Engin Akın

Spor Aşkı


Ferhat dağları delmemiş midir, sevdiği için... Ya; Mecnun Leyla'sı için yollara düşmemiş miydi?..

Kimisinin tutkusudur, toprak. Onunla sevgili gibidir. Çiçeklerle konuşur, meyveleriyle, sebzeleriyle dertleşir... Çobanın tek dostu dağlara sürdüğü hayvanlarıdır. Nefesiyle üflediği kavalından dağları çınlatan melodilerin sihri kimin içindir?.. Müzik tutkusu başkadır. Notaların içinde kaybolur gider, müzisyen... Ressam boyası, tuvali, fırçasıyla kâh mutluluğu, kâh hüznü resmeder... Dağları çizer, hayalleriyle yepyeni dünyalar kurar kendi iç aleminde.

Sporun yeri bir başkadır insanoğlunda... Sevgisi; öyle böyle değil, ölümüne bir sevgidir... Bireysel olsun, takım oyunu olsun. Hedef hep aynıdır: Başarmak... Spor dalı çok, uğraş çeşitli ama birleşilen nokta yegane: Aşk... Kim ne derse desin, yüreğindeki sevgi “çıkmaz bir sokak”ta duvara toslayıp durmaz. Uçsuz bucaksız evrende ulaşılmazdır... Spor sevgisi... Hiç bir şeye benzemez!... Taraftar tribündedir... Ne soğuk dinler, ne de sıcak... Yağmur işlemez, kar geçirmez... Kanı sıcaktır... Sporcu profesyonel... Kazanmanın uğraşıyla, terini döker... Ekmek parası için mücadele eder... Yönetici; adı üzerinde “Yönetir” Teknik adam, beyniyle ekibe yön verir... Görevler çeşitli, hedef tektir... Sevgiye gelince... Buna sadece "Tarifi imkânsız bir aşk" denir...

Spor sevgisi...
Kazanıldığı zaman daha da keyiflidir...
Kazanmak...
O kadar da kolay olmasa gerek.

Spor aşkıyla yanıp tutuşanlar kim mi dersiniz? “Say sayabilirsen” denilmez... İçinden çıkılmaz. Zaten sayılmaz...
Aşkını tarif et desen... O da tarif edilmez...

Bizim yüreğimiz de; spor aşkıyla yanıp tutuşuyor...
Dile kolay 50 yıl olmuş...
Futbol, basketbol, voleybol, yüzme, yelken tekvando...
Sporcu, teknik adam, hakem, yönetici ve sonunda da başkanlık...
Her birinin yeri apayrı... Sevgisi bambaşka...
Heyecanını sormayın!.. Yaşamak gerekli.

Tüm sporları ayırt etmek imkânsız... Yapmak bir yana, izlemek bile son derece keyif verici.
Sportif faaliyette olup da, kendini 7/24 spora adayan kişi için sporu yok saymak olası mı?
Hele hele gençlerin kötü alışkanlıklara yönelmemesi için var gücüyle savaş veren, çocukları "kendi çocuğu gibi sevenler" için kulüp yönetmek o kadar da zor olmasa gerek!
Elbette cebindeki paranın hesabını bilerek, vererek...
"Sen ver, ben harcayayım" mantığına da, gülerek!..

Sporun geleceğinin alt yapılarda, temelin sağlam atılması olduğunu yıllardır anlata anlata bitiremezler. Ama yönetenler, bir türlü de söylediklerini gerçeğe döndüremezler. Ya; "Ucuz adam" peşine düşerler. Ya da büyük paralarla getirdikleri "teknik adam"ın hayali projelerinin kısa süre sonra "deniz kenarında kumdan kale" misali ilk dalgada yerle bir olduğunu görünce kendilerine gelirler...
Tabi geride kalan; "Rakiplerimiz spor okulu yapacak, bizi yok edecek..."  palavraları... Yazdırdıkları yazılar ve "Hiç bir günahı olmayan gerçek spor aşıklarının" kırdıkları kalpleridir...    

Sporda en büyük tehlike; atananların, seçilenleri yönetmeye kalkması...
İnsan, zamanında zirvedeyken emekliye ayrılmalı... Hatırı sayılır kimseleri arabulucu koyup, alt yapıların başına geçmesi... "Maaş garantisi"nden sonra, aybaşında alacağı paranın ve üstteki meslektaşının nasıl başarısız olup da kovulmasını, kendisinin yeniden o koltuğa oturmasının hesaplarını yapması kadar çirkin ne olabilir ki!..
Bunları yaparken de; sağa sola çamur atması, günahsız "gerçek spor adamları"na karalama kampanyası açtırması da, aslında gerçek yüzünü ortaya koymaktadır...
Siz siz olun; güneşin balçıkla sıvanmayacağını sakın unutmayın!..
Pardon bir de... Altına ne kadar çamur atarsanız atın, değeri hiç bir zaman kaybolmaz!.. Altın, altındır...

Siyasetle ilgisi olmayan, politikanın yanına uğramayan, çirkefliklere bulaşmayan sadece kendi dünyasında "hizmet aşkı"yla yaşamını sürdürenleri kıskananlar o kadar çok ki...
Oysa; onlar... Havasını soluduğu, yollarını arşınladığı, rüzgarıyla dans ettiği, yağmuruyla ıslandığı topraklara "Benden bu kadar" demeden, sonsuza kadar hizmet ediyor...
Bu da karşılıksız bir aşk olsa gerek...

YORUM YAP