinizi yersiniz…
Kutlu, hakaret ile eleştiri sınırlarını zorlarken yine de bir ayarda tutmayı başardı bana göre çizgisini. Ama konunun direkt muhatabından benim kadar hoşgörüyle yaklaşmasını beklemek haksızlık olur. Işıklar'ın yerine hangimiz kendimizi koysak eleştiriden çok hakarete uğradığımızı savunarak karşı saldırıya geçerdik.
Baytar benzetmesinden yola çıkarak “Belediye başkanı, ilçe başkanımızı haşladı biraz…” diyerek kaygısını dile getiren muhalefet mensuplarına katılmıyorum. Meseleyi derinlemesine incelemeyi gözden kaçırdıklarını düşünüyorum. Işıklar'ın tepkisi Kutlu'dan (yani kimden duyduğu ile ilgili değil) çok duymak zorunda olduklarına sebebiyet veren tarafıyla baş edememesi; yani tepeden tırnağa kendisiyle… Ben bir Silivrili olarak Işıklar'dan kusursuz, eksiksiz, zaafsız olmasını beklemiyorum. Çünkü dönüp kendime bakıyorum öyle değilim. Birçoğumuz da karşımızdaki insandan beklentilerimiz öncesinde kendi konumumuzla netleşsek hayatımız, ilişkilerimiz daha kolay olurdu.
Evet, Işıklar'ın kusursuz olmasını beklemiyorum ama eksiklikleriyle yüzleşmesini, onları kabullenmesini çok arzu ediyorum.
Kutlu'nun söz konusu olan son iki durumdaki tutumuna gelince; etkili, dikkat çeken bir eleştiri adına hakaret sınırını zorlamış olabilir ama bence aşmadı... Yapması gereken istikamette ilerliyor. Hareket vasıtaları seçiminde koşullarına göre tercih yapması, karakterine uygun yöntemler belirlemesine laf söyleyebilirsiniz. Ama ölü taklidi yapmasını kimse ondan isteyemez, beklemesin… Öyle bir duruma da gelmesin ayrıca…
Bulgaristan mevzusuna gelince; söyleyene değil söyletene bakacağız… Gerekirse kavgasını da yapacağız… Artıları kadar eksilerinin de farkında olan bir Işıklar daha iyi de başkanlık performansı çıkartır iddiasına kalıbımı basarım…
Aslında görevlerini yapıyorlar… Hızla arttırılan viteslerin devamında toplantının sonunda geriye dönüşlerin, yumuşayan üslubu bunun kanıtı.
Siz mevzu TMMOB Peyzaj Mimarları Odası ile protokol mü sanmıştınız yoksa!?
Çokça gereksiz endişeler, telaşlar var aslına bakarsanız. Silivri halkı bence Işıklar'ı da Kutlu'yu da çok iyi anlıyor ve olduğu gibi kabul ediyor… Ya da anlamak istediğimizi anlıyor, yargılamayı tercih ettiklerimizi çarmıha geriyor karşıya geçip nasıl acı çektiklerini görünce mutlu olacağımız yanılgısını yaşıyoruz.
‘Sen bana ‘bilgisiz' dedin, ben de sana ‘cahil' derim üste çıkarım'lara lüzum yok ama bunlar da günlük bir ihtiyaç gibi algılanıyor göz ardı edilmeyecek bir kesim tarafından… Garip bir kolaycılığımız var. Yumurta kapıya dayanmadan bir işimizi yapmayız. Bugünün işini yarına bırakmayı kişisel konforumuz sayarız. Sigara bizi kanser etmeden bırakmayız. Bir hatamız yüzümüze vurulmadan gereğini yerine getirmeyi hep erteleriz. Acıtıyor mu? Eh o kadar can sıkıntısı olacak. Ama güzellikle söylenseydi duymayacaktınız, ki duymadınız, duymadılar da…
İyi haftalar...

YORUM YAP