Görmek sadece fiil değil, yolculuktur.

Ve bu yolculuk, gözden ibaret değildir. Çünkü göz yalnızca bir araçtır; göreni görür kılan Hak'tır.

İnsan sandığından çok daha fazla şekilde görür. Bazen aklıyla, bazen kalbiyle, bazen ruhuyla… Her bir görme insana farklı bir kapı açar, farklı bir hakikati işaret eder.
Gelin birlikte derinleşelim; görmeyi görelim…

Gözle görmek, ru'yettir.
Sureti görürüz bu aşamada.
Şekli, rengi, dış dünyaya yansıyan hali.
Bu ilk basamaktır.
Fakat gözün gördüğü her zaman hakikati göstermez. Göz, perdenin önünü görür; perdenin ardını ise başka bir görme ister.

Fikirle görmek, nazardır. Düşünceyle bakmaya başladığımızda, artık sadece şekle takılı kalmayız. Manaları çözmeye, olayların ardındaki bağlantıları kurmaya başlarız. Nazar, aklın gözüdür. Vazifesi hikmeti görmektir. Ama hikmete ulaşamazsa sadece bakış açısı olarak kalır. O zaman da insanı zanna götürür.

Kalple görmek, basirettir.
Basiret, gözün göremediğini, aklın çözemediğini kalbin sezmesidir.
Kalp gözü açıldığında, hakikat daha berrak görünür. İnsanların niyetleri, sözlerin ardındaki özü, olayların arkasındaki hikmeti basiretle fark edilir.

Hissederek görmek, şuurdur.
Bazen ne göz ne de akıl yeter görmeye. İnsan bir şeyi hissederek görür.
Bu, bilgiden öte bir yakınlıktır.
Şuur, bilginin sende titreşmesi, sende iz bırakmasıdır. Görmek, o an varlığınla hissetmek, varlıkla bir olmaktır.

Ruh ne ile görür, onun gözü nedir?
Ruhla görmek, sevgidir. Ruhun gözünden bakıldığında ayıran değil, birleştiren bir bakış açılır. Sevgi, ruhun görme şeklidir.
Orada ne nefret vardır, ne ayrılık.
Her şeyin aynı kaynaktan geldiğini ve aynı kaynağa döneceğini görmek…
ruhla görmek birliğe şahitlik etmektir.

Anlayarak görmek, idraktir. İdrak, bütün bu görmelerin toplamıdır. Anlamanın ötesinde bir kavrayıştır. Sadece bilmek değil, bilginin sende hâl olmasıdır. İdrak, bilginin ruhta yerleşmesi, insanın kendisi olmasıdır. Görmenin olgunlaşmış hâlidir.

Peki Her şeyde O'nu görebilmek ne demektir?
Ve nihayetinde bütün latifelerle görmek, kulluktur. İnsanın gözünden, aklından, kalbinden, ruhundan, hissinden geçen bütün görmeler bir noktada, kullukta birleşir.
Çünkü hakiki görme, her şeyde O'nu görebilmektir. O zaman gözün nazar olur, kalbin basiret olur, ruhun sevgi olur.

Ve işte bu yüzden, görmek sadece bir fiil değil, bir yolculuktur. Gözden kalbe, kalpten ruha, ruhtan idrake; sonunda da kulluğa uzanan bir yolculuk.

Görmek mi daha büyüktür,
yoksa görüleni görür kılan mı?
Bu yolculuğun sonunda insan şunu anlar.
Asıl gören sensin sanırsın, oysa her daim seni görendir O'dur.

Sen ne ile görüyorsun?
Gözünle mi? Aklınla mı?
Kalbinle mi? Ruhunla mı?
Yoksa hepsiyle birden mi?

Aklımla, kalbimle, ruhumla ve bedenimle tüm letaiflerimle görmeye, görüşün kendi olmaya niyet ediyorum.

YORUM YAP