Her dönem sonunda sosyal medyada parlayan bir tabloyla karşılaşırız:
Ekranlara tutulan karneler, ellerde takdir ve teşekkür belgeleri, gururla paylaşılan “100 dolu” notlar…
Her anne baba, çocuğunun emeğiyle gurur duyar; bu çok doğal.
Ancak bu manzaranın ardında, fark edilmesi gereken daha derin bir gerçek yatıyor:
Bu başarıların önemli bir kısmı, gerçeği tam olarak yansıtmıyor.
Okullarımızda sınıflar çoğu zaman “denge” gözetilmeden oluşturuluyor.
Aynı sınıfta, temel becerilerde ciddi eksikleri olan öğrencilerle, konuları rahatlıkla kavrayan çocuklar bir arada bulunuyor.
Öğretmen, sınıfın genelini yakalayabilmek için ister istemez geriden gelen öğrenciye göre tempoyu ayarlıyor.
Bu durumda, orta düzeydeki ya da az biraz ileride olan öğrenciler sınıf ortamında “çok başarılı” görünmeye başlıyor.
Ama bu bağıl bir başarı; yani o sınıfa göre geçerli, ülke geneline göre değil.
Veliler ise çocuğunun her yaz tatilinde aldığı 100'lerle, takdir belgeleriyle rahatlıyor.
Zihinlerinde şu düşünce yerleşiyor:
“Çocuğum zaten çok başarılı, LGS'de de iyi bir liseye girer.”
Oysa gerçeğin perdesi, Liselere Geçiş Sınavı (LGS) günü kalkıyor.
O gün, çocuklar sadece sınıf arkadaşlarıyla değil, Türkiye'nin dört bir yanındaki yüzbinlerce akranıyla aynı sınavda yarışıyor.
Ve bir anda o “hep 100 alan” öğrenciler, ülke ortalamasında beklenmedik derecede düşük netlerle karşılaşıyor.
O zaman fark ediliyor ki, yıllarca alınan yüksek notlar aslında dar bir ortamda elde edilmiş görece başarılarmış.
Veliler için bu büyük bir hayal kırıklığı oluyor. Ancak ne yazık ki, o noktada iş işten geçmiş oluyor.
Gerçek Başarı,
Gerçek Kıyasla Ortaya Çıkar
Bir öğrencinin gelişimini anlamanın en sağlıklı yolu, onu dar bir sınıf ortamında değil, geniş bir ölçekte değerlendirmektir.
İşte bu yüzden, çocukların ulusal deneme sınavlarına katılması büyük önem taşır.
Bu sınavlar, sadece akademik seviye ölçmez; aynı zamanda öğrencinin zaman yönetimi, sınav stratejisi, dikkat süresi ve stresle başa çıkma becerilerini de geliştirir.
Ulusal denemeler, veliler için de önemli bir ayna işlevi görür.
Çocuğun hangi konularda geri kaldığını, hangi derslerde ülke ortalamasının altında olduğunu erken dönemde fark etmeyi sağlar.
Bu farkındalık, LGS'ye gelmeden önce yönlendirme, destek ve çalışma planı oluşturma şansı tanır.
Yani, LGS sürpriz olmaktan çıkar, süreç yönetilebilir hale gelir.
Sınıf İçi Başarıyı Değil,
Gerçek Gelişimi Takip Edin
Velilerin en sık düştüğü tuzak, çocuğun başarısını yalnızca sınıf arkadaşlarıyla kıyaslamaktır.
Oysa rekabet alanı artık çok daha geniş.
Bir öğrenci, kendi sınıfında en başarılı öğrencilerden biri olabilir; ama ülke genelinde aynı öğrenci yüzdelik dilimde 10'larda 20'lerde yer alabilir.
Bu fark, gerçek ölçme sistemlerinin kullanılmamasından kaynaklanır.
Bir öğretmen olarak şunu söylemek gerekir:
100 almak her zaman mükemmel öğrenmeyi göstermez.
Bazen 100'ler, kolay sorulmuş sınavların ya da düşük beklentilerin ürünüdür.
Gerçek öğrenme; çocuğun düşünme becerilerinde, analitik yaklaşımında, problem çözme hızında ve mantıksal bağlantılar kurabilme gücünde kendini belli eder.
Bunları ölçen sistem ise yalnızca standart, ulusal ölçekli sınavlardır.
Sevgili Veliler,
Evet, karne günü geldiğinde gururlanmak en doğal hakkınız.
Ama bu gururun arkasında çocuğunuzun gerçek akademik yolculuğunu görmek istiyorsanız,
yalnızca okul notlarına değil, genel başarı göstergelerine de bakın.
Çocuğunuzu sıkmadan, stres yaratmadan; ama gerçek ölçekte denemelere dâhil edin.
Karnedeki 100'ler moral versin ama rehavete neden olmasın.
Unutmayın, LGS yalnızca bir sınav değil; yıllarca süren bir eğitim sürecinin aynasıdır.
Ve o aynada görmek istediğiniz yansıma, bugün attığınız adımlarla şekillenecek.






