Ali Gülcü

Mobbing pitbul ve çevreci


Cumartesi sabahı kahvaltıda, öğleden sonra misafir geleceğini öğrenince azıcık canım sıkıldı fakat belli etmedim…"Yapacak bir şeyler bulurum" deyip geçiştirdim…

Balkonda akşama kadar miskinlik edip kitap okumak niyetindeydim oysa.

'Yapacak bir şeyler bulmak' eskisi kadar kolay olmuyor…

Bir ara denize girmek geldi aklıma, alayım mayoyu kaçayım diye geçirdim içimden, hava kapalı olunca niyetlenmedim…

Ruh halim kitapçı gezmeye de uygun değil!

Bir iki arkadaşı arasam? İstediğim zaman kurtulamayacağımı biliyorum;
" Çağırdın geldik oğlum, nereye böyle erken erken? Otur bakalım sen!"

Şehri gezeyim?

Gez gez aynı işte, aynı sokaklar, aynı vitrinler, aynı sorular;

"Nerdesin sen be arkadaş, yoksun ortalıkta? Yazıları okuyorum ama geçen şeyi okudum, şeyi…Neydi yahu? Hani balığa gitmişsin de tutamamışsın?"

Pöf!

Bir şoför bulsam, Olta Balığa götürse beni, bahçeye bir masaya demir atsam, hava kararana kadar; ahtapottu, lagardaydı, kavundu, kalamardı…Geçerdi zaman be!

Nasıl geçtiğini bile anlamazdım besbelli…

Kimi bulacağım şoför? Milletin işi gücü yok, tatil günü benimle uğraşacak!

Var biri de…

"Ağzıma koymam" diyecek, "ince bir tek yapayım senin de canın sıkılmasın" diye başlayacak, geceyi Park Otel'de geçireceğiz!

Balığa gideyim dedim yahu.

Hem kafayı dinlerim, geçen hafta şirketten arkadaşlarla açtık sezonu, iddialaştık öyle, Enver ve Güray aynı kovaya çalışacak, ben tek.

Kim fazla yakalarsa diğerlerine yemek ısmarlayacak…

Koca gece be arkadaş,bir tane ispari mi gelir adamın, caanım, dünyanın parası vererek aldığı oltasına?

Kaybettim!

Kaybetmeyi de bilmek lazım. Kıvırmadan kabullendim olayı, söylendiler tabi; yok dünya kadar yemek borcum varmış da, ne zaman ödeyecekmişim de…

Sanalda arkadaşız fakat gerçek hayatta amiriyim ben bunların, bir gözüktüm, hedeflerinizi arttırırım diye bir korkuttum!

Pustular…

Kendi aralarında dedikodu yapıyorlar, yok mobbing uyguluyor muşum da, yok bu da yapılır mıymış? Bıdı bıdı bıdı…

Mobbingmiş! Nereden öğreniyorlar böyle şeyleri bilmem ki? Her şeyden de haberleri var!

Yem yok, tezgahtan yarım kilo istavrit aldım.

On lira verdim!

İstavrite bir hürmet bende, bildiğin kalkan muamelesi çekiyorum balığa, kovaya koymalar, kovayı gölgeye çekmeler, kediler götürmesin diye nöbet tutmalar, istersen bekleme tanesi elli kuruşa geliyor mübareğin!

Sırtımı fenere yasladım, istavritleri fileto kestim, küçük parçalara ayırdım, izmarit olmadı sarı mezgit gelir diye hevesleniyorum…

Attım oltayı, umudum yok.

Yengeçlere yediriyorum yemleri, tazeleyip tekrar atıyorum, sermayeden yediğim için üzülüyorum da…

Gitti kuzu gibi istavrit be!

Dünyaları yediniz doymadınız, ah bir de balık geleydi…

Balık beklerken sağ tarafımdan ellili yaşlarda kır saçlı bir ağabey geldi, alüminyum kutuları topluyor, fenerin arkasında kaldığım için beni göremiyor…

" Ağabey kolay gelsin."

" Eyvallah, içip içip atmıyorlar mı bunları, ayarım bozuluyor!"

Kim sorarsa çevreci!

" Kaça satıyorsun kilosunu?"

" İki lira! Emekli maaşım da var, bir de tekne olunca!"

" Tencere kaynasın be ağabey, gerisi yalan…"

" Geçenlerde beş yüz kilo sattım, bereket versin."

" İhtiyaç gidermiştir.Balığa giderken alsana beni de, sabahın köründen beri bekliyorum tık yok!"

" Karada tekne! O kamışla yakalayamazsın bir şey, çok küçük!"

Kamış ve işlevi konulu diyalogu atlıyorum.

Çevreci ağabeyle konuşurken üç genç yaklaşıyor yanımıza;

" Selamünaleyküm, oturabilir miyiz?"

Çocuklar nevaleleri almışlar, birinin pitbulu var…

" Aleykümselam, buyurun…"

O pitbul gelip ayaklarımın dibine kıvrılmıyor mu arkadaaaaş?

Zaten köpeklerle aram yok!

Yusuf yusufla üç buçuk arasında bir yerde, eller pantolonun yan çizgilerinde hazır ol vaziyette kim sorarsa oturuyorum, elli tane felaket senaryosu, üçüncü sayfa haberi geçiyor aklımdan;

Balık tutan adamı pitbul kaptı!

Bacağı zor kurtardılar.

Kovası da boştu fakirimin!

Sessiz, sakin hayvan fakat gel sen bunu içime anlat, kalbim yerinden çıkacak…

Sayın köpek sahibine;

" Kardeş ısırmasın bu beni?"

" Ani hareket yapmazsan bir şeycik olamaz ağabey."

Balık yakalamaya çalışıyorum yahu, şimdi oltaya bir balık vursa, değil pitbulu, adımı unutup kamışın üzerine atlayacağım…

Yengeçler yiyiversin yemleri canım ne olacak? Amaaan… İstavritin yarım kilosu on liraymış,boşveeer bacaktan kıymetli mi?

Elma suyuyla karışık fresh bir şeyleri plastik bardakta ikram ediyorlar, "araba kullanacağım" deyip geri çeviriyorum.

"Olmaz" dedikçe ısrar ediyorlar, ısrar ettikçe hitap şekilleri değişiyor;

" Daykooo yapıştır, üflesen de çıkmaz!"

" Hacı ağabey kırma bizi be…"

" Enişte bizde kalırsın."

" Agaaa ayıp oluyor ama…"

O köpek orada olmasa, kovayı, taklavatı alıp gideceğim, fakat kokumu mu beğendi, elektriğimiz mi tuttu, neden bilmem bacaklarımın dibinden ayrılmıyor hayvan…

Çaresizlik içinde kıvranırken, sarı kafalı on iki on üç yaşlarında bir çocuk geldi, sayın köpek sahibine;

" Babam seni çağırıyor" dedi…

Hay o babanın tuttuğu altın olsun!

Bir telaş bunlarda, beş dakikada toparlandılar, kırk yıllık arkadaş gibi tokalaşıp, öpüşüp ayrıldık gençlerle…

Çevreci, başıma bir şey gelirse arayayım diye cep telefonunu verdi.

Sağ olsun!


YORUM YAP