Okullar başlayalı bir ay oldu bile.
Yazın rehaveti artık atıldı ve ders ciddiyeti çocukların hayatına geri döndü.
Geri döndü dönmesine de beraberinde birçok etkinlik, kurs ve sosyal faaliyette yeniden yaşantımıza dahil oldu.
Peki çocukların hayatındaki okul, etkinlik, kurs vb koşuşturmayı velilerimiz nasıl çözüyor?
Ya bir merkeze gidiliyor ya da evden online bir bağlantı ile dahil olunuyor.
O zamanda şunu muhakkak düşünmemiz gerekiyor online eğitim mi yoksa yüz yüze eğitim mi?
Pandemiyle birlikte hepimizin hayatına giren “online eğitim” artık sadece bir geçici çözüm değil, kalıcı bir alternatif haline geldi.
“Geldi gelmesine de yine de gerçek öğrenme ekranın arkasında mı, sınıfın içinde mi gerçekleşiyor?” sorusu da hep akıllarda.
Hemen cevabı vereyim, bu sorunun tek bir doğru cevabı yok.
Çünkü her iki eğitim modelinin de hem güçlü hem de zayıf yönleri var. Önemli olan, çocuğun gelişim sürecine hangisinin ne kattığını anlayabilmek.
Online Eğitimin Avantajları
Online eğitim, zaman ve mekân bağımsızlığı sunarak modern dünyanın hızına ayak uyduruyor.
Artık öğrenciler dünyanın herhangi bir yerinden, istedikleri öğretmenden ders alabiliyor.
Bu esneklik, özellikle kendi öğrenme hızını belirlemek isteyen öğrenciler için büyük bir fırsat.
Kimi çocuk sabah erken saatlerde, kimi ise akşam sakinliğinde daha verimli çalışır.
Online sistem, bu bireysel farklılıklara uyum sağlayabilir.
Bir diğer avantajı ise teknoloji okuryazarlığını artırmasıdır.
Artık çocuklar sadece bilgiye ulaşmıyor, aynı zamanda dijital platformları yönetmeyi, çevrim içi kaynaklardan araştırma yapmayı, sunum hazırlamayı öğreniyor.
Bu, geleceğin mesleklerinde olmazsa olmaz bir beceri seti.
Ayrıca, çekingen öğrenciler için online ortam bir güven alanı oluşturuyor.
Sınıf içinde söz almaktan çekinen bir çocuk, kamera karşısında ya da yazılı chat üzerinden düşüncesini daha rahat ifade edebiliyor.
Bu da özgüven gelişimini destekleyen önemli bir unsur.
Online Eğitimin Dezavantajları
Ancak madalyonun diğer yüzü de oldukça belirgin.
Ekran başında geçirilen uzun süreler, dikkat süresini azaltıyor ve öğrenmeyi yüzeyselleştiriyor.
Birçok araştırma, çevrim içi derslerde öğrencilerin dikkati ortalama 15–20 dakika içinde dağıldığını gösteriyor.
Yüz yüze eğitimde öğretmen jest, mimik, sınıf atmosferiyle öğrenciyi tekrar derse çekerken; ekranda bu etkileşim oldukça sınırlı kalıyor.
Bir diğer ciddi sorun da sosyalleşme eksikliği.
Okul, yalnızca ders yapılan bir yer değil; çocukların arkadaşlık kurduğu, empatiyi, paylaşmayı ve çatışma çözmeyi öğrendiği bir yaşam alanıdır.
Online eğitimde bu duygusal öğrenme neredeyse sıfıra iniyor.
Ekran karşısındaki çocuk, bir süre sonra yalnızlaşmaya, kendi dünyasına çekilmeye başlıyor.
Ayrıca teknolojik imkânsızlıklar da hâlâ önemli bir engel.
Her öğrencinin sessiz bir odası, güçlü bir interneti, iyi bir cihazı yok.
Bu durum, eğitimde fırsat eşitliği ilkesini zedeliyor.
Yüz Yüze Eğitimin Avantajları
Yüz yüze eğitimin en güçlü yönü, hiç kuşkusuz insan temasına dayalı öğrenmedir.
Bir öğretmenin göz teması, bir arkadaşın desteği, sınıftaki tartışmalar, spontane sorular...
Bunların hiçbiri çevrim içi platformlarda aynı duyguyu vermez.
Öğrenme, sadece bilgi alışverişi değil; duygusal bir aktarım sürecidir.
Ayrıca öğretmenler öğrencinin yüz ifadesinden, beden dilinden, ilgisizliğinden çok şey anlar.
Bu da anlık geri bildirim imkânı yaratır.
Bir konuyu anlamayan öğrenciye hemen müdahale edilebilir, öğretim yöntemi değiştirilebilir.
Online ortamda ise bu sinyaller çoğu zaman kaybolur.
Sınıf ortamı, disiplin duygusunu da destekler.
Belirli saatte okula gitmek, ders dinlemek, teneffüs yapmak çocuklara düzenli bir yaşam becerisi kazandırır.
Bu ritim, özellikle ilkokul ve ortaokul düzeyindeki öğrenciler için çok değerlidir.
Yüz Yüze Eğitimin Dezavantajları
Elbette yüz yüze sistemin de zorlukları var.
Fiziksel ortam, ulaşım, zaman kaybı, kalabalık sınıflar, bireysel öğrenme farklarının göz ardı edilmesi…
Tüm bunlar geleneksel eğitimin kronik problemleri.
Ayrıca bazı öğrenciler için sınıf ortamı, stres yaratan bir rekabet alanına da dönüşebiliyor.
Pandemi sonrası dönemde fark ettik ki, tek bir model herkese uymuyor.
Bazı öğrenciler yüz yüze ortamda parlıyor, bazıları ise ekran karşısında kendi potansiyelini daha rahat ortaya koyabiliyor.
Geleceğin Modeli: Hibrit Eğitim
Belki de asıl çözüm, iki sistemin güçlü yanlarını harmanlamakta.
“Hibrit eğitim” dediğimiz bu model, hem öğretmenle fiziksel etkileşimi hem de dijital özgürlüğü birleştiriyor.
Yüz yüze derslerde temel kavramlar öğrenilirken, online ortamda öğrenciler bireysel hızlarına göre pekiştirme yapabiliyor.
Bu model, çocukların hem sosyal hem akademik gelişimini desteklerken; teknolojiyle öğrenme becerisini de sürdürülebilir hale getiriyor.
Geleceğin eğitimi, ne tamamen ekranda ne de tamamen sınıfta olacak.
Asıl hedef, insanla teknolojinin dengesini kurabilen bir öğrenme kültürü oluşturmak olmalı.
Sonuç olarak gerçek şu ki eğitim bir kalıba sığmaz.
Her çocuk farklı bir öğrenme biçimiyle büyür, gelişir.
O yüzden mesele “hangisi daha iyi” değil; “hangi çocuk için, hangi zamanda, hangisi daha uygun” sorusudur.
Çünkü öğrenme, biçimden çok anlamla ilgilidir.
Ve anlam, bazen bir öğretmenin gözlerinde, bazen bir ekranın içinde gizlidir.