Şahin Dirik

Mutluluğun formülü

Eski adıyla Altılı Masa, mevcut adıyla Millet İttifakı'nın aday belirleme süreci uzun, zor ve en hafif tabirle sancılıydı. Ancak süreç hemen hemen herkesin memnun olacağı, hemen hemen herkesin kendinden bir parça bulacağı bir formül üzerinden sonuçlandı. Altılı Masa'yı oluşturan parti liderlerini gerçekten de “altı benzemez” olarak tanımlamak yanlış olmayacaktır.
3 Mart Cuma günü Meral Akşener'in yaptığı sert açıklamalar ve bunun neticesinde masadan kalkmaya varacak siyasi hamleleri sebebiyle çevremdeki pek çok muhalif kendisine ateş püskürdü, nefret kustu. Ben ise bekledim, temkinli olmakta fayda vardır dedim. Akşener'in ne kadar tecrübeli bir siyasetçi olduğunu, İçişleri Bakanlığı'na varacak kadar ne makamlar gördüğünü, devlet tecrübesi olduğunu kendime hatırlattım. Bu süreçte duygusal hareket etmek olmazdı. Ne var ki henüz 27 yaşında, doğru düzgün siyasi bir makam da görmemiş bir genç olarak benim öngördüklerimi çevremde pek çok yaş ve tecrübe olarak benden ileride olan büyüğüm görememiş. Onları geçtim, koca koca parti yetkilileri, milletvekilleri dahi görememiş. Yalnız bu noktada Süleyman Demirel'i de anmamak olmaz. Gerçekten de çağın ötesinde bir siyasetçiymiş ki “Siyasette 24 saat çok uzun bir zamandır” cümlesi hala dün gibi geçerliliğini koruyor…
Bir anlık sinirle çocuk gibi beklemeden, konuşmadan, durup bir soluklanmadan paldır küldür istifa edip sonra istifasını paşa, paşa geri çekip rezil olduğuyla kalan yaşlı başlı, kelli felli İYİ Parti yöneticilerine, milletvekillerine sesleniyorum; durup bir olayı anlamadan hemen Meral Akşener'i ikinci Devlet Bahçeli ilan edip hakaretler yağdıran CHP'li teyzelere sesleniyorum; siz gerçekten birer “boomer”sınız! Bu noktada yeni jenerasyonun ve eskilerin siyasete bakış açısının ne denli farklı olduğunu ve eskilerin bakış açısının nasıl da bir anda çağdışı kaldığını gözlemlemek oldukça kolay. Artık değil 90'lar, 2010'lar model siyaset anlayışı bile o kadar geride kaldı ki sanki bir anda araya asırlar girmiş gibi…
Gençlik dönemi Erdoğan'ın “başkanlık” yıllarına denk gelen gençler beş yılda öyle çok şey öğrendiler ki. Resmen beş yılda elli yaş yaşlandılar : ) Genç yaşlarında çektiklerinden yaptıkları çıkarımlarla AK Parti döneminin sürmesi ile ileride ne büyük zorluklar yaşayacaklarının farkına erken vardılar. Böylelikle yeni neslin tek derdi AK Partiden kurtulmak oldu. Ne pahasına olursa olsun, kimin aracılığıyla olursa olsun, neye mal olursa olsun AK Parti'den en kısa zamanda kurtulmak! Bunun için anketlerde Erdoğan'ı yenme ihtimali en fazla gözüken isimler olan ve hâlihazırda arkalarında taze birer başarı hikâyesi bulunan büyükşehir belediye başkanları Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ı gözlerine kestirdiler. Aslında bu tercihin arkasında çok özel bir sebepte yoktu, bu isimler Erdoğan'dan birer kaçış biletiydi sadece. Garanti bileti istediler. Muhalif seçmenin ciddi bir kesiminin başta Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylığına mesafeli yaklaşmasının sebebi de aslında buydu. Başta kendisini “garanti bilet” olarak görmediler. Tabi Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlığı sırasında kaybedilen onca seçimin anıları da bu konuda pek yardımcı olmuyordu. Bu gerçek, anket sonuçlarına da yansıyordu. Ne var ki seçmenin Kılıçdaroğlu'nun adaylığına yönelik bu tavrının sebebi ne karakteri ne de ülkeyi kötü yöneteceğini düşündüklerinden dolayıydı. Bunun sebebi tahminen kazanamayacağını düşündükleri içindi. İşin ilginci çoğunluğu gençlerden oluşan bu yoğun seçmen kitlesinin sesini en iyi duyan ve duyuran 66 yaşındaki Meral Akşener oldu! Ben Akşener'i her zaman AK Parti ve Cumhur İttifakı'nı alaşağı etmek üzere programlanmış güdümlü bir füzeye benzetirim. Tek derdi mevcut iktidarı değiştirmek olan, muhtemelen son aylardaki en büyük kavgası en garanti şekilde seçimi kazandıracak adayı bulmak ve onu Cumhurbaşkanı seçtirmek olan, şuan için başka hiçbir gündemi olmayan, tek önceliği bu olan ve asla “ben” demeyen biridir benim gözümde kendisi. İnatla kendi partisinden dahi olmayan “İmamoğlu” diye sayıkladı, “Yavaş” dedi ama “Meral” demedi.
Akşener “İnsanlar İmamoğlu veya Yavaş'ı istiyorlar, seçmene kulak vermeliyiz, garantiye oynamalıyız. Bir seçim daha kaybetme lüksümüz yok, Türkiye'nin kaybedecek daha bir günü bile yok!” tavrıyla hareket etti ve masadan kalktı. Bu hareketi bana göre fevri ve yanlıştı zira ne İmamoğlu ne de Yavaş'a danışmadan, onlardan izin ve söz almadan kendi partisine mensup dahi olmayan bu iki ismi ortaya atmıştı. Öfkeyle kalktı ama neyse ki zararla oturmadı.
Bu noktada Kılıçdaroğlu'nun tavrı da elbette çok önemliydi. Olgunca davrandı, birleştirici olma gayesinden asla ödün vermedi. Akşener'in sivri diline, benzer bir tavırla karşılık vermiş olup gemileri yaksaydı şimdi muhtemelen çok başka şeyler konuşuyor olurduk. Ancak bunu yapmadı, devlet adamı ağırlığı ve adabını hissettirdi. Adeta “devlet baba” gibi bir tavır sergileyerek, talip olduğu makama aslında ne kadar yakıştığını bir kez daha ispat etti.
Akşener kendi sert çıkışı karşısındaki bu yumuşak tavra karşı kayıtsız kalmayarak bir adım geri attı ve Yavaş ile İmamoğlu'nun Cumhurbaşkanı Yardımcılığı formülünün kabul edilmesi yani milletin de sesine bir nebze kulak verilmesi karşılığında masaya dönüp Kılıçdaroğlu'nun adaylığını destekleyeceğini beyan etti ve neticede bu oldu.
Valla ne yalan söyleyeyim, bu muhtemelen Türkiye siyasetinde son 40 yıldır yapılmış en mantıklı hamle olmaya aday nitelikte bir manevra! CHP'nin tüm tabanını hiç olmadığı kadar konsolide edebilecek üstüne üstlük bir de dışarıdan da oy çekebilecek düzeyde bir hamle. Üstelik bu göreve gelmeleri için belediyeleri AK Parti'ye terk etmeleri de gerekmiyor. AK Parti resmen kendi getirdiği sistem ve kurallarla kendi sonunu hazırlamış diyebiliriz. Siz bir de Cumhurbaşkanlığı yetkileri onlara karşı kullanılırsa o zamanki ciyaklamalarını hayal edin…
Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu doğudan, yine İmamoğlu İstanbul ve Karadeniz'den, Mansur Yavaş İç Anadolu'dan ve özellikle MHP tabanından oy çekecek. Kılıçdaroğlu'na oy vermek istemeyen İmamoğlu hatırına, on veriyormuş gibi düşünerek oy verecek. İmamoğlu'na oy vermek istemeyen Yavaş hatırına, on veriyormuş gibi düşünerek oy verecek. Bu böyle sürüp gidecek… Bu üç ismin oy potansiyeli karşısında Tayyip Erdoğan'ın muhtemelen pek bir şansı kalmayacak.
Gelelim işin sahne boyutuna, tek başına Ekrem İmamoğlu bile Erdoğan'ın bütün ayarlarıyla oynamaya yetip artarken bu üç ismin seçim sürecinde kendisini nasıl perişan edeceğini varın siz düşünün, bu sefer işi gerçekten çok ama çok zor. Muharrem İnce karşısında bile zaman zaman zor durumda kalan Erdoğan'a bu üçlü neler yapar varsın siz hayal edin.
İşin özü, Meral Akşener ile başlayan bu süreç şu an Kılıçdaroğlu'nun oy potansiyelini zirveye taşıdı. Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanı, İmamoğlu ve Yavaş'ın ise yardımcıları olacakları formül resmen mutluluğun formülü olarak addedildi. İttifakın içindeki tüm partilerin ve dahi dışındaki bazı partilerin bile oylarını toplayacak olan bu hamle şimdiden meyvesini vermeye başladı bile. Partiler birbirleri ardına aday çıkarmayıp Kılıçdaroğlu'nu destekleyeceklerini ilan ediyorlar.
Artık kazanma ihtimali oldukça yüksek. Ben şahsen adaylık açıklamasını A Haber'den izleme ve oradaki yorumcuların ekşiyen suratlarını an be an inceleme zevkine nail oldum. Size de bu tarz günlerde bu aktiviteyi tavsiye ederim. En son bu zevki İBB seçimlerinin tekrarlandığı gün yaşamıştım. Emeği geçen herkese teşekkür ederiz, sanırım hepimizin en içine sinecek bu formülden daha iyisi, daha makulü olamazdı.

YORUM YAP