Ahmet Yücegök

UNUTULMASIN - 10 Ağustos 2015

Şartlar ne olursa olsun, gelecekten umudumu kesmedim hiçbir zaman. Hiçbir zaman yarına dair karamsar olmadım. Çünkü, biliyorum ki, ülkemin insanı, çok,çok önce güzeli gördü, yaşadı ve o güzelliğin tadına vardı, artık çirkini aramaz. Bunu adım gibi biliyorum.
İçinde bulunduğumuz günler, hiç hoş değil. Türkiye genelinde her taraf ateş içindeyken, Silivri’de yaşayan biri olarak yine de geleceğin güzel olacağına inanıyorum. Bu anlamda   umudumu hiç yitirmedim.
Bencilce olacak ama, belki de bu nedenle, "Silivri’de Yaşamak Güzeldir” sloganı Silivri’yi  tarifte "cuk” oturdu diyorum.   
Ha, "Bu kadar yerellikte fazla "diyerek” Silivri’de yaşayanlar ülke sorunlarından ve  dünyadan kopuk” olduğumuz anlaşılmasın. Öyle sanılmasın. Asla. Silivri insanı, hiçbir zaman dünyadan kopmadı. Ayrıca, kopuk davranmamak için çabaladı. Ve, Ülkemin veya Dünyanın neresinde bir haksızlık hukuksuzluk varsa tavrını en sertinden koydu...
***
Birkaç yıl öncesindeydi. Bu günkü gibi hatırlıyorum. Televizyonlarda, gazetelerde. Her gün…
Her saat…Hapishane ve Ergenekon/Balyoz Davaları gibi olaylardan dolayı Silivri adı geçiyordu.
Ve herkesin bildiği gibi. Silivri, hem hapishane, hem Mahkeme salonu olarak kullanılan bir esir kampı gibiydi…
Ve adı Mahkeme diye geçen ama iktidarın memurundan öte sopası gibi davranan kişilerin verdiği kararlar gereği yurdun dört bir tarafından toplanan emekli askerlerin hapishane kapısından girişleri hala gözümün önünde.
Ayrıca her mahkeme günü binlerce aracın TEM kenarındaki görüntüleri ve Jandarmanın aldığı  meydan muharebesi düzeni.  
Ve paltonun bile para etmediği dondurucu soğuya karşı toplama kampının önünde birikmiş  (10) binlerce insana sıkılan o tazyikli su, gaz ve itip kakmaları hiçbir zaman unutamam.
Sonuç…
Bu manzaralar. Silivri insanı değil ama Silivri’nin imajını zedeledi …
Çünkü Silivri denince akla bu görüntüler geldi hep.
Oysa "Silivri” denilince akla,"İstanbul’un güzel bir sahil kasabası” ve "yoğurt, deniz, doğal güzellik, tarihi yerler v.s.” gelmeliydi.
 Neyse sonradan "Kumpas” denilen o davaların yargılama süresi içinde, her mahkeme günü, hapishane önü ana baba gününe döndü. Savaş alanı gibiydi adeta.
İktidarın tüm baskılarına, her gün yaşanan polisi, jandarması soğuk hava, gaz ve suya aldırmadan insanlar, bu hukuksuzluğa olan tepkilerini en sert biçimle koydu.
Bilhassa, CHP’liler ve şimdi adı Vatan Parti olan İşçi Parti üyeleri var gücüyle desteklediler haksızlığa uğrayanları.
Her duruşma "meydan muharebesi” gibi geçti. Hapishane önünde kurulan çadırlarda nöbet tutanlar, bir gün olsun nöbet yerlerini terk etmedi.
Bazen yılgınlığa düşenler de oldu, bir birini suçlayanlar da…
Demem… Ne olursa olsun. Silivri insanı haksızlığa uğrayanın hep yanında oldu…
"nereden çıktı şimdi bunlar” diyebilirsiniz.
Onu da söyleyeyim. "Unutulmasın istedim.” O kadar.   
                                             
ÜRETENLER
YÖNETECEK
Silivri Beledi yesinin bir hizmeti olarak Silivri Belediyesi ve Namık Kemal Üniversitesi işbirliği ile Belediyenin Tarım Üretimi Geliştirme Merkezi’nde yapılan bir törenle Arıcılık Kursu Kursiyerleri sertifikalarını almışlar.
Sonrasında.
Arılarıyla birlikte 3’er kovan verilecekmiş.
Bu şu demek! Bu Belgeyi alan artık üreticidir, üretendir.
Yani üretsin veya üretmesin "Bal” üretmeyi öğrendi.
Ve çok iyi biliyorum ki, sertifikalarını alanların büyük çoğunluğu kendi ihtiyacı kadar bile olsa öğrendiklerini uygulamaya koyacaktır.
***
İnancım.
Hırsızlık, büyük oranda üretmeyen toplumlarda  olur.
Üreten toplumlarda çalma çırpma, alavere dalavere ve soygun olaylarına pek rastlanmaz.
Evet.
Hedef üreten bir toplum.Üretenlerin yönettiği bir ilçe ve bir ülkede yaşamak.
Güzel, değil mi? Ne dersiniz?

ESKİ ORMAN KÖYLERİ
Bilenler çok iyi bilir. Eski adı Orman Köyü olan (13) tane köy vardı. Bu köylerin tamamı ormanla kaplı filan sanılmasın, yok öğle bir şey, tüzel kişiliklerin adı ORMAN KÖYÜ diye geçiyordu. Örnek; Fener Köyü, B.Kılıçlı, Akören’de orman hemen, hemen yok gibidir. Makiliğe benzer çalılıklar vardır o kadar. Yerel tabirle, çalılık işte.
***
Birkaç aydır, hafta sonları, eski adı Orman Köyü denilen Mahallerde dolaşıyorum.
Geçen hafta, ayni zamanda doğduğum yer olan Silivri Merkezine epey uzak olan Danamandra Mahallesindeydim. Danamandra Spor Kulübü "Şehit Orhan Türkoğlu Futbol Turnuvası” adıyla bir turnuva düzenlemiş. Turnuvaya katılanlar, genellikle Çatalca’nın, Karadeniz kıyısına yakın eski Orman Köylerinden. Maçlar eleme usulüymüş.
Gözlemim; Turnuvaya katılan mahallelerden ilgi büyük. Velhasıl, güzel bir etkinlik. Peş peşe birkaç hafta gittiğimde gördüğüm insanlar sahanın kenarına sandalyelere dizilmiş.
Yolun karşısında Kokoreç ve Köfte satanlar. Az ötede köfte ekmek yapan var. Gölgeye çekilmiş çekirdek çitleyeni, elinde soğuk birasını yudumlayanı da var.
***
Burası da Çayırdere Mahallesi… Neredeyse tarlaların tamamında yapılar görüyorum.Yapılar, genellikle baraka türünde.
Sahipleriİstanbul veya başka bir yerdeki vatandaşlar. Parası çok olmayan, orta halli bile denmeyen kişiler, doğa, demiş, orman, demiş, biraz da ucuz diye duymuş gelmişler. Bakmışlar, elektrik ve su meselesi de tamam. Beklemeden barakayı kurmuşlar. Biber, domates ekiyorlar, çoluk çocuk yaz kış demiyor, hafta sonu bu barakalarda kalıyorlarmış. Kimi de, İstanbul havası sağlığına iyi geliyor diye devamlı kalıyormuş.
Anlayacağınız buradaki olay öyle Silivri Belediye Başkanlığının savaş açtığı "arsa mafyası” olayına benzemiyor. Zaten öyle (50-100) dönümlük tarla bulmak da imkansızmış.  

KİMSE GÖRMEK İSTEMEZ
Herkesin arkasına bir çöpçü takma imkanı yok.
Sanmıyorum ki, dünyanın hiçbir yerinde de böyle bir uygulama olsun.
Mesela, Silivri Merkezinde Kumluk Mevkii…
Cuma günü akşamı inanılmaz bir görüntü. Sanki, işgal kuvvetleri ya da, Suriyeli’ler savaştan kaçmışlar. Kimi çadır kurmuş. Kimi, minibüs içinde, kimi, kamyon kasasında mangal yapıyor.
Etraf toz duman. Sanırsın yangın var. Bakmışsın mangalın, dumanı yan tarafa gidiyor diye kavga ediyorlar. Az sonra denize girecekler, az ilerde özel birilerine ait duş ve soyunma yeri var ama paralı. O nedenle oraya gitmiyorlar. Bu defa da, soyunurken komşusunun göz zevkini bozuyor diye rahatsız şikayete başlıyorlar. Velhasıl, ne istersen var.
Ama asıl söylemek istediğim çevreye verdikleri kirlilik.
Bu kirlilikten deniz, kum, ağaçlar, çiçekler ve o bölgede oturan insanlar. Hepsi nasibini alıyor.
Ve boğulma vakaları …
Oysa kumluk denilen yer belki (50) metre denizin içinde, yürü, yürü derine ulaşmana imkan yok. Su dizlerini geçmez.
Ve Pazar gününün akşamı…Yani, dönüş saatleri…
Ve arkada bıraktıkları…İnanın. Manzarayı kimse görmek istemez.
 
ECRİMİSİL VE TAPU
Diyorum ki yalnız, Silivri ve Çatalca’nın (8) eski Orman Köyü ve yeni Mahallesinin muhtarları olarak toplansınlar. Ellerinde "kallavi” bir dosya ile öğlesine sağa sola değil, doğruca Hükümetin ilgili bakanına veya doğrudan Parti Liderine.
Fark etmez hangi partiden olursa olsun önemli değil.
Yalnızca bu iki ilçedeki "tapu ve ecrimisil” meselesi için geldiklerini söylesinler "böylesine, böyle” diye anlatsınlar ve özel kalem müdürüne talimat verene kadar da oradan ayrılmasınlar.
Hatta genelde "yakında yasal düzenleme yapacağız” gibi laflara kanmadan, yalnız bu (8) köye ait bu soruna ait düzenlemenin belgesini almadan ayrılmasınlar.

BİZ BÖYLE GÖRDÜK
Belli yaşın üzerindekiler bilir "Ülkenin Cumhurbaşkanı belli olaylar karşısında içeriye veya dışarıya yönelik her hangi bir şey söylemiş ise o sözlerin doğu veya yanlışlığı üzerinde kimsenin sesi çıkmazdı.
Bilhassa, başka bir ülkenin Cumhurbaşkanı veya yetkili herhangi biri, ülkemle ilgili etmiş olduğu laf tartışılmazdı.
Bu iktidarla birlikte "çeviri hatası ve yanlış anlama” diye çok sık duyduğumuz bir manzarayla karşı karşıya kaldık.
***
Önümde bir gazete; "Cumhurbaşkanının Davutoğlu’na verdiği süre 23 Ağustos’ta bitiyor”  
Gazetede bir haberin  başlığı bu. Hafızamı yokluyorum. Bir Cumhurbaşkanı bu kadar siyasetin ortasında olduğunu hatırlamıyorum. Hatırladığım. Seçimler bittiğinde, sonuçlar kesinleştiğinde, Cumhurbaşkanları, lafı dolandırmadan, seçimde en çok oyu alan siyasi partiden başkanına hükümeti kurma görevi verir.
Görevi alan çoğunluğu varsa, tek başına kurar. Şayet tek başına hükümeti kuracak kadar milletvekili çıkaramamış ise diğer partileri dolaşıp koalisyon hükümeti için ortak arar. O da olmaz ise "kuramadım” der, Cumhurbaşkanına "görevi” iade eder.
 Bu defa Cumhurbaşkanı da ikinci gelen Parti Başkanına Hükümeti kurma görevini verir.
O da turlara başlar, kurdu, kurdu, kuramaz ise o da "kuramadım” der ve görevi Cumhurbaşkanına iade eder.
Son olarak Cumhurbaşkanı ortama bakar ve gerek görürse 3. gelen parti liderine Hükümeti Kurma görevi verebilir.
Şayet hiç biri kuramaz ise Cumhurbaşkanı Parti liderlerini toplar onlara erken seçimi tavsiye edebilir. Ya da, erken seçim hükümeti önerebilir.
Görüldüğü gibi Hükümeti kuracak olan siyasi partilerdir. Çünkü, onlar meydanlarda o iş için oy istediler. O nedenle,Vatandaşa vaat ettiklerini yapmak için hükümet kuracaklar.
Ha, seçimden çıkmış bu partiler, tek başına mı hükümet kurarlar ya da, koalisyon mu yaparlar onların bileceği iş. Cumhurbaşkanı bu konuda taraf değildir…
Cumhurbaşkanı, Hükümetin kuruluşu ile belli olan Bakanlar Kurulu listesi önüne geldiğinde yapacağı  şey, bazı  isimlerden hoşlanmadığını söyleyip, çizebilir. Veya, Bakanlar Kurulu listesini imzalamaz ...
Bu güne kadar böyle gördük.
 
SAVAŞ VE BARIŞ
Komşularımızdaki iç savaş.
Yine komşularımızda ekonomik kriz.
Ve ülkemizde yaşanan terör olayları.
Hepsi bir yana. Vız gelir tırıs gide diyeceğim ama tam öyle demek yerine, kendi kendime az biraz temkinli  konuşmak "zorundayım” diyorum. Bu demektir ki, kendime sansüre uyguluyorum. Yani, "oto sansür”.
Evet, talihsiz dönemdeyiz. Gerçekten en talihsiz bir dönemdeyiz. Her gün, Doğu ve Güneydoğu’dan kötü haberler geliyor. Her gün, değişik yerlerde Cenazeler kaldırılıyor.
Mehmetçikler için ağıtlar yakılıyor.
Da…Savaş naraları atanlara sesleniyorum. Daha, dün gibi hatırlıyorum "parayı veren askere gitmedi”. Hatta en son olarak. Onlar için "18.000.-TL’sı ödediler ve askerlikten "yırttılar” dendi... İlginçtir buna MHP’nin de itirazı yok. Aklınca "HDP ile yan yana gelmem” deyip sorumluluktan kurtulacağını sanıyor.
***
Genç insanların kanı üzerinden siyaset dönemi en acımasız şekilde geri dönmüş gibi.
Barış uzaklaşmış. "Savaş”, "yaparız ederiz”,"çocuklarımızı feda ederiz” çığlıkları ortalığı inletiyor. Çıldırmak işten değil.
Ne diyeyim oğlu askerde olanlara Allah sabır versin.

YORUM YAP