Okul öncesi dönem özellikle 2- 3 yaş çocuğun varlığı kabul ettirme ve bağımsızlaşma dönemidir. Kendini dünyanın merkezi olarak algıladığından her yaptığı onun için çok önemlidir, dolayısıyla herkesin her yaptığını görmesini, önemsemesini ister. Kendinden başkası yaşamıyormuş gibi egosantrik bir karakter sergiler. Başkalarını duygu düşüncelerini anlamada zorlanıyor olması, her şeyi sahiplenmeyi istemesi, hep bu gelişimsel özelliğindedir. Bu özellik biz yetişkinlerce olumsuz bir durum gibi algılansa da kendi becerilerini, ilgilerini, ihtiyaçlarını v.s kısacası kendini keşfetmesi, ve değerli olduğu bilincinin oluşması için bunun belli bir dönem böyle yaşaması gerekmektedir. Kendini güvende hissedebilmesi için yaşadığı dünyada kendine ait bir şeyler olsun, kararlar versin, seçimler yapsın, etrafı kontrol altına alabilsin ister. Bunun içinde ulaşabildiği, gördüğü her nesneye benim demek zorunda kalır. Sahiplendiği oranda kendini güçlü görür. Bunlar etrafındaki bireyler olabildiği gibi cansız nesneler hatta tuvaleti bile olabilir. Onu bedeninin bir parçası gibi algılar. Sahip oldukları ona ne kadar güç katıyorsa bir o kadarda kaybetme korkusu yaşatır. Paylaşmasını, vermesini beklediğimiz her bir durum ( giysi, yiyecek, dışkı v.s ) onun gerek geri alamayacağı korkusundan gerekse sahiplenme duygusunu tehdit edeceğinden son derece kaygı vericidir. Dolayısıyla bu durumda tepki gösterip vermek istemediğini hissettirecektir takii sahiplenme duygusu doyurulup, değerli olduğu hissettirelene dek.
Paylaşma duygusu doğuştan gelmeyen sonradan gözlem yaparak taklit yoluyla kazanılan özelliktir. Sosyal bir çocuk olsun kaygısıyla çocuk hazır olmadan paylaşmaya zorlamak, tehdit etmek, zorla elinden almak, kızmak, cezalandırmak psikolojik açıdan son derece travmatik bir etki yaratır, paylaşmaya karşı direnç oluşacağından davranışın kazanılmasını zorlaşır, çocukta güvensizlik, korku doğurur. Bu nedenle, paylaşma davranışı kazandırılırken ilk yapılacak iş sahip olduklarının kontrolünün kendisinde olduğu bilinci uyandırmaktır. Bunlar senin istersen verirsin, başkaları da sana isterlerse verirler gibi. Sonraki aşamalarda kendi seçtiği çoklu parçalı nesneleri paylaşarak, paylaşım davranışı geliştirmeye başlayabiliriz. Bunlardan hangilerini bana, arkadaşına v.s vermek istersin? Sarı mı, yeşil olanı mı?” gibi. Bu şekilde sorulunca çocuk, sahip olduğu nesneler üzerinde hala kontrolünün olduğunu bilir. Seçim yapma ve karar verme hakkına sahip olmak, paylaşmayı kolaylaştırır, endişesini azaltır.
Okulöncesinde öğrenme daha çok taklit ederek gerçekleştiğinden gerek evde gerekse dış ortamda çocuğa yada çevresindeki kişilerin birbirine olan yaklaşımları çocuk için çok etkili olmaktadır. Ben-merkezci ve sahiplenici davranış sergileyen, çocuğun sosyal gelişimine yardımcı olmak için diğer çocuklarla bir arada bulunmasını sağlamak çok önemlidir. Özellikle kendisinden yaşça büyük çocukla birlikteliğinde onun davranışlarını örnek alacağından ( daha paylaşımcı, hoşgörülü, anlayışlı, koruyup kollayan, konuşarak kendini ifade edebilen ) farklı yaş gruplarının bir arada olduğu ortamlar gelişimi için çok fayda sağlamaktadır. Böylece çocuk, sahip olunan bir şey başkasına verildiğinde geri alınabildiğini, bunun onun hakkı olduğu ve paylaşım sayesinde karşılıklı bir güven ve işbirliği kurulabildiğini görecektir.
Çocukla oynanacak ‘aldım –verdim oyunları, yetişkin-çocuk arasında güvenilir bir ortamda paylaşmanın öğrenilmesini kolaylaştırır. İstenen oyuncağı verdiği zaman saçını okşama, gülümseme, teşekkür etme gibi olumlu pekiştireçler kullanılırsa, onaylandığını anlayacak, kendisine ait olanı kaybetmemiş olduğunu görecektir. Birde çocuğun bazı şeyleri paylaşmaması gerektiği de bilmesinde yarar vardır. Sırf başkalarını mutlu etmek için hiç istemediği halde kendisinin çok özel gördüğü bir eşyayı, yiyeceği v.s kendine saklamayı bilmesi gerekir. Yapmak istemediği bir şeye hayır diyebilmeyi öğrenmesi gerekir. Biz yetişkinler bile irademiz dışında bizden alınanlara yada sırf birileri istedi diye bir büyüğümüz tarafından “ aman veriver, yapıver ne olacak ”diye eleştirildiğimizde öfkelenip önemsenmediğimizi hissederiz. Onun için paylaşma kavramı çocuğa öğretilirken, neyi, nasıl ve ne zaman paylaşması gerektiğini anlayacağı örnek davranışlar sergilemeliyiz.
Paylaşım konusu bazen kardeşler arasındaki çatışmaların zeminini oluşturabilir. Küçük kardeşi ağlıyor diye elindeki oyuncağını vermek zorunda kalan çocuk, kendi haklarına kimsenin saygı duymadığı düşünecek, başkalarının duygularının kendisininkilerden daha önemli olduğu bilinci oluşacak, benlik duygusu gelişemeyecektir. Buda onu mutsuzluğa itecektir.
Çocuk bulunduğu ortamda fark edildiğini, kendisine seçenekler sunulduğunu, fikirlerine önem verildiğini, kendine ait sahiplenecekleri ve isterse paylaşacakları olduğunu bilirse varlığının kabul edildiğini düşünür bununla birlikte kendini daha fazla güvende hisseder böylece konuşurken araya girme, her hangi bir neden karşısında ağlama, öfkelenme, inatlaşma, kendine ait olanları paylaşamama gibi bende varım davranışlarını daha az sergiler olacaktır. Başkalarını dinleme, yardımlaşma, paylaşma, dayanışma gibi becerilerin ödüllendirildiği bir çevrede sosyalleşmesi çok daha kolay olacaktır. İlkokul yaşına gelmesine rağmen paylaşma davranışı çocuk için hala kriz doğuruyorsa bir uzmandan yardım almakta fayda vardır. Çünkü çocuğun doyurulmamış bir yönü bu sayede tespit edilerek gereken destek sağlanmış olur.
Nurten DANİŞ
Çocuk Gelişimi – Eğitimi Danışmanı
Özel Güli Gündüz Bakımevi Kurucu Müdürü