Sevginar Sali

Babuşçu'dan Karakaş'a

Günler günleri, haftalar birbirinin ardını kovalarken ‘bugün
köşe yazmalıyım' düşüncesini erteleyip durdum. Ama bütün gece rüyamda köşe
yazısı yazdıktan sonra aklımdakileri kağıda dökmenin nihai vaktinin geldiği
gerçeğine daha fazla direnemedim.

Uykuya Ak Parti İl Başkanı Aziz Babuşçu'yu izleyerek
dalmamın da bunda büyük etkisi olduğunu kabul etmek zorundayım. Ak Parti'nin İl
Başkanı çok da ilgimi çekmedi bugüne kadar. Bir kaç kısa Silivri ziyareti çok
da derinlikli bir fikir sunmamış demek ki hakkında. İlk kez daha ciddi Haber
Türk'te yayınlanan Basın Kulübü'nde kendisini dinleme, inceleme imkânım oldu.
Normalde de ilgimi çekmez kanalı değiştirirdim ama Babuşçu'da kendini
izlettiren bir şey var. Dinledikçe de kendine hayran bırakan. Siyasi yönüyle
bana hiç hitap etmez de insani yönü birebir sizi yakalıyor. Keşke ‘kürtajın
cinayet olduğunu', gazetecilere ‘tasmalı' denebileceğini de savunmaya
kalkışmasaydı… Zaten savunamadı da… Ya da zaten ne dese beni ikna etmesi söz
konusu olmadığından bu konularda fikirlerimiz ayrıştı gitti. Umarım bunu çok
dert etmez kendisi! Tabi temsil ettiği kurum ve bulunduğu yapının gereğini
yerine getirip Başbakanının bir dediğini iki etmedi.

Babuşçu'yu izlerken mimik ve hareketlerinin ne kadar Hüseyin
Turan'a benzediğini fark ettim. Hareketler aynı kişiler farklı. Hüseyin
Turan'ın üzerindeki 3 yıllık İl Yönetim etkisi bariz olarak görülüyor.
Babuşçu'nun sıradan bir il başkanı olmadığını belirtmeme bile gerek yok
sanıyorum. Derinlikli, uçurumlu, yüksek tepeleri olan bir kişi. Hem ağır hem de
tüy kadar hafif. Hem efendi hem de bir anda yükselen sert bir duvar.

"Tüm bunları bir programdan mı anladın?” diyenleriniz
olabilir… Valla öyle oldu!

Ne kadarı doğru ne kadarı yalan bilememem ama bana
hissettirdikleri ve bende uyandırdığı izlenim bu… Ak Parti, İstanbul
Teşkilatı'nın başına kaya gibi sağlam bir adam koymuş. Seçim çalışmalarını
anlatıyor, "Kadıköy'e gittiğimizde verdiğimiz cd'leri kafamıza atıyorlardı.
Saygı duyuyorum. Vazgeçmedik tekrar tekrar gittik. Zamanla "Sizin yaptıklarınızı
bizimkiler neden yapamıyor”, "Bunu siz değil bizimkiler yapmalıydı” tarzında
söylemler duymaya başladık”…

Bir basın mensubu olarak değil bir vatandaş olarak
söylüyorum kimsenin kafasına bir şey atmam. Kendilerine oy çıkmayacağını bile
bile bir kapıyı aşındırma kararlılığına saygı duyarım. Babuşçu'nun ifade ettiği
‘kıskançlığı' hissederken kendimi çokça yakaladım; "Bizimkiler neden yapamıyor
bunları” derken mesela… Ama bunlar Babuşçu'nun ifade ettiği Ak Parti'nin sorun
yaşadığı ‘göçmen' ve ‘Alevi' kesimin oy rengini değiştirmeye henüz yeterli
değil! Hem göçmenim hem de yarı Alevi sayılırım... (Nasıl olduğunu sormayın
öyle iste...)

Hiçbir konuda fanatik olmadım. Ak Parti'nin artılarını da
eksilerini de görebildiğimi düşünüyorum. CHP'ninkileri de MHP'ninkileri de
görüyorum. Siyasi partiler hep iktidara oynar en dipte bile olsalar. Ben 34
yaşında iktidar kadar muhalefetin de önemli olduğunu düşündüğümü fark ettim.
Bir yetkiyi kullanandan daha önemlidir bu süreci denetleyen. Tek başına iktidar
sağlıklı bir şey asla değil, olamaz da… İktidarın en önemli sorumluluğu kendi
gücü kadar muhalefetinkini de düşünmek olmalı ki bunu kimse yapamıyor. Zaten
iktidar ile muhalefet anlayışı gördüğü zarardan kimseye fayda sağlayacak durumu
kalmamış.

Aslında Ak Parti Silivri İlçe Başkanı Metin Karakaş'ın son
basın toplantısını yazmam gerekirdi… Babuşçu'nun rol çalması kontrolsüz gelişti
biraz…

Karakaş diyor ki "Işıklar Silivri halkını uyutuyor”… Ben
muhalefetin görevi önemli derken tam da bunu kastettim. Silivri halkını
‘uyandırmak' sorumluluğu kimde? Işıklar ‘yalan' söylüyorsa bunları ifşa etme
görevi kimin?

Sıradan insanların iktidar veya muhalefetin ne yaptığını
günü gününe takip edip, bilmesi zor. Gerçekleri halka kendi kişisel veya grup
çıkarlarına uygun olarak manipüle etmeden aktaran önce güven sonra destek
kazanır. Halk güvendiği insanlara yetki verir onların arkasından yürür. Kısa
yoldan destek veya oy almak günümüz koşullarında artık neredeyse mümkün değil.
Önce insanların güvenini sonra desteğini en son da oyunu alabileceğinizi bilip
ona göre hareket edin.

Tabi bu sözünü ettiğim süreçler onları çevreleyen koşulların
etkisinde şekillenir. Etrafınızda güvendiğinizden çok arkanızı dönemediğiniz
insanlar varsa ilk başta kendinizi güvende hissetmezsiniz zaten. E, böyle bir
durumda başkalarına güven vermek imkânsız. Zorlamada kötü bir yapmacık şeklinde
ortaya çıkıp çıkıp durur.

Söylediklerim Karakaş ve Ak Parti ile sınırlı değil. Ak
Parti'de en azından disiplin kuralından kaynaklanan bir çekingenlik ve korku
var. Korkuyla saygı yan yana durur mu demeyin! Sevgiyle olmuyorsa bunun geri
kalan seçeneği bu…

Bir insan diğerleri arasından gücüyle sıyrılınca her
hareketinin sonuçları büyük olur. Kendince en ufak hareketi gücü az olan bir
başkası için ağır sonuçlar doğurabilir.

Karakaş'a dönecek olursak: kendini bilen bir kişi! "Merhum
Erbakan gibi uzun konuşup size soru soracak derman bırakmıyorum” diye
toplantının taa başında ifade ediyor. Gelecek sorulardan korktuğu için basın
mensuplarını bilgi yağmuruna tutuyor. Bunun önemli bir bölümünü ise tekrarlar
kapsıyor. Doğalgazın ne kadar sürede geldiğini, bu yatırım sözüne inanmayanları
tarih unuttu, Karakaş unutamadı. Unutturmama gayreti sıkıcı.
Karakaş'ın son toplantısını biraz ödev ve zorunluluk olarak
hissettim. Heyecanını yitirmesine neden olan şey ne bilmiyorum ama muhalefet
ilçe başkanlığı rutine girdi. Tabi ki diğer ilçe başkanlarıyla kıyaslanamaz
bile yaptığı işler. Silivri Belediyesi'nden sonra ikinci icra kurumu gibi
çalışıyor Ak Parti İlçe Başkanlığı ama bir heyecansızlık, duygusuzluk hissi
bırakıyor son zamanlarda. Yaratıcılık, renk ve heyecan eksik geldi bana.
Siyaset bu denli rutin olmamalı… Hele ki iddialı bir şekilde iktidara oynayan
muhalefet iktidarın gündeminin peşine takılmaktansa kendi gündemini ortaya koyup,
insanlarla bunu konuşup, tartıştırmalı.

YORUM YAP