Ufuk Bek

Bir arkadaşımın ardından

Hafta sonu rahatlığıyla mutfakta kendime kahvaltı hazırlarken, diğer yandan da You Tube'dan açtığım İspanyolca şarkının giriş sözlerini ezberlemeye çalışıyorum. Yüreğime işleyen, “Toprağım olduğunda kelimeleri ekeceğim, Babam Martin Fierro'nun rüzgara verdiği” anlamına gelen şarkının girişini tekrar tekrar başa alıp duruyorum. Mercedes Sosa'nın muhteşem sesiyle ve yorumuyla insanın ruhuna hüzün veren oldukça duygusal bir şarkı “Cuando Tenga la Tierra”…

Bir kez daha geri almak için telefonuma uzandığımda, ekranda aniden beliriveren (Whats App' tan gelen) bir mesaj dikkatimi çekiyor. Liseli arkadaşlarımızın oluşturduğu grupta paylaşılan mesajı okuyorum hızlıca. Aynı dönemden bir okul arkadaşımızın vefat haberi var yazıda. İsim ve fotoğraf göremiyorum. Haberi paylaşan arkadaşımız diğerine hatırlatmaya çalışıyor olmalı ki şöyle diyor: “Yukarıda fotoğrafı var, tanıdın mı arkadaşım? Bir ara bizim sınıfa da geldi. En arka sırada otururdu.” Diğeri ise, “Ben çıkaramadım, ama mekanı Cennet olsun arkadaşımızın!” diye yanıt veriyor.

Yazılanları okuduktan sonra ben hemen çıkarıyorum kim olduğunu. Bizim sınıfa “bir ara gelen” ve en arkada tek başına sessiz sakin oturan bir tek “O” vardı çünkü. Silivri Lisesi 10. Sınıf Edebiyat öğrencisiyken (yanlış anımsamıyorsam) öğretim yılının ortalarında katılmıştı aramıza. Bulgaristan'dan yeni geldiği için Türkçe kelimeleri anlamakta güçlük çekiyor ve konuşurken zorlanıyordu o günlerde. Bazı şakacı arkadaşlar kendisine takıldığında önceleri kızar, yüzü asılırdı; ancak sonradan bunların kötü niyetle yapılmadığını fark ettiğinde hep birlikte gülmeye başladık yapılan şakalara. Zaten sevgili Şenol da çok geçmeden uyum sağladı sınıfa, aramıza katılmaya başladı. Ben ve (sonradan evlendiğim, eşim) Oya aynı sınıftaydık ve o yıl çıkmaya başlamıştık. Bizimle birlikte takılıp sohbet etmeyi severdi. Bize karşı olan sevgisini hissettiğimizden biz de ona ayrı bir ilgi gösterir, yabancılık çekmemesi için elimizden geleni yapardık. Soyadı gibi “çalışkan” bir öğrenciydi. Derslerinde çok başarılıydı. Çok düşünüp az konuşan zeki bir insandı. Mezun olduktan sonra da hiç kopmadık.  Yeni yıl ve bayramlarda tebrik kartları gönderdiğimiz yıllardı. Birbirimizden hep haberimiz oldu. Liseden hemen sonra askeri okula girdi ve uzun yıllar TSK'da önemli hizmetlerde bulundu. Yıllar sonra emekli olup Silivri'ye tekrar döndüğünde işyerimize yakın, arka sokakta ailece işlettikleri küçük bir kırtasiye dükkanı açtılar. Yine sık sık görüşmeye başladık. Arada birbirimize uğrar, çay kahve eşliğinde günlük olayları irdeler, sohbet ederdik. Sonra, çocukların okulları, iyi yetişmesi, işi, gücü derken yaşam mücadelesine daldık ve az görüşür olduk. Sevgili arkadaşımla ilgili birkaç dakika içinde zihnimde beliriveren sahneler bunlar.

Tekrar mesajlara dönüyor bu kez paylaşılan fotoğrafın üzerine dokunuyorum, beni Facebook' ta bir sayfaya yönlendiriyor. “Ercan Çalışkan, Şenol Çalışkan ile birlikte” yazıyor. Hemen altında ise, “Ah be Abiiiiiim içim yanıyor. Allah rahmet eylesin, mekanın Cennet olsun inşallah” diyor, Ercan Çalışkan. Maalesef sosyal medyada, “şu kişi Şenol Çalışkan ile birlikte” diye yazmayacak bir daha; yazsa da bir kıymet-i harbiyesi olmayacak. Çünkü Sevgili Şenol olmayacak artık.

Fotoğrafa son bir kez daha bakıyorum. Sahilde çay bahçelerinden birinde çekilmiş olmalı. Sınıfın en arka sırasında sessiz sakin oturan lise arkadaşımla göz göze geliyoruz. Arkasındaki Pepsi şemsiyelerindeki yazı dikkatimi çekiyor: “LIVE FOR NOW” yazıyor büyük harflerle. Umarım dilediği gibi yaşayabilmiştir hayatını ve an'ı diye düşünüyorum. Tüm kalbimle diliyorum böyle olmasını.

Vakitsiz olunca ayrılıklar, bıraktığı boşluk da büyük oluyor. Kader deyip teselli aramaktan başka bir şey gelmiyor elimizden. Ailesine, yakınlarına ve dostlarına sabırlar diliyorum. Allah rahmet eylesin, mekanı Cennet olsun arkadaşımızın.

 

 

YORUM YAP