Adil Sirkecioğlu

Çocuklar Ve Şiddet

Çünkü hala yaramız kanıyor ve çocuklarımız  çeşitli eğitim- öğretim  teknikleriyle donatılan biz öğretmenler tarafından bile  öğretileni  anlayamadığı için  ( tarihe karışmış öğretme tekniklerinin  dışına çıkamadıkları için  )   aşağılanmakta, tehdit edilmekte, şiddete maruz kalmaktadır.
Oysa  çocuklarımızın  terbiye edilmesinde ne kadar travmatik olduğu düşünülmeksizin "geleneksel terbiye ve disiplin" adı altında meşrulaştırdığımız  şiddeti hala  kullanıyor  olmak  ancak  bizlerin acizliğini göstermektedir. Kaldı ki bu şiddet, fiziksel saldırganlıkla sınırlı değildir. Onların duygularını incitme, sözcüklerle, hareketle ya da dışlama yoluyla güven ve özsaygısını sarsmak da şiddetin başka bir biçimidir.
Bilindiği gibi güç kullanma  kendimizi savunmada son derece önemli bir faktördür. Hayatta kalabilmek için kazanılmış çok doğal, iç güdüsel bir dürtüdür.  Eğer saldırgan olamazsak kendimizi veya sevdiklerimizi, koruyamaz, savunamazdık. Fakat ne zaman bu doğal dürtü kontrolümüz dışında  bizi  eyleme geçirirse   o zaman  sorun olur  şiddete döner ve kabul edilemez olur. Bizlerde  bu mekanizmayı yöneten  beynin frontal korteks bölgesi olup  duygusal  tepkilerimiz için bilgi toplamada ve "dur, işler göründüğü gibi değil, geri adım at ve tekrar düşün" diyerek bireylerin otokontrol sağlamasında rol oynar. Kişinin  bu noktada sorunu varsa  uyaranları  doğru algılaması  ortadan kalkar. Dolayısıyla yaşadığı  olayla ilgili olarak türlü, türlü korkular yaşar (ölüm, kaybetme, zarar görme, başarısızlık, değersizlik, kabul edilmeme, onaylanmama, acizlik, yetersizlik v.s ) yaşadığı durumu bir tehdit olarak değerlendirip  sağlıklı  düşünemez ve dolayısı ile  saldırganlığı kullanır hale gelir. Hele de çocukluğumuzda bir sorun karşısında saldırgan  davranışlar sergilemiş kişiler modelimiz olduysa bu davranış kalıbı kuşaktan kuşağa  devam eder durur. Hangi mevkide hangi iş kolunda olursak olalım,  daha da önemlisi doğru davranışlar sergilemek toplumu  aydınlatmak, çocuklarımızı geleceğe hazırlamak misyonunu üstlenmiş eğitimciler bile olsak ne yazık ki  aynı  kontrolsüzlüğü sergiler oluruz. En acısı da yavrularımızın korunup kollanmasından birinci derece sorumlu olan biz ebeveynler bile sonradan  içimiz yansa da   en değerlilerimize şiddet uygulamada başı çekmekteyiz. Oysa başka birisi bizim yaptığımızın binde birini yapsa hemen karşısına dikilir hesap sorarız bu aile üyelerinden biri bile olsa.
Fiziksel, sözel v.s şiddetin her türlüsü çocuğumuz için travmatiktir. Sadece kendisine değil çevresindeki birine de uygulandığını görmesi aynı travmayı yaratır. Bunu anlamak için uzağa gitmeye gerek yok mutlaka bir dönem  hepimiz şiddete uğradık ya da o ortamda bulunduk. Yaşadığımız duyguları eskide kalsa da bugün bile  aynı biçimde hissederiz. Az yada çok sözel yada fiziksel hiç fark etmez şiddeti uygulayanın adı geçince bile içimiz titrer. Onu hatırlatan kişi, durum, olay her neyse bizde aynı olumsuz duyguları yaşatır.
Şiddetin olduğu ortamlar çocuğun korkmasına, kaygılanmasına, kendine ve çevreye olan inancını güvenini yitirmesine, kendini değersiz, başarısız,  aşağılanmış hissetmesine dolayısıyla bu durum ya silik bir karakter geliştirip  geri adım atmasına, duygu ve düşüncelerini ifade etmekten  kaçınmasına, istemediklerini kabul  eder hale gelmesine yada öfkeli, saldırgan, agresif bir kişilik sergilemesine neden olacaktır. Kısacası  ruhsal, bedensel, zihinsel gelişimi  sekteye uğrayacaktır.  Tabiî ki gelecekte şiddete meyilli bir yetişkin olması kolaylaşacaktır. Bu nedenledir ki  her kim nerede ve nasıl  şiddet uyguladığına bakılmaksızın  asla ve asla davranışı görmezden gelinerek  beslenmemeli,  ciddi yaptırımlar uygulanmalıdır. Çünkü gördüğümüzü sandığımız zarar  aysbergin  görünen ucu kadardır. Kimsenin kimseye bunu yapmasına izin verilmemelidir.  Hele de bu tamamen masum, savunmasız,  biricik yavrularımızsa.
Sevgilerimle.

YORUM YAP