Ali Gülcü

Bir gülme tuttu...

Beyaz çakıl taşlarının kapladığı, dalgalarla oynaşmaktan yorgun düşmüş kumsal, mezarlık kadar sessiz. Kayaların üzerine rehavet çökmüş, martılar kuytulara çekilmiş, denizyıldızları ölmemiş henüz. Denizkestanesinden tarlalar, midye ağaçları, iskorpit yuvaları üzerinde yüzüyorum bir süre, uyuyan bir kefale parmağımla dokunacak gibi oluyorum, o nasıl hadi canım sende bakışı öyle? Bir irkilsin, kaçacak gibi olsun…
Tepelerde beyaz minibüsü sorunca anlattılar, her sene kirez ayında bu zamanlar gelirmiş ağabey, yaz bitene kadar kalır, etliye sütlüye karışmazmış. Başını kaldırmış gökyüzünü izleyen çanak anteni, rüzgârgülü, gözünü kırpmadan denize bakan çardağı, masası, sandalyeleri, oltaları, teknesi, tavaları, odun kesmek için baltası, yaşamak için bir insana ne lazımsa işte, her şeyi var. Kimi kimsesi, arayanı soranı, yüzüne güleni, arkasından söveni de vardır! Hayalleri ve umutları da… Etrafı ıssız, içleri kalabalık, yosun gözleri içine çökmüş, istese dünyaya külahını ters giydirecek, insanlardan değil, içlerinde kopan fırtınalardan kaçmış adamlar tanıyorum böyle… Kimi bezden bir çadıra sığınmış, kimi küçücük bir barakayı sahiplenmiş, yaz kış teknede yaşayanı, minibüsle göçeni… “Duvarlara anlatmaktan yoruldum” demişti biri!
Sudan çıktım, beyaz çakıl taşlarının üzerine attım kendimi, terliklerimi yastık, gökyüzünü yorgan yaptım. Kuş seslerini dinlerken uyuya kalacağım ve ıstakoza döneceğim henüz bilmiyorum. Aynaya bakınca güleceğim kendime, yuh be diyeceğim hiç mi deniz görmedin?
Kulaklarımda hiç görmediğim, kitaptan (Uçurtmayı Vurmasınlar) bildiğim küçük Barış'ın sesi var.
“Sen akşamı geciktirebilir misin İnci?”
“ Vefa ne demek İnci? İyi bir şey mi, kötü bir şey mi?”
Mektuplar eline geçseydi sorulara cevap verebilir miydi İnci?
Elinde olsa akşamı geciktirebilir miydi?
Benim, yüreği durgun suya dönmüş adamlarıma sormak lazım vefayı, onlar anlatsınlar bakalım, iyi bir şey miii kötü bir şey mi?
Geçenlerde soluklanmak için bir kafeteryaya girdim, şekerli Türk kahvesi yanına da soğuk su söyledim, Melih Cevdet Anday'ın dizelerini gördüm duvarda
“Yaşamak güzel şey doğrusu
Üstelik hava da güzelse
Hele gücün kuvvetin yerindeyse
Elin ekmek tutmuşsa bir de
Hele tertemizse gönlün
Hele kar gibiyse alnın
Yani kendinden korkmuyorsan
Kimseden korkmuyorsan dünyada…”
Şairin ismini yazmamış olmalarına bozuldum biraz, garsonu çağırdım, kim yazmış bu şiiri dedim…
“ Bizim patron” dedi “çok güzel şiir yazar!”
Hikayeyi Süleyman ağabeyin sundurmasına yuva yapan kırlangıçlara anlattım az önce, bir gülme tuttu bunları...

YORUM YAP