Yıldırım İkinci

Virüs ve deprem; hayatın iki gerçeği

Merhaba Silivri'min güzel insanları… Bu cümleyi kullanırken biraz içim titrese de yine de her zaman mutluluk gölgeniz olsun diyorum.
Anımsarsanız geçen haftaki yazımda ‘empati' ve ‘motivasyon' ağırlıklı bir çalışmam olmuştu, fakat şu sıralar öyle bir evreden geçiyoruz ki yazımda belirttiğim motivasyon öğesini nerdeyse yitirmek üzereyiz.
Yani demek istediğim yaklaşık 9 aydır hem ülkemizi, hem de dünyamızı kasıp kavuran bu Corona Virüs musibetini yaşarken insanlar nasıl yapmak istediklerine odaklansın, motive gücünü artırsın bunu görmekte zorlanıyorum.
Bu virüsün yarattığı tahribatlar hem fiziksel, hem de maddesel olarak her bir ferdi fazlasıyla etkisi altına almış bulunmakta… Ayrıca gündemdeki başka bir konu da deprem gerçeği… Bunların arasında kalmış psikolojik bir yaşamın içerisinde yoğrulup giden zaman akışındayız.
Bu yüzdendir ki devlet büyüklerimizin gösterdikleri hassasiyete her bir yurttaş olarak gerekli özene sahip olmalıyız, bu iki faktörün önemine varmalı aklımızı devreye sokmalı, gerekli önlemleri almalıyız.
Yanlış ve doğrular hakkında fikirlerimizin ötesinde yaşanan hayatlarımız var, bilinmelidir ki iyiler her zaman mutlaka kazanır.
İnsanlar biraz kendilerine daha dürüst olsa belki bu musibetler, depremler bunlar bizlere zarar vermeyebilir. Bazılarınız şöyle düşünebilir, “Tüm bunlar Yüce Yaradan'dan” fakat öyle değil. Allah c.c insanoğluna düşünme yetisi vermiş, çünkü insan tüm canlılara göre en değer verdiği varlığıdır.
İnsan içgüdüsel değil düşünceleriyle hareket eden canlıdır. Yani demem şu ki belki de bu virüste insanoğlunun bir icadı olabilir… Her ne kadar depremler doğayla ilgisi olsa da insanların egosuyla tehlike arz eden bir gerçek olmuştur. Ne diyorlar; ‘depremden korkma yapısal alandan kork' demek istediğim her ikisinde de insan egosu mevcuttur ve hayat “Bunu saymam yine beklerim” demiyor hiçbirimize. Bahaneleri bir kenara bırakıp gidilecek yolu bilirsek dünya bile kenara çekilip yol verir.
Baktığımız her şeyde sevgiyi görebilirsek, yalnız olmaz kendimizi kalabalık görebiliriz.
Yani bu Corona bizlere neyi öğretti dersek; haddimizi bilirsek gezegenimiz daha yaşanırmış, silahtan çok sağlık için para harcanırmış, ötekine düşmanlık beslemek gerekmiyormuş, uğruna onca insanların öldüğü petrol içilmezmiş, zenginle-fakir birmiş, yani gördük ki aynada gördüğümüz halimizi düzeltmeliymişiz.
Geçen hafta rahmetle andığım Orhan Veli'nin dediği gibi "İstanbul 'u dinliyorum gözlerim kapalı " neden biz insanlarda birbirimizi dinlemeyi, anlamayı benimseyemiyoruz, niye ‘dünyanın çivisi çıkmış' dedirtiyoruz anlayamıyorum?
İnsanoğlunun maddesel ve ekonomik güç politikası maalesef hayatımıza, mutlu bir yaşam sürmemize gem vurmaktadır.
Adem ile Havva'dan süre gelen insan soyağacına bakarsanız geldiğimiz nokta ortadadır.
Her iki konuda da sübjektif olmak bu şekilde biçimlendirmek istedim, umarım yanılmıyorumdur.
Keşke de tüm insanlık hoşgörünün mimarı olan Mevlâna'nın sözlerini kulaklarına küpe yapsa… Bakın ne demiş "Kötülük insana tamahtan gelir, kanaatten kimse ölmedi, hırsla da kimse padişah olmadı" bu cümleyi herkes birbirine fısıldasa yaşam bir o kadar daha güzel olmaz mı?
Yaralarımızın ilacı yine kendimiz olmalıyız, derdimiz var diye üzülmeyip, oturup beklemeyeceğiz, çare yine bizleriz birbirimize olan saygı ve sevgi bağlarımız güçlü olacak ki bunların üstesinden gelebilelim.
Doğaya yaptığımız yanlışlardır ihanet ettiğimiz, aslında bireysel yanlışlardır ihanet ettiğimiz, güzel anlar biriktirip yaşayalım bu hayatı derim, zihinlerimizi düzeltirsek hayat karmaşık olmaktan çıkar.
Bu hayatta bazen mola vermek gerekebilir, ancak bu yorgunluktan-yılgınlıktan olmasın güzelliklere, mutluluklara, sevgi ve saygıya dayalı olsun diyorum.
Bu hafta da gönül dağarcığımdan çıkan naçizane kalemim sizlere bunları yazmamı söyledi. Ülkem içinde, dünya insanlığı içinde diyeceğim bir olun kardeş olun kalp güzelliklerimiz sonsuz olsun diyor ve mutlu olmak içimizde olmalı diyorum.
Sağlıkla evde kal SİLİVRİ'm.

YORUM YAP