Emre Akıncıoğlu

Dengeli yetişen çocuk yarış atı değildir…

Son yıllarda eğitimle ilgili hemen her tartışmada duyduğumuz bir benzetme var: “Çocukları yarış atına çevirdik.”

Kimi zaman haklı bir eleştiri olarak karşımıza çıkıyor bu cümle; kimi zaman da tembelliği yüceltmenin bahanesi oluyor.
Oysa burada yapılması gereken şey, her düzenli çalışan öğrenciyi “yarış atı” gibi görmek değil; çocukların hangi koşullarda geliştiğini, neye ihtiyaç duyduklarını daha derinlikli değerlendirmek.


YARIŞ ATI NE YAPAR?
Yarış atı sadece koşar.
Kendi kararını veremez.
Durması, yön değiştirmesi, ritmini ayarlaması bile başkasının elindedir.
Yarış atı olmak, tek bir amaca kilitlenip, o amaç uğruna hayatın geri kalanını göz ardı etmek demektir.
Ama şunu unutmamalıyız:
İyi bir eğitim, çocuğa sadece “koşmayı” değil, ne zaman duracağını, ne zaman düşüneceğini ve ne zaman başka bir yöne gitmesi gerektiğini de öğretmektir.
Peki, her gün ödevini yapan, zamanını planlayan, kitap okuyan, merak ettiği konularda araştırma yapan bir çocuğu neden yarış atı gibi görelim?
Bir öğrenci düşünün 9 yaşında.
Her gün kendi ajandasına görevlerini yazar, kitap okuma saatini hiç aksatmaz, hafta sonları ise arkadaşlarıyla bahçede saatlerce oyun oynardı.
Ailesi onun bu düzenine müdahale etmeden, sadece destek oluyordu.
Başarılıydı, evet.
Ama başarı onun tek hedefi değildi; hayatından keyif alıyordu.
Başka bir öğrenci ise tam tersi bir sistemde büyüyordu.
Sabahları test çözerek, akşamları online deneme sınavlarıyla günü bitiriyordu.
Arkadaş buluşmaları, oyun saatleri, hatta kitap okuma bile bir “verimlilik” hesabına dönüşmüştü.
İşte bu, yarış atına dönüşmenin tehlikeli versiyonudur.
Çalışmak değil, tek yönlü yaşamak zarar verir.
Bu süreçte asıl mesele, çocuğun çalışma düzenine dışarıdan bakan biz yetişkinlerin kendi yükümüzü onlara yansıtmamızdır.
Kendi küçükken yaşadığı sınav stresini, ebeveyn olarak duyduğu toplumsal baskıyı ya da eğitim sistemine duyduğu güvensizliği, düzenli çalışan her çocuğun üstüne “yarış atı” etiketiyle yapıştırmak kolaydır.
Ama yanlıştır.
Çocuğun hayatını gözlemlemeden, onun duygusal durumu, keyif aldığı alanlar, öğrenmeye yaklaşımı anlaşılmadan bu tür etiketlemeler yapmak hem gelişimine zarar verir hem de ebeveyn-çocuk ilişkisini yıpratır.
Unutmayalım ki çocuklar birer sistem ürünü değil, birer bireydir.
Ve birey olmanın gereği; denge, esneklik ve meraktır.
Ders çalışmak, merakla öğrenmekten ayrı bir şey değildir.
Çocuklar kitap okumaktan, problemleri çözmekten, yeni kavramları anlamaktan keyif alabilir.
Ve bu da gayet doğaldır. Onlara “sen robot musun?” gibi tepkiler vermek, içsel motivasyonlarını kırmak anlamına gelir.
Bugün birçok başarılı insanın ortak özelliği nedir biliyor musunuz?
Çocukluklarında bir düzene sahip olmaları.
Ama bu düzen, baskıyla değil, anlamla kurulmuş bir düzendi.
Hafta içi ödevini bitiren bir çocuk, hafta sonu kamp yapabilir.
Bir matematik sorusu çözüp ardından gitar çalabilir.
İşte gerçek gelişim budur.
Kısacası, düzenli çalışan her çocuğa yarış atı demek, hem onların emeğine saygısızlıktır hem de başarıyı sadece rekabetin bir sonucu gibi görme yanılgısıdır.
Gerçek mesele, çocuğun çalışıyor olması değil, neden çalıştığıdır.
Zorla mı, baskıyla mı, yoksa gerçekten istiyor olduğu için mi?
Unutmayalım: Yarış atı sadece koşar.
Ama bilinçli çocuk hem koşar, hem düşünür, hem de o yolun tadını çıkarır.

YORUM YAP