Ali Gülcü

SEÇERKEN


Dört emekli bir masanın etrafına toplanmışlar hararetli hararetli anlatıyorlar; ülke meseleleri,Galatasaray- Fenerbahçe maçı, Melo, Selçuk, Emre…Futbolcuların tebdili kıyafet gezip, sıradan insanların haklarında söylediklerini duyma şansı olsaydı keşke… Gözlüklü olan, diğerlerinden daha bilmiş görünen, kara kuru, ak saçlı, bıyıklıya; " ne oldu sizin iş" diye sorunca, hepsi susuverdi.
"İş başı vermişler!"
Oturduğu yerde bir dikleşti çok bilmiş, elinde salladığı otuzüçlük tespihi masanın üzerine bıraktı…
"Daha önce haber verseydiniz ya bana…Bunca zaman aylak gezmezdi çocuk! Aylığı kapsın, ıslatırız artık!"
Kara kuru, ak saçlı bıyıklı, gülümsedi, gülümsemekten daha çok; sana da işimiz düştü ya, bitirmezsin artık, der gibiydi… Bir yutkundu, takma dişlerini ağzının içerisinde döndürdü, aklından geçenleri yuttu ve çay söyledi…
Ne yapsın adam?
Evlat işsiz kalınca, olmazlardan, kapısına gidilmez, yüzüne bakılmaz- lardan medet umuyor insan, yüzünü kızartıyor…
Kaçtım yörelerinden, gittim çiçek açmış badem ağacının kuytusunda pineklemeye başladım...
Mübarek hava yaz gibi, kış da olmadı ya bu sene, bir taraftan bulmaca çözüyor, bir taraftan da şu Mandıra Filozofu'nun hanesi gibi bir bağ evi alayım diye geçiriyorum içimden…
Meyve ve zeytin ağaçlarının arasında bir kulübecik! Tavuklar, inekler, denize yakın olacak, tahtadan iskele, küçücük bir kayık…
Sabahleyin erkenden kalkıp balığa çıkacak, hava ısınmaya başladığı zaman döneceksin, karnını doyurup hamakta kestireceksin…
Saat olmayacak, cep telefonu olmayacak, kuyudan çekeceksin suyunu, yumurtayı folluktan alacaksın….
Yahu çok değil otuz sene önce böyle yaşamıyor muyduk zaten?
Bir dolmuşa bindirdiler bizi, bir katakulli, apartman çocuğu olduk!
Kendi kendimle cebelleşirken dedikoduculuğu ve bedavacılığı ile nam yapmış bir ağabey oturdu yanıma….
Böbrek ağrısı çeker gibi gülümsedim.
Havadan sudan başladık anlatmaya, söz döndü dolaştı bir tanıdığa geldi…
"Çok değil beş sene önce kapik yoktu adamın cebinde, nasıl rüzgar döndü, sular çekildi, bu adam parayı buldu, bir afra bir tafra...Şarkıcılarla, dansözlerle yiyormuş paraları…"
Laf uzamasın diye; "Bana ne" dedim…
"Bunca yıllık arkadaşın" deyince
"Sana ne" dedim…
Hamiş; yola çıktığınız ve kapısına ricacı olarak gittiğiniz adamı iyi seçin...


YORUM YAP