Ali Gülcü

Zamanın Çarkları Dönerken, İnsanlar Sıkışıyor Araya, Durduramasa Bile Yavaşlatıyor Olan, Olmayan Her Şeyi...



Yüz yüze gelmeden...
Karşılıklı iki kadeh atamadan mesela...
Yazdıklarını okuyor, üzüntü ve sevinçlerini biliyor fakat ortak olamıyorsunuz...
Hem nasıl olacak ki o iş!
Sonra... Durup dururken karlı bir günde... Duyuyorsunuz ki; gitmiş... Yeni bir paragrafa başlar, satırbaşı yapar gibi...
"Şaka gibi" yazacağım da bu nasıl şaka yahu!
Kullanmaya kıyamadığı eşyaları, sevdiği yemeğin tarifini, hastane arkadaşlarını, saksıdaki çiçeği, hüznü, anne yadigârı dikiş makinesini, kızının kep törenini yazıyor da insan...
"Elveda ..." diyemiyor!

Adettendir ya fotoğraflarına bakıyorsunuz sonra...
İçi mavi, dışı beyaz yorgun bir kayığın yarısı... Deniz köpük köpük, saçları kıvır kıvır, rengârenk elbisesinin üzerine siyah hırkasını giymiş hüzünlü bir kadın...
Üşüyor mu?
Ayakları çıplak mı, deniz soğuk mu?
Nereye bakıyor, göremediğimiz neleri görüyor, elbisesini kim nereden almış?
Hangi mevsimde, hangi ayda, kim çekmiş bu fotoğrafı?
İnsan hangi duygularla not düşer eski fotoğrafının altına?
" iki sene önceki halim..." ne demek?

Geçerken iz bırakmaktır insanoğlunun derdi...
Parası olan;  okul, cami, çeşme yaptırır en heybetlisinden...
Olmayan; ismini kazır ulu çınar ağaçlarının, çakıyı görünce güleceği çıkan gövdelerine...
Kimi sağ alt köşesine imzasını attığı resimler yapar...
Kimi de Onun gibi yazar işte...

Yazar Nergiz Suzan Şanlıalp'in anısına...

Güle güle Nergiz Abla...
Başın sağ olsun Karaburun...

YORUM YAP