Selimpaşa planları üzerine...


Bir hafta aradan sonra gündemimizde yer alan konuları şöyle bir ele alalım…
Görünen o ki Selmipaşa’nın 1/5000’lik planları ile ilgili itirazlar doğrultusunda revize edilmesi amacıyla müdürlüğüne iadesi konusunda Belediye ve AK Parti kanadı arasında fikir birliğine varılamadı. Hatta konu iktidar ile muhalefet arasında yeni bir polemiğe neden oldu. Planlar ilan edildikten sonra belediye "İtirazlarınızı yapın” derken muhalefet itirazların sayısal çoğunluğunun süreci kilitleyeceğini kamuoyuna anlatmaya çalıştı. İktidar, itirazların fazlalığında planların beğenilmeyen, onay görmeyen kısmında değişikliğe İBB iradesinin zorlanacağına inandı ve bu yönde hareket etti.
AK Parti ise planların doğru ve önemli olduğu düzeltilecek kısımlarının da itiraz süreci abartılmadan, fazlaca zorlanmadan gerçekleştirilebileceğini anlattı.
İtirazlar mı etkili oldu revizyon kararında yoksa Kanal İstanbul projesi ile ilgili beklenti mi tartışılır. Her ikisinin birlikte daha etkili olduğu ise kesin.
Selimpaşa planları konusunda iktidar ile muhalefet arasındaki ifade farklılıklarını basitçe şöyle izah etmek mümkün diye düşünüyorum; önümüzde yarısı su ile dolu yarısı boş olan bir adet bardak var. İktidar, yani belediye bardağın yarısının boş olduğu üzerinden olup biteni kamuoyuna anlatıyor, AK Parti ise doluluk oranı üzerinden gelişmeleri aktarıyor ve süreç ile ilgili bugüne kadar savunduklarının doğruluğunu anlatma gayretinde her iki taraf da. Her ikisinin de farklı olarak söylediği ama gerçekte ifade ettiği ise önümüzde yarısı dolu yarısı boş olan bir bardak olduğu… Bu yüzden bana göre bu tartışmayı daha fazla uzatmanın, anlamı yok.

Bardağın diğer yarısını da suyla doldurmak için revizyon sürecinde iktidar ile muhalefetin kamu ve bölgesel çıkarlarımızı korumaya odaklanması gerekir.
Evet, planların ilk açıklanan hali artık yürürlükte değil. Kuşkusuz ki revizyonun ardından aynı plan gelmeyecek gündemimize. Gelirse de olabilecekler kimse için sürpriz olmayacak. Bence aynı plan tekrar dönecek olsa, (yani bu süreç bir oyalamadan, tepkilerin yatıştırılmasını beklemekten ibaretse kimilerinin savunduğu gibi) revizyon süreci bu kadar belirgin vurgulanmazdı. Üç bine yakın itiraz da zaten azımsanmayacak, görmezden gelinecek gibi bir şey değil. Üç bir itirazın etkilediği en az otuz bin kişi demektir. Bunların istek ve beklentilerini ne siyasi iktidarlar ne devlet iradeleri görmezden gelemez. Gelirse de sonucunu göze almış demektir.

SİYASETİN BÜTÇESİNİ SİYASİLER OLUŞTURSUN, BAŞKALARINDAN BEKLEMEK FARKLI BEKLENTİLER DOĞURUR
Geçtiğimiz haftaya damgasını vuran ve mutlaka üzerinde durulması gereken bir diğer mesele CHP ilçe yönetiminin adaylar ile ilgili genel merkezin dışında adaylık için ödenecek ücretlere ilaveten ilçeye yatıracakları ‘özel ödenti’ye ilişkin bağış kararı.
Seçimlerde aday olmak isteyen kişilerin partiye bu bağışta bulunması çok önemli. Seçim süreci yaşayanlar bunu daha iyi bilir. Siyasi parti genel merkezlerinden gelen (o da gelirse) yardımların yetersizliği ortada. Bu doğrultuda gayri resmi imkan sahibi kişilerden toplanan bağışların yarın öbür gün siyasilerin önüne ne tür bir gebeliklerin sonucu ve karşılık istekleriyle geleceği hiç belli olmaz. Daha bir kaç ay önce CHP ile AK Parti arasında bir işadamının seçim öncesi teklif ettiği maddi yardımların tartışılmasından herkesin duyduğu rahatsızlık hatırlanacaktır. Bunun için en doğrusu aday adaylarından bu bağışların sağlıklı bir şekilde kabul edilerek, seçim bütçelerine kaynak oluşturulması. Ayrıca yerel yönetime aday olan insanların da biraz bu miktar paraları konu etmeyecek, durumları aşmış olan kişilerden oluşturulmasının da ön elemesi yapılmış olur. Şimdi birileri buna "Parası olmayan aday olamayacak mı?” diye çarşı çıkabilir. Parası olmayan değil ama sırf para kazanmak için siyaset ve yönetime girişlerin engellenmesi gerektiği aşikar. Yönetim kadrolarını seçen başkan ve partiler bunun değerlendirmesini yapacaktır. Kişisel çıkarlarını kamu menfaatleri üzerinde tutan ekip, siyasi çalışma arkadaşları yüzünden nice haklı dava kaybedilmiştir. Tıpkı hayatta yaptığımız gibi kiminin parası, kiminin duası. Ama partisi için bu kadar fedakarlık yapmayı bile mesele haline getirmek düşündürücü sürecin başında da sonrasında da… Bütün yükü belediye başkan adayı veya ilçe başkanının omuzlarını yakmak, partiden beklemek sağlıklı da değil, doğru da değil. Herkes elini taşın altına koysun.

SİYASETÇİ HER YERDE, HER KOŞULDA SİYASETÇİDİR
İftar programlarının aynı zamanda siyasi bir çalışma olduğuna geçtiğimiz haftalar değinmiştim. Kimileri bunu yadırgamış. Günümüz ve koşullarımızın gerçeklerine gözlerini kapatmak isteyenlere özgür. Ama kamuoyunu yanlış beklenti içine sokmanın alemi yok. Geçtiğimiz hafta yurt dışında bir haftalık izin yaptım bildiğiniz gibi. Kaldığımız otelde Türk kanallarından sadece TRT 2 yayını vardı. Başbakan katıldığı her iftarın ardından o kadar güzel siyaset yaptı ki benim anlatmak istediğimi gayet net uyguladı. Bizim siyasetçiler halen daha bu olayı kavrayamadı veya kamuoyu tepkisinden çekiniyorlar. Siyasetçi hele ki aktif görevi devam ederken her yerde siyasetçidir. Tatilde, bayramda, cenazede, sokakta her yerde… Aktif siyasetin molası olmaz… Siz yapmazsanız gündemi başkaları belirler…

İNSANLAR COĞRAFYADA DOĞAR, VATANLARINDA ÖLÜRLER
Seçimler ve aday adaylıkları ile ilgili ateşli değerlendirmeler ışığında ilçe özelliklerimiz arasında kimsenin alenen kabul etmek istemediği ama herkesin var olduğunu inkâr edemediği ‘yerli-yabancı’ ayrımı yine gündemdeki yerine yerleşir. Üstün Dökmen son kitabında diyor ki "İnsanlar coğrafyalarda doğar, vatanlarında ölürler"… Geçtiğimiz günler Yunanlı bir dostum da laf arasında "Belki ben Ortaköy’de gömülmek istiyorum" dedi. Ortaköy'de doğmamıştı ama atalarının burayla ilgili hasret hikâyeleriyle büyümüştü. Onların akıllarında, anılarında olan Ortaköy ile bugünkü arasında var olan farkları anlatamadım ya da o kabul etmek istemedi. Görmek ve inanmak istediklerinden insanlar kolay kolay vazgeçmiyor… Yine siyasetin adalet terazisine kurulacak olan yerli yabancı kriterini alenen inkâr edip, yeri gelince körükleyenler olacaktır.
İlk başlarda Silivri bilinçli bir seçim olmasa bile burada gömülmeyi isteyen insanlara karşı önyargılarla değil, gerçeklerle hareket etmekte yarar var. Silivri’yi kabul eden, benimseyen insanlara aynı şekilde davranmak adil olandır. İyi niyetle hareket edenlere karşı art niyetli yaklaşım toplumsal huzursuzlukların, çatışmaların tohumlarını ekmek demektir. Nereden geldiği değil kim olduğu ve ne yaptığı, bundan sonra yapmak istedikleri kişiyi en anlamlı şekilde anlatır.
İyi haftalar olsun!


YORUM YAP