Ali Gülcü

Kenan Usta’nın selamı var

Denİz grİ, gökyüzü gri, kıyıyı döven dalgalar lodosun elleri olmuş insana dair, kirli ne varsa kıyıya atıyor.
Yalnız deniz feneri izliyor olanı biteni. Not tutuyor besbelli!
Martılara bir rehavet çökmüş.
Ayakkabı boyayan çocuğun elleri mosmor! Mısırcı, kestaneci neşesiz.
Mısır alan kestane alamıyor çünkü.
Yakın arkadaşlar oysa!
Hayat bazen yol ayrımına getiriyor insanları, istesen de ortak olamıyorsun, sevince de kedere de.
Her koyun kendi bacağından asılıyor, gemisini kurtaran?
Kaptan!
İbrahim ağabey (Çeşmecioğlu) ile karşılaşıyoruz sahilde, on dakika öncesine kadar beraberdik. İkimizin koltuğunun altında Hulusi Üstün kitapları var.
Söyleşiden çıktık. Lodosta yürümeyi severmiş, ben de öyle. Deniz kenarına serpiştirilmiş kafeteryalardan birine oturuyoruz. Şekerli bir Türk kahvesi söylüyorum, o çay. Siparişi alan genç kızın uzun tırnakları var. Dilimin ucuna kadar geliyor da “gitar mı çalıyorsun” diye soramıyorum.
Hem…bana ne.
Lütfü ağabey (Ertürk) ile plan yaptık. İbrice'de Dalgıç Koyu'na çadır kuracağız.
Nisan mı olur artık mayıs mı?
Uyku tulumlarında çakıl taşlarının sesini dinlerken dinlerken uyuyacağız gece, sabah çadırın fermuarını bir açacağız, karşımızda deniz.
Şortları çekip dalacağız suya en delikanlı halimizle. O aylarda soğuk olur ama eh olacak o kadar. En delikanlı halimizle dedim ya.
Önder Yılmaz Sahnesi'nin kapısında konuşurken Lütfü ağabey siyah paltosu ile karşımda. Suya girip çıkmış gibi hissetim kendimi, bir titreme geldi, anladı mı bilmem!
Öyle bir sofra kuracağız ki, alem sofra görsün.
Hem çiroz da olacak.
Hem siyah beyaz fotoğraflarda kalmış arkadaşlarımız da.
Kalabalık olacağız yani.
Ne kadar kalabalık o kadar yalnız aslında.
Kafamız kalabalık demek istiyorum.

Nur içinde yatsın, eski zamanlarda, siyah beyaz günlerde sohbet ederdik Şahip ağabey ile.
İlle de Silivrispor.
Bir gün Çatalca ile maç yapıyorlar, Şahip ağabey Çatalcaspor'un kalesine geçiyor…
Kâmil (Bilici) ile oturuyoruz. Şahip ağabeyin çay bahçesindeyiz. O yok ama sanki bir yerlerden çıkacakmış gibi. Belki buralarda bir yerlerde de biz görmüyoruz.
“Gözünüz aydın” diyorum Kamil'e “analı babalı büyüsün.”
Dayı oldu Kâmil.
Buket ve Batuhan çiftinin bir oğlu oldu. Aras Kaan!
Buket bizim Kamil'in kız kardeşi.
Rahmetli Kenan Usta bu dünyadan ayrıldığında Kâmil on üç yaşında idi.
Kenan Usta, Kâmil ve Buket'in babası.
Hem ağabey hem baba oldu Kâmil.
Ne yapsın?
Bir kolye almış Buket'e doğum hediyesi…
Verirken “Kenan Usta'nın selamı var” demiş!
Not tuttuğunu bildiğim için yaz bunu da dedim deniz fenerine.
İleride bir gün Aras Kaan dalga kırana balık tutmaya gelecek, anlatırsın.
Önümüzdeki günlerde kalabalık olacağız yani.
Ne kadar kalabalık o kadar yalnız.

YORUM YAP