Hasan Baki Çifçi

Çayırdere Göleti ve çevre eğitimi

Silivri yerel basınında birkaç gündür ilgiyle karşılanan bir çevre etkinliği vardı. Selimpaşa Borsa İstanbul Turizm MTAL öğrencileri, öğretmenleri eşliğinde Çayırdere Gölet'inde çevre temizliği yapmış; plastikleri toplamış, atıkları ayıklamış, belediye ekiplerinden “çevre eğitimi” almışlar. Ellerine ve yüreklerine sağlık.
Fotoğraflar güzel. Öğrencilerin emeği değerli. Çevre bilincinin çocuk yaşlarda başlaması önemli. Ama asıl mesele şu: Bu tür etkinlikler, gençlere gerçek bir çevresel farkındalık mı kazandırıyor, yoksa büyük ekolojik suçları perdelemek için kullanılan bir algı mı?
Çayırdere Çevre Etkinliğinden bağımsız olarak, çevre konusuna farklı bir yerden bakmak çevre kirliliğinin özüne temas etmek isterim.İçinde yaşamak zorunda bırakıldığımız ekonomik model, sorununu önce yaratıyor, sonra onu düzeltiyor (muş) gibi yapıyor. Aslında sorunu çözmüyor, devasa çevresel yıkım ve talanlarını gölet kıyısına atılmış çöplere indirgiyor! “Çevre Sağlığı” deyince Anayasanın 56. Maddesi değil,piknik yaptığı yere çöplerini bırakıp gidenin, kendine, başkalarına ve doğaya büyük bir saygı ve görgü sorunu algısına indirgeniyor! Sıkıntı bu. Yoksa Öğretmen ve öğrencilerin o güzel yurt sevgisine söylenecek tek söz olamaz. Zaten sözümüz onlara değil.
AMBALAJ ÇÖPLERİNİ TOPLAMAK BİR ÇEVRE KONUSU DEĞİLDİR
Evet, gölet kıyısına bırakılan plastik şişeler, poşetler, sigara paketleri çevre kirliliğidir. Toplanmalıdır. Fakat bunları toplamak, çevrenin korunması gibi sunulamaz. Sorulması gereken asıl soru şudur: “Çevre Eğitimi'nde çimento fabrikalarının, kimyasal üreticilerinin ve kullanıcılarının, petrol ürünleri, sera gazı ve karbon salınımlarından, maden şirketlerinin yarattığı ölümcül kirlenmeden bahsediyor muyuz? Belediyeden “Çevre Eğitimi” veren kim bilmiyorum. Umarım bir Çevre Mühendisi değildir!
Ben o öğrencilerin öğretmen ve velilerinin yerinde olsam onları Meriç Nehrine götürürdüm. Kirlilik neymiş görsünler diye. Tabi faillerinide! Bir ayönce Uzunköprü İlçesin de bir çevre hukukçusunu ziyaretimde “her evde bir kanserli” olduğunu inandığını söyledi. Ayrıca Halk TV. de Serhan Asker'in Uzunköprü İlçesinde yaptığı “Görkemli Hatıralar” programında anlatılanlar bile insanı dehşete düşürmeye yeter'
GENÇLER GERÇEK KİRLETİCİLERİ TANIYOR MU?
O gölete yakın bir çimento fabrikasının yapılmaya çalışılması havaya salacağı tozun, ağır metallerin akciğer sağlığına nasıl etki ettiğini biliyorlar mı?Yeraltı sularına sızan kimyasal atıkların, yıllar sonra kanser, tiroid, böbrek yetmezliği, doğum anomalileri olarak geri döndüğünden haberleri var mı?Altın madenciliğinde kullanılan siyanürün bir kez toprağa karıştığında geri dönüşü olmayan bir yıkım yarattığını, tüm ekosistemi öldürdüğünü öğreniyorlar mı?İliçten haberleri oldu mu? Kazdağları'nda, Akbelen'de ve Menderes Nehri'nde, Kızıl Irmak, Yeşil Irmak, Fırat nehirlerinde ve onların kolları çay ve derelerinde, Sakarya nehrinde kitlesel balık ölümlerinin nedenlerinin yanında iç göl havzalarının, kıyı ve yayla yağmalarında haberleri var mı? Karadeniz derelerinin başına gelenlerde ve “hayır” diyenlere kıyıldığını biliyorlar mı?Ya da kıyısında yaşadığımız Marmara Denizi. Sera gazı salan şirketlerin küresel iklim krizinde en büyük payı olduğunu, milyonlarca insanın açlık, susuzluk ve göç nedeniyle hayatını kaybettiğini bilen var mı? Hadi bunları biliyoruz diyelim. Peki tarımda kullanılan ve dünyanın birçok ülkesinde yasaklanan; özellikleAvrupayasakladığı pestisitleri Türkiye'ye satıyor. (Greenpeace Türkiye30 Eylül 2025) Türkiye'desofralarımıza gelen ve zaman zaman Avrupa gümrüklerinde dönen yüksek tarım ilacı bulaşmış sebze ve meyvelerin iç pazarda çocuklarımız ve gençlerimizin sofrasına geldiğini de biliyor muyuz?
KAPİTALİST KİRLENME: GÖRÜNMEYEN MÜFREDAT
Türkiye'de ve dünyada çevre eğitimi, genelde bireysel davranışlara indirgenir:Plastik kullanma,Çöpünü yere atma,Geri dönüşüm yap,Piknik alanını temiz bırak…Peki ya o kirleticileri üretenler?Peki ya onlara bu imkanları sunan politikalar?Peki ya dev şirketlerin toprakla, suyla, havayla kurduğu ölümcül endüstriyel faaliyetleri?Bunlar yok.
Gençlere şunu söyleyen bir çevre dersi yok:“Bir fabrika bir günde, sizin bir yılda tükettiğiniz plastikten daha fazla kir tutar.”“Bir çimento ocağının karbon salınımı, bir ilçenin yıllık salınımına denktir.”“Bir kimya tesisinin sızıntısı, bir göletin, denizin, nehrin tüm biyolojik yaşamını sonsuza kadar yok edebilir.”Bu yüzden çevre müfredatı, “bireysel suçluluk” üzerine kurulur.Gençlere “kirleten sen olma” denir; ama “kirleten düzeni sorgula” denmez.
Ne yani bu ülkeye sanayi gerekli değil mi? Fabrika olmasın mı? Çimento olmazsa bu kadar inşaat neyle yapılacak? Bu sektörlerde milyonlarca işçi çalışmasın mı? Gibi soruları soranların çok olduğunu duyar gibiyim. Bende karşı sorumu sorayım: Tabiiki sanayi olmalı, tabiiki işsiz güçsüz kimse olmamalı. Ama birileri bugün kölelik düzeyinde çalıştırdıkları emekçilere istihdam yaratıyorum, ülkenin “kalkınmasına” katkı sunuyorum bahanesiyle milyonları ceplerine indirirken, yaşamın ana kaynağı toprağı, suyu, havayı kirletme hakları var mı? Var diyen elini kaldırsın!
Sonuç: Gençler çöp toplasın, doğayı sevsin, doğaya dokunsun.
Elbette.Ama aynı gençler bilsin ki:Onların geleceğini tehdit eden, piknikçilerin bıraktığı pet şişeler değil; kapitalistsermayenin karınıalıp, kirini pasını doğaya bıraktığı, dereye saldığı denize boşalttığı, havaya saldığı, toprağa bıraktığı zehirlerdir.Gerçek çevre sağlığı hakkı;kirliliği yaratan düzeni, şirketleri, politikaları sorgulamadan öğrenilemez.Gençlerin temizlediği gölet kıyılarında,belki bir gün temizlenmesi gereken asıl şeyindoğayı değil,doğayı kirleten ekonomik düzen olduğunu da konuşuruz.Ve işte o gün, gerçek çevre bilinci başlar.
Gözü kar hırsından başka bir değer taşımayan kapitalist ulusal ve uluslararası şirketler onların yerli hampaları bizi bu görüşlerimizden dolayı gelişmemin önünü tıkayan, istihdamı zora sokan, servet düşmanları olarak kolayca suçluyorlar. Bu suçlamalar hem ahlaki değil, hem de insani değil, hukukide değil. Çünkü gelişme adı altında bir avuç çıkar grubunun kasaları dolsun diye milyonlarca insan ve her türlü canlı varlığın yaşamına mal oluyorsa böyle bir gelişmenin de, istihdamın da karşısında olmak yurtseverlik görevidir.
İnsanlık kapitalist gelişmenin bedelini çok ağır ödedi ve devam ediyor. En temiz, en saf haliyle gölet çevresinde çöp toplayan gençlerden sadece birinin bile Meriç Nehri'ndeki kirlikten, ya da çimento partiküllerinde gibi bir neden dolayı doğrudan yada dolaylı hasta olmasına “gelişmenin bedeli olur” gibi bir onayı düşünmeyi bile insan olmanı en ağır utancı sayarım. Gelişmişlik herkese iyi bir yaşam sunmaktır. Masumlara bedel ödetmek değil!
Not: Öğrencilerini Çayırdere Göleti çevre temizliği için emek veren Öğretmen'e saygı ve selamlarımı gönderiyorum. Öğrencilerine de bir dede sıcaklığıyla sevgilerimi.

YORUM YAP