XXXXX

Belediyecilik Süfli Bir İş Midir?

Bahçeşehir Üniversitesi'nin Yerel Yönetimler Akademisi'nde ders görürken, daha doğrusu Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen Hoca, ders anlatırken, kafama takıldı...
Türkiye'de, son yıllarda, özellikle son on-on beş yılda Belediyecilik anlayışı gibi, Belediye Başkanı makamında bulunanlarda da bir "gelişme", bir "çağ atlama" var gibi...
Yakın tarihimize bakalım; Belediye başkanı dediğin, "kerli ferli" olmalıydı... Tercihen "vali ve belediye reisi" olursa daha da iyi. Bütün görevler tek elde toplanacak, yönetim ve sorumluluk halka bırakılmayacak...,
Halk seçerse amenna, peki, ama "Ankara'dan gönderilirse" daha da makbul...  Hele Refik Tulga, Şefik Erensü, İsmet Hakkı Akansel, Abdullah Tırtıl gibi asker olursa, tadından yenmez...
Canım hiç olmazsa şöyle "havalı" bir mesleği olmalı... Lütfi Kırdar, Fahrettin Kerim Gökay ya da Nurettin Sözen gibi...
Gerçi mesela, Kadir Topbaş'la da "muhallebici" diye dalga geçiyorlar ama, adam Yüksek Mimar.
Oysa Belediyeciliğin anlamını bir araştırsalar...
Batı'da bazı köylerin zamanla nasıl kasaba ve sonra şehire dönüştüklerini, feodal senyörün şatosuna bağlı zanaatkarın nasıl önce panayırlar düzenleyerek (fuar), sonra panayıra gelen komşu köylülerin kalabilmeleri için hanlar açarak (otel), zamanla bütün zanaat erbabını biraraya toplayarak şatodan koptuğunu, yavaş yavaş bir kent oluşturduğunu, kenti yani kendi kendini yönetme hakkını nasıl elde ettiğini okusalar... Burjuva sınıfının doğuşunu araştırsalar...
Tarihe baksalar: Bordeaux şehrini şarapçılar, Marsilya şehrini denizciler, Lyon şehrini dokumacılar yönetirler.
Paris'ten gönderilen "jakoben" zart zurtçularla da ölümüne savaşmışlardır, şehirlerinin özerk haklarını savunmak için... Çok kan dökülmüştür.

Haberin devamı 20.09.2011 tarihli Hürhaber Gazetesi’nde…


YORUM YAP