Emre Akıncıoğlu

Küçük yaşta büyük hedefler

Günümüz ebeveynleri bir yandan çocuklarının mutlu, özgüvenli ve güçlü bireyler olmalarını isterken, diğer yandan onlara iyi bir gelecek hazırlama çabası içindeler.
Bu çabanın merkezinde ise genellikle şu soru yer alıyor: “Çocuğuma küçük yaşta hedefler koymalı mıyım?” Ne zaman başlasam doğru olur? Fazla mı olur? Az mı olur? Bu soruların tümü, modern ebeveynliğin günlük düşünceleridir.
Oysa çocukluk; yarış pistinin başlangıç çizgisi değil, keşiflerle dolu bir öğrenme yolculuğudur.
Bu yolculukta anne babanın görevi çocuklarını hızlandırmak değil, yönlendirmek; baskı kurmak değil, yanında yürümektir.
Küçük yaşlarda hedef belirlemenin amacı da tam olarak budur: Çocuğa yön kazandırmak ve gelişimi desteklemek.
Psikoloji bilimi bize; çocukların kendi hızlarında, kendi merakları doğrultusunda ve kendi yapısal gelişim süreçleri içinde büyüdüklerini hatırlatır.
Bu çalışmaların ortak mesajı aynıdır: Çocuk öğrenirken hız değil, deneyim önemlidir.
Erken yaşta hedef belirlemek çocuğu bir yarışa sokmak anlamına gelmez.
Aksine, çocuklara yön duygusu kazandırır, düzen oluşturur ve meraklarını destekler.
Spor, sanat ve kültürel faaliyetler ise bu sürecin en güçlü araçlarıdır; çünkü çocuğun hem zihinsel hem duygusal hem de sosyal gelişimini bütüncül şekilde besler.
Ebeveynlerin en çok dile getirdiği cümlelerden biri şudur:
“Çocuğum için en iyisini istiyorum.”
İyi niyetli bir cümledir ama çoğu zaman fark edilmeden çocuk üzerinde baskı oluşturur. Çünkü “en iyisi” ifadesi çoğu zaman ebeveynin kendi başarı tanımına göre şekillenir.
Bu nedenle bazı çocukların hayatı; dersler, spor kursları, enstrüman dersleri, dil eğitimi gibi bitmeyen bir takvime dönüşür.
Çocuk yorulur, ebeveyn yorulur ama hedef yine de tam anlamıyla gerçekleşmez.
Burada temel hata şudur:
Çocuğun potansiyelini okumak yerine, ona dışarıdan hedef dayatmak.
Çocukların ilgi alanları zaman içinde, yavaş yavaş belirginleşir. Kimi çocuk resimle büyür, kimi sayılarla oynar, kimi hareket ederek öğrenir, kimi de sessizce gözlemleyerek… Ebeveynin görevi çocuğu bir kalıba sokmak değil; bireysel farklılıklarını fark etmek ve desteklemektir.
Kaplumbağanın hikâyesi çocuk eğitiminde çok güçlü bir metafordur.
Çünkü kaplumbağa yavaş gider ama asla vazgeçmez.
Her adımı küçüktür ama kalıcıdır.
Öğrenme de tam olarak böyledir:
Süreklilik ister, merak ister ve dış baskıdan uzak bir ortam ister.
Araştırmalar, çocukların baskı altında değil, destek gördükleri ve hata yapma özgürlüklerinin olduğu ortamlarda daha kalıcı öğrenme sağladıklarını gösteriyor.
Bu nedenle çocuk gelişiminde en doğrusu şudur:
Hedef büyük olabilir ama adımlar küçük, sakin ve düzenli olmalıdır.
Spor; çocuğun disiplin, öz düzenleme, beden farkındalığı ve duygusal dayanıklılık kazanmasını sağlar.
Takım sporları iş birliği ve sosyal bağ kurma becerisini güçlendirir.
Bireysel sporlar ise iç motivasyon ve öz değerlendirme becerisini geliştirir.
Sanat ve kültürel etkinlikler ise çocuğun duygusal ifadesini genişletir, yaratıcılığını besler, dikkat ve sabır becerisini kuvvetlendirir.
Tiyatro, resim, müzik, dans…
Hepsi birer ifade alanıdır.
Çocuk kendini ifade edebildiği yerde güçlenir.
Spor ve sanat, çocuğun hedeflerine ulaşması için “itici güç” oluşturur; özgüven kazandırır, düşünme becerilerini geliştirir ve hayata daha esnek bir bakış kazandırır.
Ebeveynlikte en sağlıklı duruş; koç değil rehber olmaktır.
Koç yönlendirir, hızlandırır, talimat verir.
Rehber ise yol gösterir, seçenek sunar ve çocuğun kendi kararını vermesine destek olur.
Çocukların gelişimi için en etkili iletişim tarzı; soru soran, merak uyandıran ve baskı kurmayan bir tarzdır.
“Bugün ne öğrendin?”
“En çok hangi kısmı sevdin?”
“Daha iyi olmak için sence ne yapabiliriz?”
“Yeni bir hedef seçmek ister misin?”
Bu iletişim biçimi, çocuğu hem düşünmeye hem de kendi gelişiminden sorumluluk almaya teşvik eder.
Birçok uzman, çocuk gelişiminde hedef ve beceri arasında kurulan dengeyi kritik kabul eder. Ebeveynler, çocuğun ilgi ve becerilerini gözlemleyerek şu temel ayrımı yapabilir:
•İlgisi var, becerisi gelişiyor: Destekleyin, fırsatlar sunun.
•İlgisi yok, becerisi var: Baskı yapmayın, alternatif alanlar gösterin.
•İlgisi var, becerisi düşük: Küçük adımlarla düzenli çalışma modeli işe yarar.
•İlgisi yok, becerisi yok: Yeni alanlar keşfetmesine izin verin.
Bu yaklaşım çocuğu etiketlemekten uzak, çok daha özgür ve gerçekçi bir gelişim yoludur.
Her çocuk kendi ritmiyle, kendi merakıyla, kendi hedefleriyle büyür.
Büyük hedefler küçük yaşlarda konulabilir; yeter ki bu hedefler çocuğun ruhuna, ilgi alanlarına ve gelişim hızına uygun olsun.
Çocuğun önüne değil, yanına konulsun.
Baskıyla değil, destekle büyütülsün.
Unutmayalım:
Çocuğun hedefi büyük olabilir ama adımları küçük olmalıdır.
Anne babanın görevi ise o adımların yanında güvenle durmaktır.

YORUM YAP