Ferhan Tezcan

BEŞİKTAŞ 'FACİA' SEVER!

1998 yılıydı. Beşiktaş Avrupa kupalarında Norveç'in Valeranga takımıyla eşleşmişti. Siyah-beyazlı takımın başında İngiltere'nin gururu Toshack vardı. Futbol hayatı efsane olmuş bir Toshack.

Beşiktaş'ın kadrosu da boş değildi. Tayfur'lar Şifo Mehmet'ler başta olmak üzere yetenekli bir kadro vardı. Norveç'in başkenti Oslo'da yapılan ilk maçı Valeranga 1-0 kazandı. Zaten 20 bin kişilik stattı ve İskandinav ülkelerinde öyle 100 binlik statlar filan yapılmazdı. Çünkü nüfusları düşüktü. Zaten böyle İskandinav ülkeleri ile karşılaştığınızda futbolcuların ikinci işleri de olurdu. Mesela muslukçu, kurye ve elektrikçi gibi.

MİLLİYET'te çalışmaya başladığımdan beri İskandinav ülkelerine gitmişimdir. Bu konuları çok gördüm.

Gelelim bizim Beşiktaş'ın maçına. 18 Kasım 1998 'deki maç için İnönü Stadı tıklım tıklımdı. Soğuk havaya rağmen seyirci coşkusu müthişti. Beşiktaş oyuna hızlı başladı. Oktay arkadan Tayfur farkı ikiye çıkardı. Ardından üçüncü gol geldi.

Statta büyük bir sevinç yumağı vardı. Aaaaa o da ne?

Beşiktaş bir gol yedi. Arkadan iki geldi. Sonra üç geldi. Maç bitti.

Maç sonu Dolmabahçe Stadı ölüm sessizliğine büründü. Hiç unutmam Beşiktaş'ın efsane isimlerinden sunucu ağabeyim Cenk Koray'ın ağzından şu kelimeler dökülüyordu;

“Ne diyeceğimi bilemiyorum. Üzgünüm. Utanıyorum...”

Daha gerilere gidelim.

1974 -1975 sezonu Beşiktaş, Avrupa kupalarında Romanya'nın Steagul Roşu Braşov takımını çekmişti. Takımın başında rahmetli Metin Türel vardı. Beşiktaş'ta başta kaptan Sanlı ağabey olmak üzere firma isimler.

İstanbul'daki maçı Beşiktaş 2-0 kazandı ve Braşov kentine gitti. Neredeyse çantada keklik gibi maç. Maç 0-0 devam ediyordu. Artık 85'inci dakikaya girilmişti. Yani anlayacağınız maç bitmişti. Beşiktaş turu geçmişti.

Hayır öyle olmadı. Bir, iki, üç. Tam üç gol yedi Beşiktaş ve elendi. Hadi futbol kazası diyelim. Ben Sanlı ağabeyin her golden sonra santraya koşarak gitmesini hep bir futbol adabı bir gelenek ve futbolcudaki asalet olarak algıladım.

Gelelim Beşiktaş-Lugano maçına;

Hocam yorgun. Hocam bıkkın ve sıkkın. Belli. Şenol Güneş hocayı 1976 yılından beri şahsen tanıyorum. Kendisine büyük saygım vardır. Sevgim de. Ama artık bırak hocam. Ne olur bırak. Çünkü sen sıradan bir hoca değilsin. Senin omuzunda taşıdığın apoletlerin var. Dünya üçüncüsü hocasın. Beşiktaş'ta şampiyonlukların var. Var da var. Güne takılı kalma.

Kulüp başkanına hiçbir şey söylemiyorum. Çünkü bana düşmez. Çünkü düştüğü zaman kontrolden çıkabiliyorum. Bunu da istemiyorum. Saygım yeterli.

Tekrar Şenol hocaya gelirsek. Hocam benim çok güzel şeyler söylemiştin. Teşekkür ederim.

Sen akıllısın hocam bilirsin ne yapacağını…

Hoşça kalın…

 

YORUM YAP