Sevginar Sali

Sevimsiz gerçeklerimiz...

Salı günü fark ettiğim bir acı gerçeği sizinle paylaşmak isterim… Bir haber kanalında açık olan ofisimdeki televizyona ne zaman bilgisayardan, telefondan, gelenden gidenden fırsat bulup başımı çevirip baksam ya siyasi haber, ya kaza, ya hava durumu ya da ekonomi haberleri vardı… Ülkenin en önemli haber kanalında bir tane bile sanat, kültür, bilim, eğitim haberi geçmez mi?
“Şu lider şunu söyledi”, “Bu lider ona şöyle gönderme yaptı” anlam çerçevesinde ateş çemberine hapsolmuş gündemimizin gerçeklerini düşün düşün döv dizlerini…
Üstte ekonomi haberi dedim; sanmayın ki işçinin bir sorununa çare, çiftçinin gider-gelir adaletsizliğine çözüm, ezberlenen emeklilerin beklentilerine karşılık! Öyle bir şey yok içerisinde… Dolar, euro, altın ve borsa seyri hakkında bilgiler… Sanırsınız ki her birimizin on – yüz binlerce doları, eurosu var, altınlarımız yastık, döşek altına sığmıyor bankalarda saklayacak zenginlikteyiz! Öyle olsa bile; 80 küsur milyonluk ülkede günde kaç kitap yayınlanır, kaç tiyatroda oyun perde açar, sinema filmi çekilir, üniversitelerimizde araştırmalar yapılır, öğrencilerimiz kim bilir ne başarılara imza atar ama ev veya iş yerine dalmış hafriyat kamyonu kadar haber değerine sahip olamazlar!
Allah'tan Silivri öyle değil… Ve biz 15. senemize giderken Hürhaber olarak vurdulu kırdılı haberleri yapmama, yayınlamama çabasında bile ayakta durabiliyoruz… Çok kızgın olarak demeç vermeye gelen birini sakinleştirip, olayın en ateşli ve istenmeyen sonuçlara gebe noktasından ikna edip döndürme lüksüne sahibiz… Yaparsın haberi, yer yerinden oynar; iki gün… Sonra bir daha ne konuşan ne de hedef olan Hürhaber'in yüzüne bakmaz… Ama medyanın ateşi sansasyon! Yanan yakar, kendi doğal gelişim sürecinde var olup yol almak varken, kolayı seçiyorum diye en kestirme yok olmayı tercih etmek ne akla hizmetse?
Polemikleri çok seviyoruz ama bize hiçbir faydası yok… Ayrıca zaman kaybettirmek gibi, önce fark edilmeyen anlaşıldığında da geri dönüşü olmayan, çok fena bir yan etkileri var…
Sizi sevmeyen, kötülüğünüzü isteyen insanlar ile işinizi, gücünüzü bırakıp uğraşmak hayatta bir insanın kendine yapacağı en büyük haksızlık ve düpedüz saçmalık… Başarılı ve mutlu olmak için çalışmak kendinize en büyük iyilik, sizi sevmeyenlere en büyük ‘kötülüktür'…
Çok sevdiğim bir hikâye var, daha önce de paylaştım, bir kez daha okuyalım;
Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş bir hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacı ile aynı boya gelmiş. Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa:
-“Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?”
-“On yılda” demiş kavak.
-“On yılda mı?” diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak.
-“Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak!”
-“Doğru” demiş kavak.
Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış. Sormuş endişeyle kavağa:
-“Neler oluyor bana ağaç?”
-“Ölüyorsun” demiş kavak.
-“Niçin?”
-“Benim on yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için.”
***
Çalışmadan emek harcamadan gelinen nokta başarı sayılmaz.
Kolay kazanılan, kolay kaybedilir.
Her işte alın teri ve emek şarttır. Bunları unutmayın!

YORUM YAP