Hasan Baki Çifçi

Aidiyetin adaletsizliği

Sükût İkrardan Gelir: Aidiyetin Adaletsizliği
“Biz dile ve söze bakmayız; öze ve hale bakarız.” — Hacı Bektaş-ı Veli
Toplumların hafızasında yer etmiş bir sözdür: “Sükût ikrardan gelir.” Yani bir yanlışa karşı ya da doğruya sahip çıkmazsanız, sessiz kalışınız her iki halde de onay gibi yorumlanır. Elbette sessizlik her zaman gönüllü onay değildir; bazen korkudan, bazen çıkar kaygısından, bazen de aidiyet duygusundan doğar. Ama siyaset söz konusu olduğunda, sessizlik çoğu zaman ahlaki ve politik bir tutum haline gelir. Ve bu tutum, yalnızca bireyleri değil, bütün bir toplumu sınar.
AİDİYET VE ADALETSİZLİĞİN KÖR NOKTASI
Siyaset ve sosyoloji bilimi bize gösteriyor ki, aidiyet güçlü bir duygudur. İnsan, kendisini ait hissettiği partiye ya da topluğuğa zarar gelmesin diye yanlışı görmezden gelme eğilimi gösterebilir. “Kol kırılır yen içinde kalır” anlayışı böyle doğar. Ancak bu anlayış, kısa vadede birliği korusa da uzun vadede çürümenin tohumlarını eker. Çünkü sessizlik, yalnızca dışarıya malzeme vermemek değildir; içerideki yanlışı meşrulaştırmak, yanlışa ortak olmaktır. Arkasında pusuda bekleyene “şantaj” fırsatı verir.
SİLİVRİ'DE ÇİMENTO GERÇEĞİ
Bu teorik çerçeveyi somutlaştıralım: Silivri'de Boğaziçi Çimento Sanayi'nin fabrikasına inşaat ruhsatını CHP'li belediye verdi. Aynı CHP'nin genel merkezi İstanbul'da demokrasi mücadelesi yürüttüğünü söylüyor; AKP ve MHP'nin despotik iktidarına karşı halktan destek istiyor. Ama Silivri'de tablo farklı:
Çevre Şehircilik ve İklim Bakanlığı “ÇED Gerekli Değildir” onamasını takiben İstanbul Valiliği E-71280893-220.02-11353789 sayılı yazıyla belediyeden otuz gün içinde “GÖRÜŞ” istiyor. (Dikkat onay değil görüş) Süresi içinde görüş bildirilmemesi halinde “Olumlu olarak değerlendireceğini” ikaz ediyor. Ama belediye, Boğaziçi Çimento San. TİC. A.Ş'nin bakanlıktan onaylanan “Proje Nihai Tanıtım Dosyasını” okuyup görüş bildireceğine bunu bir sıradan mevzuat olarak değerlendirip, “Bağış” lar alarak ruhsatı vererek işin önünü açıyor. Gerisi Müdürlükler arasında rutin yazışmalar. Bunu kim biliyor? Birkaç bürokrat dışında belediye yönetimi ve işin sahibi.
Bu bile başlı başına büyük bir skandal. Çünkü bu ülkede büyük bir siyasi kavga veriliyor. Muhalefetin ana omurgasını oluşturan CHP büyük bir saldırı altındayken, İBB başkanı başta onlarca belediye başkanı zindanlara atılırken, CHP adına koltuklarda oturanlar önüne gelen her dosyayı yüz kere düşünüp ona gör karar vermezler mi? Bağımsız kurumlara sormazlar mı? “Tehdit ve baskı altında” kalındıysa neden partiniz ve seçmenlerinizle paylaşmadınız?” diye belediye yönetimine kaç CHP'li sordu, çok merak ediyoruz?
Sorulmadığı gibi ilçe başkanı halkın önünde manipülatif açıklamalarla itiraz hakkını kullananları yatıştırmaya çalışıyor. Belediye meclis üyeleri ya sessiz ya da destekçi. Halka açık, net bir açıklama yapılmamış. Bu sessizlik, Valiliğinin belediyen görüş isterken söylediği “30 gün içinde görüş bildirmezseniz onay kabul ederiz” gibi..?
YANLIŞA ORTAKLIĞIN BEDELİ
CHP genel merkezinin demokrasi iddiası, yereldeki bu pratikle gölgeleniyor. Çünkü adalet, sadece parlamento kürsüsünde ya da miting meydanında değil, Silivri'nin havasında, suyunda, toprağında da sınanır. Burada sükût, ikrardan da öteye geçiyor: yanlışa suç ortaklığı. Çünkü sessizlik, yanlışın sürmesini mümkün kılıyor; içeride itiraz edenler yalnız bırakılıyor, hak savunucuları hedef haline geliyor.
SONUÇ: SESSİZLİĞİN SİYASETİ
Silivri'deki çimento fabrikası meselesinde bağımsız olarak, yalnızca çevre mücadelesi değil, aynı zamanda bir yönetim anlayışı ve siyaset testidir. Yani “Demokrasiye inanç” testidir. Gerçek sadakat, yanlışı örtmekte değil, yanlışı düzeltmekte yatar. Eğer bir parti, kendi içindeki yanlışlara karşı sessiz kalırsa, “adalet” ve “demokrasi” söylemi toplumsal karşılığı zedelenir. Güven sorunu oluşur.
Yüzde yüz eminiz Silivri'de çimento karşıtı tüm taraflarda, iktidar, muhalefet tabanında “şüphe, itiraz, karşı duruş” var ve oldukları yerden homurdanıyorlar. Çünkü emsallerini ve tahribatlarını herkes biliyor. Ama genel muhalefet çevrelerinde CHP şimdi bu kadar saldırı altındayken “Çimentoyla uğraşmak yanlış” diyenler de var. Ama bu kitle yönetim koltuğunda oturanlara “ya neden arkasını önünü düşünmeden kamuoyunun gündeme Çimentoyu bir hançer gibi sokuyorsun” diye sormuyor! Tabi “ekmek fabrikasından” bahsetmiyoruz. Konu: ÇİMENTO.
“Sükût ikrardan gelir” sözü, burada hayat buluyor. “Kol kırılsın yen içinde kalsın” bugün Silivri'de olan budur. Sessiz kalanlar, yalnızca yanlışın değil, aynı zamanda halkın nefes hakkının elinden alınmasının da ortağı oluyor. Ve sorulması gereken soru şudur: Bu sessizlik, kimin işine yarıyor?
Yani, "Özü çürüyenin sözü de zehirdir. Zehirle karşılaşınca sustuk; sustukça taşlandık."
Bugün ülkemizde çürümenin kaynağı sadece despotik iktidarların baskısı değildir. Asıl çürüme, kendi tarafının yanlışını görüp de sessiz kalan aidiyet tabanında başlıyor. Yanlışı öteki yaptığında ayağa kalkan, kendi içinden geldiğinde susan bu tavır, yalnızca siyasal etik değil, toplumsal vicdanı da kemiriyor. Çürütüyor ve yozlaştırıyor. Ben keşfetmedim bunu, dünyanın her yerin iktidar muhalefet ve hatta aile içinde yaşanan gerçekliktir.
ÇİFTE ÖLÇÜ, ADALET KAVRAMINI İÇTEN ÇÜRÜTÜR
Kendi yanlışı görmezden gelmek, kötülüğün sıradanlaşmasına hizmet eder. Türkiye tarihi bu toplumsal davranış zinciriyle ilerleyemiyor. Dini, siyasi, hukuki, geleneklerde bu tabu esareti, toplumsal aklı esir alıyor. Sonuçları korkunçtur. Tarihsel kıyım ve katliamlara bakın bu delilik halini hepsinde görürsünüz. Bu günkü yoksulluğun ve ekonomik yıkımın sorumlusu sadece iktidarların tasarrufumu?
Ama işte yozlaşma tam da burada başlıyor. Bu kültür, sadece kurumları değil, bütün toplumu çürütüyor. Hakikatle değil, kendi içindeki yanlışlar la barışanlar, gerçeklerden saklanabilir. Ama biz, hakikatin en keskin ışığında yanmayı göze almalıyız. Çünkü gerçek demokrasi, yalnızca karşı tarafın yanlışını teşhir ederek değil; en önce kendi tarafımızın yanlışına karşı ses çıkararak kurulabilir.
Bizim yaşımızda, susmanın onay olduğunu, sessizliğin suç ortaklığına dönüştüğünü açıkça teşhir etmek tarihsel bir sorumluluktur. Çünkü ancak bu yüzleşmeyle çürümeyi durdurabilir, yozlaşmayı aşabiliriz.
Ne mutlu… “Eğri zamanda, kendi tarafının yanlışına karşı da doğru yerde durabilene.”

YORUM YAP