Şahin Dirik

AK Parti bu sürece nasıl geldi?

Bu güne değin hep İmamoğlu'nun nasıl kazandığını konuştuk. Ancak gelin bu gün de 2019 yerel seçimlerine farklı bir açıdan bakalım.
AK Parti, 31 Mart yerel seçimlerinde İstanbul ve Ankara gibi iki önemli büyükşehri ve daha pek çok ili CHP'ye kaybetti. Parti içinde pek çok isme ağır faturalar kesileceği tahmin ediliyor. Peki, bu sürece nasıl gelindi?

AKP seçmenleri sosyal medyada kuyruğu dik tutma çabasında olsa da parti kurulduğu günden bu yana en derin krizini yaşıyor. Evet, seneler öncesinde daha büyük sorunların üstesinden gelseler bile o dönemlerde partinin insan kaynakları çok daha güçlüydü, taze bir partiydi, bu topluma anlatacakları bir hikâye vardı. Ama 17 senenin sonuna gelindiğinde elde nereden geldiklerini, neleri atlattıklarını unutan bir teşkilat kalıyor.
Bu partinin kurulmasına ön ayak olan olay 25 sene sonra aynı yerde, İstanbul'da yeniden tekerrür ettiğinde kendilerini karşı tarafta buldular.
Yani senelerdir ezilenlerin sesi olduğunu söyleyen, mağduriyete uğradığını anlatan Erdoğan şu anda partisinin teşkilatını kendisini buralara kadar getirebilecek kadar büyük bir kozu İmamoğlu'na verilmesini seyretti. Sandıktan karizmayı ciddi şekilde çizdiren "Mağrurlanma padişahım senden büyük Allah var" sonucu çıksa bile koltuğunu ve konumunu koruduğu için kendisini bu konuşanlar kadar büyük bir tehlike altında hissetmiyordur.
Amma velakin Erdoğan'ın yaşı ilerliyor ve genç nüfusa da bağlı olarak partisi istemsizce gençleşiyor. AKP, o çok sözünü ettikleri, senelerdir dillerinden düşürmedikleri 2023 hedeflerini hala önemsiyorsa diğer yandan partinin üst kademesindeki otorite değişimi konusunda da büyük bir sınav vereceğini de biliyordur. Parti, ortak konsensüsa ve fikir alışverişine değil; ciddi bir otoriteye, disipline ve itaate dayalıdır. Bu durum da parlak ve idealist gençlerden ziyade biatçı, avantacı ve yetersiz tiplerin partiye doluşmasına yol açmıştır. Bu politik ve ekonomik ortamda partinin genç kesimi, genç seçmeni kopukluk yaşarsa bu kuruluş daha büyük kaoslara ve zayıflıklara sürüklenebilir. Zira kendilerini buraya kadar getiren, öyle ya da böyle bir zamanlar büyük bir kitlenin saygısını kazanmalarını sağlayan şey bir davaya gönülden bağlı olan insan kaynakları bakımından gelişmiş bir teşkilatın darbelerden, koalisyonlardan ve ekonomik krizlerden yılmış olan bu ülkeye vadettiği neoliberal politikalar, geleneklerden kopmasalar da yüzünü batı medeniyetine doğru dönmüş bir yönetim ve ABD'nin soğuk savaşta jeopolitik alanda uyguladığı çevreleme politikasının en büyük hayali ve hedefi olan ılımlı İslam projesinin Orta Doğu coğrafyasında uygulanabilmesi için mükemmel bir ekip olmalarıydı. Fakat seneler geçtikçe AKP daha da radikalleşip batı medeniyetinden giderek uzaklaştı, yapıcılıktan ve rasyonellikten uzaklaşıp daha da popülist politikaların içine kendisini çekti ve ekonomik başarısını sağlayan etmenleri adım adım terk etti. Bunların hepsi birer, birer yaşandı sevgili okurlar…
Sürekli kullanılan ayrıştırıcı dilin toplumu hızla radikalleştirmesi, tıpkı ABD'deki gibi 2 temel kampa ayrılmış halkın önüne ısıtıp, ısıtıp bu ülkede modası geçmiş kimlik siyasetini yutturmaya çalışmaları, ekonomik sorunları göz ardı edip beka sorununu sıkça dile getirmeleri nedeniyle ve daha da önemlisi bu ülkenin yeni sahipleri olan y jenerasyonunu kazanamadan kaybeden AKP artık hikâyesini de kaybetmiştir. Parasal genişleme döneminde x jenerasyonuna tıka basa yemek yediren bu parti üçte birinin işsiz olduğu, gelecek kaygısı yaşayan ve gelişmiş ülkelerde yaşayan yaşıtlarına göre kendilerini daha geride hisseden, bunun sürekli kompleksini taşıyan, iktidara öfkeli olan y jenerasyonuna hesabı ödetmeye çalıştığı için de 31 Mart ve 23 Haziran 2019'da yaşanan seçimlerin sonucunu görmüştür.

Şu anki durumlarının bir diğer sebebinin de son derece agresif bir kampanya yürütmeleri olduğunu düşünüyorum. Referandumda da insanı sıkacak derecede haber ve propaganda bombardımanı yapılmıştı. Ülke ekonomisini ayakta tutan 3 metropolün de sonucu “Hayır” çıkmıştı. Bu pazar da ülke ekonomisinin %76'sı haber ve propaganda çılgınlığına "kenara geç de bir sakinleş istersen, sonun son değil çünkü" mesajı çekti. Bunda havuz medyasının beceriksizliğinin de etkisi olduğunu da düşünüyorum.
Bu ülkenin medyasının büyük çoğunluğu belli bir kitlenin eline geçmiş, bu kitle, gerek yukarıdan talimat, gerekse kendi içlerinde inisiyatif alarak bu ülkenin ideolojik merkezinde duran, kör topal da olsa objektif olan gazeteleri ve televizyonlarını tamamen bir partinin, bir cenahın yayın organına çevirmiş, bu da diğer seçmenleri daha alternatif kanallara sürüklemiştir. Buradan bir ders, bir sonuç çıkaracaklar mı emin değilim ama Erdoğan ve Yıldırım geri planda durdukça parti içinde köklü bir değişimin gelebileceği ihtimali imkânsız değil. Aynı zamanda en parlak yıldızlar aslında çok önce sönmüş yıldızlardır; yani AKP çok daha öncesinde -Gezi'den de önce- içindeki ışıltısını yitirmiş, çürümeye başlamış da olabilir.
Muhalefet İstanbul gibi beklemedikleri bir yerden darbeyi vursa da CHP haricinde bu ülkedeki her iktidar olmuş partinin yaşadığı kaderi; içten içe çürümeyi tadabilirler ve hala kendilerini seçimin kazananı olarak ilan etseler bile bunu bekledikleri süreden daha erken bir zamanda yaşayabilirler. Bu ülkede CHP dışında geçmişte iktidarı tadıp, başbakan çıkarıp bugün hala ayakta olan bir siyasi parti var mı? Nerede ANAP, DYP, DSP, Adalet Partisi, Refah Partisi, Demokrat Parti? Aslında AK Partililer de eninde sonunda akıbetlerinin bu olacağını gayet iyi biliyorlar. Bunun için de 2023'e kadar zaman yok çünkü dünyada belirsizlikler de daha çok artacak. Gelecek sene ABD'de seçim yarışında yaşanacak gelişmeler, küresel büyüme tahminlerinin yavaşlaması, Suriye'nin vaziyeti ve AB'nin durumu itibariyle pozisyonlarını yeniden gözden geçirmeleri olası. İç politikaya bu kadar çok eğilmeleri de dünyanın gerisine düşmelerine ve demode bir parti olmalarına yol açtı bence. Suriye'de bozulan moral ve bir türlü dengelenemeyen dış politika uluslararası ilişkilerdeki konumlarını zedeledikleri için iç politikayı da etkiliyor. Bunun en büyük sebebi ise son 50 senenin belki de en büyük iç politika ustası olan Tayyip Erdoğan'ın dış politikada bunun binde biri kadar bile başarılı olamamasıdır.
Ali Babacan, Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu'nun da yeni parti işine girişmesiyle AK Parti'de içerisi kızıştıkça kızışacak gibi.
Ben bu yazıyı yazmayı uzun zamandır yazmak istiyordum. Ancak konuları bu kadar toparlayıp bir zemine oturtmak zamanımı aldı. Bu düşüncelerime katılacak olanların büyük bir çoğunluğunun da AK Partililerden oluşacağını ancak yine çoğunun bunu yüksek sesle söylemeyeceğini biliyorum.

YORUM YAP