XXXXX

Barışı Gölgeleyen Savaşlar


Silivri’de haftaya başladığımız ‘barış’ görüntülerinin aksine ülke gündemimizde ‘savaş’ gündemi belirdi. Şehit  haberleri içte Gazze’ye yardım taşıyan gemilerimize yönelik İsrail saldırıları dıştan acı bir ülke gündemi oluşturdu. Terör saldırıları ne yazık ki hiç eksik olmuyor. Silivri’de beliren ‘barışın’ tadına varmamıza ilişkin imkanları, her şeye rağmen, zorlayalım derim ben yine de.
Yaşananlara karşı soğukkanlılığımızı koruma zorunluluğunun yanı sıra tepkisiz kalmak insanlık namına mümkün değil. Yardım gemisinde bulunan sivillere yönelik saldırı nasıl açıklanır aklım almıyor ama şurası kesin, sonuçları itibariyle, telafisi imkansız.
İsrail askerlerinin saldırısına uğrayan yardım gemisinde hayatlarını kaybeden, İskenderun’da yaşamlarını yitirenlere başsağlığı, yakınlarına sabır diliyorum.
Silivri’ye dönelim;
Yerelde biz, basın olarak görevimizin önemli bir kısmını oluşturan, Silivri Belediyesi’nin çalışmalarını takip etmek, anlayıp, aktarmaya çalışırken, Kızılay Başkanı Tekin Küçükali, geçtiğimiz Cuma günü Silivri Belediyesi ile imzaladığı işbirliği protokolü öncesinde önemli bir vurguda bulundu.
Bugüne kadar pek çok bağış kabul ettiklerini ancak, ilk defa geliştirilen üç projeyle bir belediye başkanının kendilerine teklif götürdüğünü belirterek, bu olaydan duyduğu mutluluğu ifade ederek, teşekkür etti.
Yani, “Hiçbir belediye başkanının bu güne kadar oturup da geliştirmediği projeleri sizin başkanınız düşünüp, hazırlamış” demeye getirdi.
Işıklar yaptığı çalışmaları anlatmaktansa insanların fark etmesini istiyor. İnsana yapılan çalışmaların önemli bir kısmını anlatmak  ise ters tepme tehlikesi içeren bir süreç.
Diğer taraftan o kadar alışmışız ki yapılanların gözümüzün içine sokulmasına, başımıza kakılmasına, gözümüzün önünde olup biten şeyleri bile göremez olmuşuz. Ama Belediye Başkanımız odasında oturup da geliştirdiği, Kızılay ile paylaştığı çalışma için sarf ettiği emeği bilmemizi, dikkate almamızı bekliyor. Üzgünüm ama çok bekler. Işıklar, harcadığı emek kadar bunun Silivri’ye anlatılmasının da görevi olduğunu idrak etmekte yeterli bir performansı bugüne kadar harcayamadı. Ve bundan zarar gördü. Silivri’nin kaybettiği bir şey yok ama neden yerel yönetimin başındaki insan hak etmediği yere eleştirilsin!? Silivri’ye zerre kadar bile hizmeti olan insanlar bunun karşılığını alsın. Bunu illaki bir maddiyat kalıbına sokmaya gerek yok, manevi olarak hissetmeli. Bu başarı için gerekli motivasyondur. Gördüğümüz doğruları, yanlışları ifade ettiğimiz kadar gür sesle ve altını kalın çizgilerle işaret ederek belirtmekten kaçınıyoruz. Ama üreten insanların şevkini kırmak değil, takdir etmek gerekir. Doğrusu budur.
Sonuç olarak; Kızılay Başkanı’nın da söylediği gibi ürettiği projeler ile Silivri’ye, kamu yararına faaliyet gösteren dernekler aracılığı ile toplumumuza destek sunan çalışmalarından dolayı Belediye Başkanımızı kutluyoruz.
Yaptıklarını gerektiği ölçüde  anlatamadığını kendisi de kabul ediyor zaten.  Bu da yetmez, telafi etmesi gerekiyor. Silivri’de 8-9 bölgede başlattığı önemli çalışmaları, kent girişinin 3 kısmında yapılan düzenleme ile maliyetlerini, yürüttüğü finans programı vesaire Işıklar sürdürdüğü faaliyetleri halka anlatmalı.  Silivri girişindeki şelaleyi, 3 bin TL elektrik faturası ödememek için kapattığını, 12 binlik kartuş masrafını azaltmak için belediyede yaptığı düzenlemeleri, aldığı önlemleri sürdürdüğü tüm tasarruf tedbirlerini açıklamalı. Halkın düşüncesine yön vermeye uğraşsın demiyorum, olup biteni anlatsın kamuoyu bunu zaten gerektiği şekilde değerlendirecek.
Görevinde bir yılı geride bırakan Özcan Işıklar’ın çalışmaları kadar bunların kamuoyuna aktarılması için de çaba sarf edilmesi acil zorunluluk.

BÜYÜK İYİLİK
"Yolları oldukça uzunmuş, yokuş yukarı gidiyorlarmış, güneş yakıcıymış, ter içinde kalmışlar, susamışlar. Bir dönemecin ardında harika bir mermer kapı görmüşler; kapı, ortasında bir çeşme bulunan altın döşeli bir meydana açılıyormuş, çeşmeden berrak bir su akıyormuş.
Yolcu kapıdaki bekçiye donmuş.
'İyi günler.'
'İyi günler,' diye yanıt vermiş bekçi.
'Burası harika bir yer, adi ne?'
'Burası cennet.'
'Ne iyi, cennete gelmişiz, çünkü çok susadık.'
'İçeri girip dilediğiniz kadar su içebilirsiniz', demiş bekçi ve eliyle çeşmeyi göstermiş.
'Atımla kopeğim de susadılar.'
'Kusura bakmayın,' demiş bekçi.
'Buraya hayvanlar giremez.'
Yolcu çok üzülmüş, çok susamışmış, ama suyu tek başına içmek istemiyormuş. Bekçiye teşekkür edip yoluna devam etmiş. Epeyce bir sure yamaç yukarı gittikten sonra eski görünümlü küçük bir kapıya varmışlar, kapı iki yani ağaçlıklı toprak bir yola acılıyormuş. Ağaçlardan birinin altında, şapkasını alnına indirmiş, uyur gibi yatan bir adam varmış.
'İyi günler,' demiş yolcu adam başını sallamış.
'Atım, kopeğim ve ben çok susadık.'
'Şurada taşların arasında bir pınar var' diyen adam eliyle orayı işaret etmiş. 'İstediğiniz kadar su içebilirsiniz.'
Yolcu, ati ve kopeği pınara gidip susuzluklarını gidermişler.
Yolcu bekçiye teşekkür etmiş.
'İstediğiniz zaman yine gelebilirsiniz,' demiş bekçi.
'Buranın adi ne?'
'Cennet.'
'Cennet mi? Ama mermer kapıdaki bekçi bana orasının cennet olduğunu söyledi.'
'Orası cennet değil cehennemdi.'
Yolcunun aklı karışmış 'Sizin adinizi kullanmalarına niye izin veriyorsunuz?’
Yanlış bilgi vermeleri büyük karışıklığa neden olur!'
'Hiç de değil. Aslında onlar bize büyük bir iyilikte bulunuyorlar. En iyi dostlarına sırt çevirenlerin hepsi orada kalıyor çünkü.’

YORUM YAP