Şahin Dirik

Veliaht

Bugün sizlere tarihimizden küçük bir hikâye anlatmak niyetindeyim. Bakalım kimler ne dersler çıkaracak bu hikâyeden…
Sultan I. İbrahim büyük umutlarla Osmanlı tahtına çıkarılmıştır zira ağabeyi IV. Murad öldüğünde kendisi hanedanın tek erkek üyesi konumundaydı. Aslında Sultan IV. Murad hayattayken en küçük kardeşi olan İbrahim hariç tüm erkek kardeşlerini boğdurtup tahtını korumaya çalıştı. Ancak hiç beklenmedik bir şekilde talih İbrahim'in yüzüne güldü ve IV. Murad'ın erken ölümüyle kendini tahtta buldu.
Zaman içinde Sultan İbrahim'in de çocukları olur ve soyun devamı garanti altına alınır. İşte esas olay da bu dakikadan sonra başlar. Sultan İbrahim hanedanın en büyük umuduydu çünkü IV. Murad öldüğünde İbrahim dışında yerine geçirilebilecek başka kimse yoktu, yani aslında kendisi hanedanın tek umuduydu.
Kaynaklara göre Sultan İbrahim'in çok ciddi psikolojik sorunları vardı ve bu onun mantıklı kararlar almasını engelliyordu. Hatta lakabının Deli İbrahim olmasının sebebi de budur. Osmanlı'da Sultan I. İbrahim devri tam bir fiyasko olarak anılır.
Bir başka mevzu da padişahın haremidir. Hareminin çok geniş olduğu, onun devrinde sarayın her bir köşesinden adeta hatunlar fışkırdığı da rivayetler arasındadır. İslam'da yalnızca 4 kadınla evliliğe izin verilmesine rağmen Sultan İbrahim 8 kadınla evlendiği söylenir.
Sultan'ın şatafat ve lükse merakı yalnızca hatun düşkünlüğü ile de sınırlı kalmıyordu. Yahudi bir cariyenin kendisine anlattığı 'sarayını samurla kaplayan kral' masalından çok etkilenerek samur kürküne merak salmıştı. Valilere fermanlar göndererek samur kürk temin edilmesini emretti. Padişahın bu tutkusu yüzünden samur fiyatları on katına çıktı. Her türlü vergiden muaf olan ilmiye sınıfı için bile samur vergisi kondu. Sultan İbrahim, harem odasını ve hatta sarayın pencerelerini bile samur kürkü ile kaplattı. Samur kürkü vergisi yüzünden bazı tarihçiler bu döneme samur devri demiştir.
Ne var ki bu zevk-ü sefa âlemi pek uzun sürmemiş. Çocukları yani şehzadeleri olup yerine alternatifler oluşunca padişahın kusurları daha bir gözler önüne serilmiş. Aradan geçen birkaç yıl sonra Sultan İbrahim büyük bir tantana ile zorla tahttan indirildi ve yerine genç yaştaki oğlu IV. Mehmet (Avcı Mehmet) geçti. Bu tahttan indirme olayında özellikle IV. Mehmet'in çevresindekilerin büyük etkisi ve rolü olduğu bilinmektedir. Yani olay aslında organize bir ekip operasyonu olarak gerçekleşmiştir. Sultan İbrahim yalnızca tahttan indirilmekle bırakılmadı. Önce taştan, karanlık bir odaya günlerce hapsedildi, ardından vahşice boğularak öldürüldü. Kendi evladı, veliahtı, onun sonunu getirdi. Ardından, nispeten daha stabil ve huzurlu bir dönem olan Avcı Mehmet'in devri başladı ve Avcı Mehmet 39 yıllık saltanatıyla tahtta en uzun oturan Osmanlı padişahlarından biri olarak adını tarihe yazdırdı. Başlarda Sultan İbrahim'e yapılanlar tepki çektiyse de sonrasında nispeten daha huzurlu geçen Avcı Mehmet dönemi gözlemlenince insanlar İbrahim'in tahttan indirilmesinin aslında ne kadar doğru bir karar olduğunun bilincine vardı. Elbette öldürülmesini tasvip etmem mümkün değil ancak zor zamanlar ve zor şartların zor kararlar gerektirdiği düşüncesine ben de katılıyorum.
Şüphesiz ki tarihimiz anlayabilenler için bu gibi ibret dolu olaylar açısından oldukça zengin. Bu olay tarihin tekerrürden ibaret olduğu, değişenin yalnızca isimler ve mekânlar olduğu unutulmaksızın incelendiğinde ders çıkarmak hiç te zor değil aslında…
Önemli Not: Bu güne de verdiğim her türlü siyasi eylem kararım tamamıyla kendi zihnimin ürünüdür, hiç biri, bir başkasının empoze etmesiyle gerçekleştirdiğim şeyler değildir. Gururla söylüyorum ki ömrüm boyunca hiç kimsenin adamı olmadım, hep aklıma yatanı, kalbimden geçeni yaptım. Bundan sonra da öyle yapacağım. Şükürler olsun ki bazılarının aksine ben, bir başkasının aklımı yıkamasıyla veya bana bir şeyler vaat etmesiyle eyleme geçecek kadar aptal ve ezik bir insan olmadım hiç, olmaya da niyetim yok. Tabi ki herkes gibi benim de desteklediğim şahıslar, savunduğum fikirler olabilir. Ama ben bu şahısları, bu fikirleri sadece ve sadece akıl süzgecinden geçirip, vicdanıma sığdırabildiğim için destekledim. Herkese de aynısını tavsiye ederim. Son kez söylüyorum ben kimsenin ne kuklası, ne tetikçisi, ne de paralı askeri kesinlikle değilim. Bu tarz düşüncelere sahip olanlara önce aynaya bakmalarını öneriyorum. Zaten beni tanıyan ve aklı, mantığıyla hareket edebilen her insan da benim şu yaşımda dahi herhangi birinden gelecek hiçbir şeye ihtiyaç duymayacak bir hayat tarzına sahip olduğumu bilir. Söyleyeceklerim bu kadar.

YORUM YAP